Et Sektörü ve Sağlığımız

Et Sektörü ve Sağlığımız

Et; insanların bir kısmının el sürmediği, ezici bir kısmın ise onsuz sofraya bile oturmadığı bir gıda. Bu durumu çok iyi bilen küresel şirketlerin, daha fazla ve daha ucuz et elde etmek için, türlü dalavereler yaptığı bir çağda yaşıyoruz. ‘Hangi hayvan veya kuşu neden yememeli’ konusuna geçmeden önce, sorunun vahametinin daha iyi anlaşılması için, giriş babında Gıda A.Ş. belgeselinden kesitler sunalım: “Yemek yeme alışkanlığımız son 50 yılda, önceki 10 bin yıla oranla daha çok değişti. Ancak, söz konusu bu yiyeceklerin satışı olduğunda, hâlâ tarımsal gıda imajı kullanılıyor. Bir süpermarketin her köşesinde çiftçi fotoğrafları görürüz. Ahşap çit, ambar, çayırlar. Pastoral bir fantezi dünyası… Bugün, Amerika’daki modern bir süpermarkette ortalama 47 bin ürün vardır. Amerikan süpermarketinde mevsimliklere yer yok. Artık, hamken dünyanın öbür ucundan koparılan ve etilen’ gazıyla olgunlaştırılan domatesleri, bir yıl boyu yiyebilirsiniz. Gerçekmiş gibi gözükse de, aslında imgesel domates olduklarını varsayıyoruz.

Et Sektörü

Artık, et reyonunda kemikli et yok. Gıdaların geldiği yerle aramıza, kasıtlı olarak bir perde ve bir sır örtüsü çekiliyor. Gıda sektörü, yediklerinizle ilgili gerçekleri bilmenizi istemiyor. Zira öğrendiğiniz takdirde, yemek istemeyebilirsiniz. Filmi, ambalajlardaki etlerden geriye sararsak, bambaşka bir gerçekle karşılaşırsınız. Fabrika gerçeğiyle. Burası bir çiftlik değil bir fabrika. Gerçek şu: Etler, çiftlik ya da çiftçilerle hiç ilgisi olmayan çok uluslu şirketler tarafından işleniyor. Artık yiyeceğimiz, hem hayvanların hem de işçilerin suiistimale uğradığı, devasa bir seri üretim sürecinden geçiyor. Üstelik hepimizden, kasıtlı olarak saklanan yöntemler yüzünden, artık çok daha tehlikeliler. Bütün gıda sisteminin kontrolü çok uluslu şirketlerden oluşan, küçük bir grubun elinde! Tohumdan, süpermarkete giden yolun bekçileri onlar. Mesele -sadece- ne yediğimiz değil. Asıl mesele; neleri dillendirmeye ve neleri bilmeye iznimizin olduğu. Risk altında olan yalnızca sağlığımız değil. Şirketler çiftçilerin konuşmasını ve bu hikâyenin anlatılmasını da istemez. Bu güne dek en sevdiğim yemekler, hamburger ve patates kızartması olmuştur. Bir avuç dolusu şirketin, yediklerimizi ve mutfaklarımızı değiştirdiğini bilmiyordum. Nereden geldiğini ve sektörün ne kadar güçlü olduğunu bilmeden, kendimi bildim bileli bu yiyecekleri yerim. Bu dünyada olup bitenlerin, birileri tarafından kasıtlı olarak gizlenmesi, araştırmacı gazeteci olmamın sebeplerinden biridir. Bizlerden saklanan önemli konuların üstündeki sis perdesini aralamak için bu meslekteyim.

Tüm bu endüstriyel gıda sistemi, fast food’la birlikte başladı. 1930’larda yeni bir restoran türü ortaya çıktı. Arabaya servis. McDonald’s kardeşler bu alanda çok başarılı oldu. Ancak daha sonra masrafları kısıp, işi basitleştirdiler. Bütün garsonları işten kovdular. Pek çok yiyeceği menülerinden çıkardılar ve restoran işletmeciliği konusunda devrimsel bir işe imza attılar. Buna temel olarak, fabrika sistemini restoran mutfağına taşıyarak yaptılar. Her elemanı, tek bir işi defalarca, arka arkaya yapmak üzere eğittiler. Çalışanların yalnızca, tek bir iş yapmasını fırsat bilerek maaşlarını düşürdüler. Giden elemanın yerine, yenisini bulmak çok kolaydı. Yiyecekler ucuzdu. Tatları güzeldi. Böylece McDonald’s restoranı çok güzel bir başarı yakalamıştı. McDonald’s, sığır kıymasının Amerika’daki en büyük müşterisi. Hamburgerlerinin her yerde aynı tada sahip olmasını istediklerinden, sığır kıymasının üretim şeklini değiştirdiler. Bugün McDonald’s şirketi, patatesin de en büyük müşterisi. Domuz etinin, tavuk etinin, domatesin, hatta elmanın da en büyük alıcılarından biri… Bu nedenle, bu tip büyük fastfood zincirleri büyük üreticiler istiyor. Bugün, gıda üretimini kontrol eden şirketlerin sayısı, bir elin parmaklarını geçmiyor. 1970’lerde en iyi beş et imalatçısı, pazarın yalnız yüzde 25’ine hâkimdi. Bugünse en iyi dört imalatçı, pazarın yüzde 80’inden fazlasına hâkim. Artık aynı şey, domuz etinde de yaşanıyor. Fastfood restoranında, yemek yemiyor olabilirsiniz. Ancak yine de, bu sistemin ürettiği etleri yiyorsunuz. Tüm markaların etiketlerinde çiftçiler görüyoruz. Ancak et sektörünü kontrol eden yalnızca üç-dört şirket var. Tarihte, gıda şirketlerinin bu denli büyük ve güçlü hâle geldiği görülmemiştir. Meselâ Tyson Food, dünya tarihindeki en büyük et ürünü imalatçısı.”




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir