Şeker ve tatlandırıcıları hiç mi tüketmeyeceğiz?

Şeker ve tatlandırıcıları hiç mi tüketmeyeceğiz?

Şeker konusunda bu kadar veriden sonra, böyle bir soru yine de sorulabilir. Şeker pancarı ve şeker kamışından elde edilen şekerin yanı sıra, 20. yüzyılın ikinci yarısında yeni bir katkı maddesi, Batılı diyetlere kök salıp, ayrık otu/yaban otu gibi yayıldı: Mısırdan elde edilen yüksek fruktozlu şurup (fruktoz ve glikoz karışımı). Bedenlerimiz zaten yüklediğimiz arıtılmış şekere dayanmakta zorlanırken, artık tüm işlenmiş yiyeceklerde bulunan bu şeker şurubunun, hepten tahakkümü altında. Bu konsantre, haşhaş için afyon neyse, biraz ona benzer. Doğal matrisinden çıkarılıp (tüm meyvelerde fruktoz vardır) glikozla karıştırılınca, bedenimizin ürettiği insülin tarafından artık yan hasar olmadan baş edilemez. Sonrada toksik bir hâl alır. Hızlı şekerler konusunda Dr. Haluk Saçaklının görüşleri şöyle:

Rafine şeker

“İnsülini uyaran en önemli besin öğelerinin başında ‘hızlı şekerler’ dediğimiz, kötü karbonhidratlar, yani rafine beyaz şeker geliyor. Rafine şekerin içerisinde, ne vitamin ne de mineral vardır. Bunun nedeni; ham şekerin rafine edilirken bütün mineral değerlerini kaybetmesidir. Beyaz şeker, organizmaya hiçbir yarar sağlamıyor. Aksine emilmek ve vücuttan atılabilmek için, organizmanın içerisinde depolu olan vitamin ve mineral tuzları kullanıyor. Aşırı şeker tüketimi, hipoglisemiye (düşük şeker) neden olur. Üstelik aşırı şeker tüketimi, beyinde serotonin eksikliğine yol açar.

Rafine şekerden yapılmış tatlılar, kekler, pastalar, salata sosları, reçel, gazoz, kola ve tüm meyve sularında hızlı şeker vardır. Bir litre kolada yaklaşık 20 tane, yani 55-60 gr şeker bulunur. Bu hızlı şekerlerin kana karışması, 15-20 dakika kadar bir zaman alır. Hâlbuki tahıllar, sebze ve meyvelerdeki iyi karbonhidrat dediğimiz şekerin kana karışması 3-4 saati bulur.

Hızlı şekerler tüketilir tüketilmez kana karışır. Kanda yükselen şeker, insülin hormonunun daha fazla devreye girmesine neden olur. İnsülin çoğalınca, yükselmiş olan kan şekerinin bir anda düşmesine neden olur. Bunun sonucunda da, asıl şeker tüketicisi olan beyin besinleri yeterince alamaz. Bu nedenle de, kişide aşırı yeme krizi başlar. Meselâ, bir çikolata yediğinizde kan şekeri geçici olarak yükselir ve geçici bir rahatlama olur. Sonrasında, düşen kan şekerine karşılık yeniden bir çikolata, yeniden bir çikolata ve yeniden bir çikolata şeklinde bir kısır döngü oluşur. Bir boksörün yumruk yemesi gibi, kan basıncının bir anda çıkıp düşmesi ile vücudun tüm dengeleri bozulur. O zaman alınan kaloriler hemen yağ hücrelerinin içine girer. Yağ hücrelerinin içerisindeki yağın artmasıyla beraber, egzersiz anında yağın çözülmesi gibi olumsuz etkenlerle karşı karşıya kalırız.” Hâlâ ‘şekeri hiç mi tüketmemeliyiz’ sorusu gelmeye devam edecekse şunu belirtelim ki; günde dört bardak iki kesme şekerli çay içmek veya iki bardak hazır ambalajlı rafine/pastörize meyve suyu içmek, risk için yeterli bir miktardır. Şeker ihtiyacı doğduğu zaman; şeker, şekerlemeler, tatlılar veya çikolata tüketmek veya hazır meyve suyu içmek yerine; yaş veya kuru hurma, üzüm, incir, erik, kavun, kayısı, karpuz yenilmelidir. Şekerden vazgeçmek de sigaradan vazgeçmek gibi, beyne ‘ben bırakıyorum’ mesajı göndermek ile çözüm bulacaktır…




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir