Yağlanmak, her zaman kilo almak demek değildir!

Yağlanmak, her zaman kilo almak demek değildir!

Yağlanmak, her zaman kilo almak demek değildir!

Birçok memeli canlı kışın zor şartlarını güçsüz düşmeden geçirmek için yağlanır. İnsan vücudu da kışın daha yüksek enerjiye ihtiyacı olduğundan, bu tür şartlara uyum sağlamak üzere değişim gösterebilir ve hafif yağlanabilir. Ama bu yağlar beyaz yağ değil, cilt altında biriken kahverengi yağlardır. Baklava ve tatlının kış aylarında daha çok tüketilmesinin nedeni de vücudun kış şartlarına uyum sağlayabilmek için daha çok enerjiye ihtiyaç duymasıdır. En azından vücut ısısını 36 derecede tutabilmek için bile büyük bir enerjiye ihtiyaç duyulur.

yaglanmak kilo artisi

Tatlı isteği aslında vücudun anlık enerji isteğidir!

Tatlı ikram edildiğinde ikramı yemek, ağız tadıdır. İkramın ikinci kere tekrar edilmesini beklemek veya kendi kendine ikram etmek ‘tatlı isteğidir. Ağız tadı zarar vermez, tatlı isteği şişmanlatır.

Vücut hareket etmek, düşünmek, hatta kalbin atması, nefes alıp verme gibi hayati fonksiyonlar için bile şekere ihtiyaç duyar. Normal şartlarda hemen hemen yediğimiz her gıdadan, enzimler vasıtası ile şeker elde edilebilir. Hatta et türü yiyeceklerden bile proteinin yanında şeker de elde edilir. Kimi gıdalardan şeker elde etmek zorken, kimi gıdalardan şeker almak çok kolaydır. Vücudun ani enerji ihtiyacı varsa ve yemiş olduğumuz gıdalardan şeker elde etmesi çok uzun sürecekse, bu enerji ihtiyacını tatlı isteği olarak bize bildirir.

Tatlı isteği özellikle düşük kalorili beslenen, diyet yapan, uzun süre aç kalan kişilerde sıkça görülür. Vücudun enerji ihtiyacı birikir, birikir ve birden açığa çıkar. Kilolu kişilerde de enerji isteği fazladır. Bu istek bazen tatlı isteği, bazen hamur işi, ekmek, bazen de meyve isteği olarak algılanabilir. Bu her üç isteğin de altında yatan ana neden, sindirim sisteminin iyi çalışmamasıdır. Sindirim sistemi bozuk olan ve yediği gıdaları iyi sindiremeyen kişiler hem sık acıkırlar, hem de tatlı, hamur işi veya meyve isteği ile doludurlar.

Ani enerji isteğinin gelmemesi için sindirim yolu ile yeterince enerji, yani şekerin vücuda girmesi gereklidir. Sağlıklı beslenen kişilerde bu istek olmaz. Diğer yandan, arada bir tatlı yemek, bizim burada söz ettiğimiz türden bir tatlı isteği değildir. Her insan tadını sevdiği için çikolata veya tatlı yemek isteyebilir. Bu istek ile enerji ihtiyacı nedeniyle tatlı arzusu birbirine karıştırılmamalıdır.

Kilo artışı, enerji ihtiyacını da artırır!

Kilo artışı, yani bedenin fabrika ayarından fazla büyümesi her zaman enerji ihtiyacını artıran bir durumdur. Ayrıca kilo yapmak üzere birikmiş olan dolgu yağları, yani beyaz yağlar, pankreastan salgılanan insülin hormonunu tutucu bir etki de gösterir. Bu nedenle kandaki şeker hücre içine yeterince giremez ve sürekli bir şeker eksikliği hissedilir. Dolayısıyla ekmek, hamur işi gıdalar, tatlılar ve meyveler aslında kilolu insanların en çok sevdiği yiyeceklerdir. Çünkü bu yiyecekler ile tatlı ihtiyacı çok kolay karşılanır.

Doğada şekere en kolay ulaşabileceğimiz yiyeceklerin başında meyve gelir. Kilolu insanlar da genellikle meyveyi çok severler. Boş ve halen enerji ihtiyacı olan vücudun enerji ihtiyacını karşılamak adına, özellikle pişirmeye veya hazırlamaya ihtiyaç duyulmadığı ve geceleri çok kolay ulaşılabildiği için meyve yemek pratik bir tercihtir. Halbuki meyve früktozu, glikoza dönemez ve vücut tarafından glikoz kadar rahat kullanılamaz. Hatta gece yenen meyveler, kandaki trigliserid yüksekliğine neden olur, bu da kalp ve damar hastalıklarına bir davetiyedir.

Büyüme tamamlandıktan sonra neden şişiyoruz?

Vücudumuz DNA zincirimizde yazılı olan bir bedene uygun olarak büyüyor ve ideal bedene ulaşınca, yani fabrika ayarlarında yazılı bedene ulaşınca bu büyüme duruyordu. İnsana benzer diğer canlıları incelediğimizde de yetişkin çağdan sonra normal şartlar altında bu ideal beden kalıbını bozan çok az canlı olduğunu görüyoruz. İdeal bedeninden daha fazla genişleyebilen bu canlılardan bir tanesi de insan.

Çok yakınımızdan bir örnek vereyim, mesela evde baktığımız kedilerde ve köpeklerde de obeziteye rastlıyoruz. Halbuki doğaya baktığımızda, yani insan müdahalesi olmadığında, şişmanlayan bir hayvan göremeyiz.

Şişmanlık, dikkatli bakıldığında ağırlık artışının yanı sıra vücudun görünüşünün, yani beden şeklinin de bozulması ile kendini gösterir. Hatta biraz daha ayrıntıya girelim ve şişmanlığımızın ilk zamanlarını hatırlayalım. İlk önce bedenimiz genişledi ve biz kıyafetlerimiz dar geldiği için panik halinde kilomuzu ölçtük. Ama aslında ağırlığımız değişmemişti. Kilomuz çok değişmediği halde sadece mevcut giysilerimiz üzerimize olmamaya başlamıştı. Az yemeye dikkat ettiğimiz halde, mevcut kıyafetlerimizin içine sığacak kadar küçülmeyi başaramadık. Ardından yavaş yavaş kilomuz da artmaya başladı.

Tüm şişmanlamış kişiler bu anlattıklarımızı yaşamıştır. Ağır ağır kilomuz arttıkça biz de paniğe kapılmışızdır. Daha az yemeye başlayıp ara sıra tatlı krizlerine yakalanmışızdır. Ağır ağır artan kilomuz sonra birdenbire çok hızlı artmaya başlamıştır ve sonunda yaklaşık 10 kilo artışı ile ilk duraklamasını yapmıştır.

“Peki, bana ne oldu böyle, neden böyle bir şey yaşadım?” diye hep kendimize sorarız. Hep duymaz mıyız, “Ben 2-3 sene öncesine kadar inceciktim. Sonra bir başladı kilo almam ve engelleyemedim.” Diyen insanları?

Tartılma isteği kilo aldım mı diye şüphelendiğimiz zaman başlar ve kilo aldıkça devam eder. Az yemek yiyerek, kilo verme çabaları ile tartılmalar sıklaşır ve bu süreç bizi obeziteye kadar götürür.

VÜCUT İDEAL BEDEN ŞEKLİNİ KORUYAMAZSA KİLO ARTIŞININ YOLU AÇILIR!

İşin aslı, normal olarak bizim vücudumuz eğer çocuk obezitesi yaşama-dıysa ideal bedene gelince büyümesini durdurmalı ve bu bedeni korumalıdır. Bu bedeni, yani ideal kalıbımızı korumak için, vücut belli aralıklarla kendisini gece bakımına alır ve bu kalıbımızı muhafaza etmek için çalışır.

Kalıbımızı muhafaza etmek için vücudun çevresini saran derinin belli bir sıkılıkta olması gerekir. Örneğin içi hava dolu bir balon bir süre sonra yumuşamaya ve artık şeklini koruyamamaya başlar. Ancak içerisine yeniden hava üflersek, diri formuna yeniden kavuşabilir. Vücudumuz da kendi deri yapısını koruyabilmek için kas, bağ dokusu ve deride bulunan kolajen ve elastinfibrilleri yenilemek zorundadır.

Vücut, iki nedenle beden yapısını koruyamaz:

1. Vücut ideal yapısını sağlıklı tutacak elementleri sindirim sistemi ile içeri sokamazsa,

2. Vücudun ideal yapısını sağlıklı tutacak bakım işlemini düzenleyen hormon sistemi iyi çalışmıyorsa yapıda gevşeme olur ve bu gevşeme ile bedenimiz gevşer ve genişler.

Kilo almamıza, yani aslında vücudumuzun genişlemesine hep fazla yağların neden olduğu düşünülür ama gerçek öyle değildir. Vücudumuzun %60’ı sudan oluşur. Yani şişmanlamamıza neden olan fazlalığın %40’ı gevşemeyi desteklemek için oluşan beyaz yağ iken diğer %60’ı sadece sudur.

Beyaz yağ genelde vücudun belirli bölgelerinde depolanır ve bedeni orta bölümden destekler. Bu bölgeler erkeklerde genelde göğüs ve göbek bölgesi, kadınlarda göbek, kalça ve basen bölgesidir. Depolanan %40 oranında beyaz yağa karşılık vücut %60 oranında su toplar. Bu su, tüm bedene yayılmış şekilde cilt altı bölgesinde, bej yağların arasında ödem oluşturur. Bu ödem cildimizin gerginleşmesini ve genişlemesini sağlar. Böylece vücudumuz yeni ve daha geniş bir bedene kavuşmuş olur. Anlayacağınız, 36 beden olan ölçümüz 38-40 bedene çıkmıştır.

Şişmanlama süreci de vücudun dengesini bu yeni bedende bulma işlemidir. Yaşamın devam edebilmesi için kaçmak ve kovalamak çok önemlidir. Tehlikeden kaçmalıyız ve yemek için yakalamalıyız. Kaçma ve kovalama işleminin rahat yapılabilmesi için, vücudun belli bir sıkılıkta, yani balansta olması gerekir. Vücudumuz bu balans ayarım boşlukları doldurarak yapar. Dolayısıyla bu bedende dengelendiğini hisseden vücudumuz, kendi yapısını yine bu bedende korumaya çalışır.

Diyet ile ağırlık kaybetsek dahi, vücut dengesini bulduğu ağırlıktaki kilosuna geri dönmeye çalışır. Çünkü diyet ile kaybedilen ağırlık bedenin içini boşaltmış ve tekrar boşluklar oluşturmuştur. Bu kayıp, büyük oranda su ve bir miktar, kolaylıkla enerjiye dönüştürülebilen dokulardan oluşur. Kolaylıkla enerjiye dönüştürülebilen dokular kaslar, bağ dokuları, cilt altı yağ dokularıdır. Bu nedenle ağır diyetler sonrası yüzümüzde çökme, cildimizde gevşeme meydana gelir. Bütün bu kayıplardan sonra beden aynı genişlikte kalmıştır. Bu nedenle vücudumuz en ufak bir fırsatta boşlukları doldurup balansını sağlamak için ağırlık artırma yolunu seçer.

Hatta vücut dengesini bulmakta çok zorlanırsa ve diyet nedeniyle yapısını koruyacak destek dokulardan fazla kayıp yaşarsa, o zaman bir beden yukarıda kendini destekleyebildiği için bir beden daha büyür ve daha da fazla kilo alır. îşte bu nedenle 5 kilo verdim 10 kilo aldım diyen insanlar duyarız.

 

 

 

 

 




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir