Arı görmemiş kanserojen bal devri

Arı görmemiş kanserojen bal devri

Kuşkusuz en iyi bal, arının hiçbir insan müdahalesi olmaksızın, kendi yaptığı kovanlarda ürettiği tabiî baldır. Böyle bir balı bulmak neredeyse imkânsız. Birkaç yıl öncesine kadar piyasadaki en önemli sorun, arıya şeker yedirilmesiyle elde edilen düşük kaliteli ballardı. Artık durum daha vahim hâle geldi. Özellikle ihraç edilen balların yabancı ülke gümrüklerinden ‘sahte’ ve ‘hileli’ oldukları gerekçesiyle geri dönmeye başlaması, balı daha da tartışmalı hâle getirdi. Recep Sıralının sahte ballarla ilgili uyarısı oldukça dikkat çekici: “Nitekim ülkemizde konuya ilişkin son yıllarda yapılan denetimlerde, yetkililer tarafından sahte bal oranının yüzde 30 a ulaştığı ortaya konmuştur.

arisiz bal

Glikoz ve fruktoz gibi şeker türevlerine aromatik maddeler eklenerek üretilen bu şuruplarda, arıların hiç bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Ancak, balın üçte bir fiyatına satılması, bu şurupları cazip hale getirmektedir.” Bal Tebliğinin yanı sıra Alkolsüz İçecekler Tebliği’nde de balla ilgili düzenleme yer alıyor. Bal Tebliğinin 7’inci maddesinde yer alan ‘bala hiç bir katkı maddesi katılamaz’ hükmü, Alkolsüz İçecekler Tebliğinin 5/k maddesi ‘bal aroması ilâve edilerek aromalı şurup üretilemez’ hükmü ile desteklenmiş. Fakat sahte bal üretme konusunda ısrarcı çevrelerin müracaatı üzerine, Danıştay 10. dairesi 19 Şubat 2010 tarihli kararıyla Alkolsüz İçecekler Tebliğinin ‘bal aroması ilâve edilerek aromalı şurup üretilemez’ hükmünü iptal ederek, sahte bal üretiminin yolunu yeniden açtı.

Toplum sağlığının öncelenmesi yerine, çıkar odaklarının korunmasına yönelik bu karar, Tarım Bakanlığının bal aroması ithalatını yasaklamaması nedeniyle elbirliği ile sürüyor. Tarım Bakanlığı, Danıştay’ın bu hamlesi üzerine bal aroması ithalatını yasaklayabilirdi. Ama yapmıyor. Çünkü endüstriyel gıda üreticileri, ballı ürün diye satılan çok sayıda ürünü, bal değil, yapay bal aroması ekleyerek üretiyor. Yani şirket çıkarı, toplum çıkarına baskın çıkıyor. Bal aromasından yapılan şuruplar maalesef piyasada ‘bal’ adı altında satılıyor. Kimse bunun bal olmadığının farkında değil. Hâlbuki bu sözde ballar, bal değil ‘sahte bal’ da diyebileceğimiz yapay ballardır. Reçelden bile ucuza satılan bu balları tüketiciler, fiyatı veya berrak renkleri nedeniyle tereddütsüz tercih edebiliyor. Yapılan denetimler sonucu sahte balların üç çeşit olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlar;

• Ticari glikoz ve fruktoz şurubuna, polen tozu, aroma ve boya ilâvesi ile arısız üretilen yapay ballar,

• Arıya şeker şurubu, arı keki, arı yemi gibi hazır ürünler verilerek bitkilerin salgıladığı bal özü yerine, sakkarozdan veya yüksek fruktozlu mısır şurubundan üretilen şekerli -ve mısırdan elde edildiği için GDO’lu ballar,

• Doğal ballara çeşitli oranda şeker şurupları, su, nişasta vb. katkılar eklenerek üretilen tağşiş edilmiş ballardır.

Arıların nektar döneminde şurupla beslenmesi veya diğer katkı maddeleri ilâvesi ile hile yapılması durumunda, baldaki karbon oranları değişmekte ve baldaki sahtekârlığa ait tüm değişimler, karbon analizleri ve diğer analizlerle beraber değerlendirildiğinde kolaylıkla tespit edilebilmektedir.

Baldaki bu hile, içine küçük bir parça petekli bal konularak, cam kavanozlarda satışa sunulan süzme ballarda da gözlenmektedir. Bu yöntemde, bir miktar petekli balın altına şurup konulmakta, üzerine ise süzme bal eklenip, gerçek balmış gibi piyasaya sürülmektedir. Diğer yandan, zehirlenme belirtilerine neden olan ‘deli bal’ olarak bilinen ballar ve 45°C’den fazla ısıtılarak veya kaynatılarak özelliği yok olmuş ballarla karıştırılarak piyasaya sürülmektedir.

Bu uygulamalar nedeniyle, hem iç piyasada bala karşı güven iyice azalmış, hem de Türk balma uluslararası pazarda şüpheli yaklaşılmasına neden olmuştur. Tema Vakfının yayınında kloramfenikol içerdiği için, AB tarafından girişi yasaklanan ballarla ilgili şunlar söylenmektedir: “Çin balları Türkiye getirilmekte ve Türkiye balı diye, AB’ye satılmak istenmektedir. Ballar geri gelince de iç piyasaya verilmektedir: Bu durum haksız rekabete neden olmakta ve arıcılığa büyük sekte vurmaktadır.

Recep Sıralı, gerçek balla hileli ballar arasındaki farkları şöyle anlatıyor: “Standartlara göre, bal ismini başka bir gıda maddesi taşıyamaz ve bal diye satılamaz. Bazı firmaların glikoz şurubundan ve bazı üreticilerin arılara şeker şurubu yedirerek ürettikleri bal görünümlü maddeler, bal diye pazarlanamaz. Çünkü bunlar balın özelliklerini taşımazlar ve balda bulunan mikro elementler, makro elementler, vitaminler, proteinler, aminoasitler, organik asitler, enzimler, bitki fenolleri vs. gibi önemli karakteristik maddeler bakımından fakirdirler. Bal diye satılan bu tür maddelerin, antibakteriyel özelliği olmadığı gibi, su oranı yüzde 22den ve sakkaroz oranı ise yüzde 5’tenfazladır. Beslenme bakımından da birçok özelliği ve değerleri çok düşüktür.”

Ballarda tek sorun yapay aroma, mısır glikozu ve şeker ilâvesi değil. Petekler de önemli bir sorun olarak karşımıza çıkar. İster petek, ister süzme olsun, kıvamına ya da rengine bakarak, koklayarak, hatta tadarak, gerçek balı sahtesinden ayırt etmek uzmanlar için bile kolay değildir. Bal üretiminde göze çarpan bir diğer çar-.. pıklık ise zirai ilaç kalıntıları ve peteklerdeki sorunlardır. Alıcı ülke gümrüklerinde, Türkiye ballarında tespit edilen iki kanserojen madde naftalin’ ve ‘parafindir.2,1 Tema Vakfının uyarısı durumun vahametini ortaya koyuyor: “Türkiyede maalesef naftalin kalıntısız ve parafin katkısız ‘temel petek’292 bulunmamaktadır. Bu naftalinli ve parafinli yapay petekler, balla birlikte tüketilmektedirler. Naftalin de parafin de, petrol ürünüdür ve kanserojendir:”2M Arıcılar, naftalini kovanlarındaki mum güvesi zararlısına karşı kullanıyor. Hâlbuki balmumu, naftalini kolayca emiyor ve böyle-ce naftalin bala geçiyor. İhraç edilen balların geri dönmemesi için, laboratuvarda sadece ihraç edilecek olan ballar tahlil ediliyor. Ancak iç pazara sunulan hiçbir bal veya sözde ballar, bu analizlere tâbi tutulmuyor.

Tüketici aldığı balın gerçek olup olmadığını, Tarım Bakanlığı, TÜBİTAK-MAM veya bazı birlik laboratuvarlarında analiz yaptırabiliyor. Balda; naftalin, parafın, yapay aroma, ticari şeker, glikoz, renklendiriciler gibi maddelerin katıldığının tespit edilmesi durumunda, ürünün toplatılması gerektiği gibi, tazminat davaları da açılabilir. Arılara daha hızlı bal ürettirmek için, parafın karışımlı yapay peteklerin yanı sıra ‘bee-o-pack sistemi’ isimli, tümüyle plastik, sunî peteklerle de üretim yapılmaktadır. Arılar bal yapamadığı kış mevsiminde ve soğuk günlerde, ürettiği balın bir kısmım tüketerek beslenir. Ancak üretici balın tümüne göz diktiği için, kovandaki balın tümünü alır ve arıyı endüstriyel yapay ürünlerle besler. Bir yandan da, arının uzaklara gidip hammadde toplaması zaman kaybı olmaktadır. Bu da üretici için, daha az ürün demektir. Daha hızlı ve çok bal elde etmek için üretici hilelere başvurur.

Artık piyasada arı yemi, arı şurubu ve antibiyotik gibi katkılar da içeren ürünler üretilmektedir. Hatta son kullanım tarihi geçmiş şekerleme ürünleri, imha edilmeleri gerektiği halde edilmeyerek bazı toplayıcılara devrediliyor. Bu ürünlerin öğütülüp işlenerek, arı yemi olarak satıldığı biliniyor. İşin en acı yanıysa; bunların alışılmış, kanıksanmış bir meslek sendromuna dönüşmesidir. Türkiye Artçılığındaki Tehlikeler isimli kitapta baldaki sahteciliğin ne kadar yaygın olduğu açıklanıyor: “Geçmişte arılara ticari şeker verilirken, artık daha ucuz olduğu için GDO’lu glikoz ve fruktoz verilmektedir. Bu sahtecilikler öylesine yaygınlaşmış durumda ki, hiç arı görmemiş şekerlemeler, bal diye satılır hâle gelmiştir.’’

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, artık asil azıyor, bal ise kokuyor. Gerçek bal ile kaymak yemek isteyenlerin, iyice bir araştırması ve akçesine kıyması gerekiyor. Sağlıklı ve kaliteli bal daha az olacağından, daha pahalı olacaktır. Çok miktarda suni ballar yerine, az miktarda tabiî bal tüketilmelidir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir