Bağışıklık güçlendirici ve alerjiden koruyucu beslenme

Bağışıklık güçlendirici ve alerjiden koruyucu beslenme

Alerjiden Koruyucu Beslenme

Günümüzde her geçen gün biraz daha artan alerji, kanser, diyabet, romatoit artrit, multipl skleroz, Çölyak ve daha uzun bir liste halinde sıralayabileceğimiz kronik hastalıkların tümünün bağışıklık sistemimizin dengesiz çalışmasıyla ilişkili olduğundan söz etmiştik. Bütün bunların altında yatan ve vücudumuzu korumakla yükümlü bu sistem neden dengesini yitirmeye başladı? Günümüz çevre koşullarında bağışıklık sistemimizi nasıl bu kötü gidişten uzak tutabiliriz? işte tüm bu soruların yanıtı beslenmede yatıyor.

isterseniz beslenmenin bağışıklık sistemindeki rolünü anlamaya çalışırken önce günümüzde bozulan çevre koşullan nasıl oluyor da vücudumuzu bu şekilde etkiliyor sorusunu yanıtlamaya çalışalım.

alerjiden koruyucu beslenme

Oksidasyon/oksidatif stres ne demektir?

Vücudumuz hareket etmek veya hasar görmüş bir dokuyu iyileştirmek için enerji üretmek zorundadır. Bu enerji, havadan solunan oksijen ve besin maddeleri birlikte yakılarak üretilir. Enerji yapımı sırasında vücutta oksijen türevi adı verilen bazı atık maddeler oluşur. Bu atık maddelere serbest radikaller de denir.

Serbest radikal oluşumu enfeksiyon, alerji gibi hastalıklarda gelişen hasarlanmış dokuyu tamir ederken çevre kirliliği, güneşten gelen ultraviyole ışınları ve radyasyona maruz kalınma sırasında artar.

Serbest radikaller artı yüklü dengesiz maddelerdir. Nötr, dengeli hale gelmek için dışarıdan eksi yüklü bir elektrona ihtiyaç duyarlar. Bu elektronu bir yerden bulup kendilerini dengelemek isterler.

Artı yüklü bu atık maddelere oksidan (oksitleyici) serbest radikal dersek, onlara fazladan bulundurduğu elektronu vererek dengeli, zararsız hale getiren maddelere de antioksidan madde diyebiliriz. Eğer serbest radikali dengeli hale getirmek için fazladan elektron içeren antioksidan madde ortamda yeterince yoksa, bu zararsız hale getirme işlemi yetersiz kalır ve serbest radikal bu kez ihtiyacı olan eksi yüklü elektronu vücudun sağlıklı doku ve hücrelerinden çeker. Bu kez vücudun kendi sağlıklı hücreleri dengesiz hale gelir.

işte vücut dokularının serbest radikal (atık oksidan) maddelere aşırı maruz kalması, genel anlamda vücutta bir demirin paslanmasını veya elmanın kararmasını andıran bir doku hasarına neden olur. Bu hasara “oksidatif stres” adı verilir. Oksidatif stres bağışıklık sistemini zayıflatarak birçok kronik hastalığa yol açan hiç istenmeyen bir durumdur.

Vücudumuzun dışarıdan gelen bu hasarı dengeleyecek kendine ait oksidasyon önleyici (antioksidan) savunma mekanizmaları vardır. Bu savunma mekanizmalarının gücü temelde genetik yapımızla ilişkilidir. Ancak çevre faktörlerinin de bu savunma sistemine belirgin bir şekilde etki ettiği bilinmektedir. Doku hasarından korunmak için antioksidan savunma mekanizmamızın güçlü olması ve atık oksidan maddeleri etkili bir şekilde temizleyebilmesi gerekir. Sadece alerjiden değil, kanser, diyabet gibi birçok hastalıktan korunmak için de oksidasyon/antioksidan dengesinin korunması gerekir. Bu dengenin sağlanması ancak çevremizdeki oksidasyonu artıran etkenlerden kaçınmak ve beraberinde antioksidan savunma mekanizmalarını güçlendirmekle mümkündür. Birazdan biz farkında olmadan vücudumuzu paslandıran bu çevresel oksidatif etkenleri göreceğiz.

Oksidatif strese neden olan çevre faktörleri

Bu dış etkenlere şöyle bir göz atacak olursak; ilk sırada hayatımıza farkında olmadan giren kimyasallara bakmakta fayda var.

Antibiyotikler: Antibiyotikler sadece enfeksiyon hastalıkları sırasında vücudumuza girmez. Beslenme sırasında tüketilen birçok hayvansal gıdanın içeriğinde hayvanın enfeksiyon kapmamasını sağlayan antibiyotikler bulunur. Biz hayvan eti tüketirken farkında olmadan bu antibiyotikleri vücudumuza almış oluruz.

Böcek ilaçları ve kimyasal gübreler: Birçok sebze ve meyve üretimi sırasında böceklenmeyi önleyecek ve sebzenin büyümesini sağlayacak bu kimyasallar kullanılır.

Emülgatörler (E’ler): Kısaca E’ler olarak bilinen gıdaların raf ömrünü uzatan bu katkı maddeleri birçok paketli hazır gıdanın içeriğinde bol miktarda yer alır. Günümüz çocuklarının çok tükettiği hazır kek, bisküvi, kraker, gofret gibi bütün paketli gıdalar, çoğu hazır ekmeğin içinde raf ömrünü uzatıcı bu katkı maddeleri vardır.

Gıda boyaları ve yapay tatlandırıcılar: Çocukların damak zevkine hitap eden paketli ve konserve gıdalar, şekerler, sakızlarla kutulanmış hazır içeceklerin çoğunun içinde gıda boyaları ve kısmen yapay tatlandırıcılar bulunur.

Tuz: Birçok paketli ürüne gerek tuz olarak, gerekse sodyum (Na) adı altında tuzun eklenmiş olduğunu görüyoruz. Tuz vücutta aynı şeker gibi oksidasyon (paslanma) yapan bir maddedir. Bu anlamda fazla tuz çocuk bedenini iltihaba yatkın hale getirir.

Gıda paketleri içindeki kimyasallar: Paketli ürünler sadece içeriklerindeki katkı maddeleriyle değil paketleriyle de insan sağlığına zarar verir. Hazır gıdaya temas eden paket içeriğindeki plastiğe yumuşak olması için katılan birçok kimyasal bu gıdalara nüfuz eder. Çocuklar tarafından çok tüketildiğinde yine bağışıklık sistemini zayıflatıcı etki yaratır.

Havadaki kimyasallar: Şehirleşme ve modern yaşam beraberinde endüstriyel hava kirliliğini ve trafikteki egzoz dumanını da hayatımıza sokuyor. Bu atıkların içeriğindeki toluen vücut için zehirli bir kimyasaldır. Diğer birçok kimyasal gibi solunarak vücuda alınması bağışıklık sistemini zayıflatır.

Sudaki kimyasallar: Klor ve flor da oksidasyonu artıran bağışıklık sistemini zayıflatan maddeler grubunda yer alır. Florun azı da fazlası da zararlıdır, içme suları içeriğindeki florun uygun düzeyde tutulması bu açıdan önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü içme sularındaki florun en fazla litrede 1,5 mg olması gerektiğini bildirmiştir. Klor da özellikle su dezenfeksiyonunda kullanılan bir maddedir. Klor bağırsaklarımızda yaşayan dost mikrop tabakasına zarar verir. Bu anlamda bulaşık makinelerinde mikrop kırıcı olarak çamaşır suyu kullanmak zararlıdır. Öte yandan klorla dezenfeksiyon yapılan havuzlarda havuz suyunu yutmak bu açıdan çocuklar için tehlikelidir. Devamlı temas hemen olmasa da bir süre sonra bağışıklık sistemini zayıflatıcı etki yapacaktır.

Alkol: Ergenlik çağındaki gençler açısından kaçınılması gereken, bağışıklık sistemini zayıflatan bir maddedir. Alkol çoğu zaman bu etkisini yine bağışıklık sistemi için çok gerekli olan dost bağırsak bakterilerini öldürmek suretiyle yapar. Astımda yüzde 80 birlikte bulunduğu bilinen reflüyü de artırmak kaydıyla astımı kötüleştiren alkolden özellikle astımlı gençlerin uzak durmasında fayda vardır.

Sigara dumanı: Solunum sistemine girdiğinde bronş duvarında hassasiyet yaratıp astım alevlenmesine yol açtığı bilinen bir maddedir. Bunun ötesinde sigara dumanı solumak vücuda oksidan yük getirir. Bu şekilde bağışıklık sistemini iltihaba yatkınlaştırır.

Kafein: Çay, kahve, buzlu çay, buzlu kahve, kolalı içecekler ve kakaolu (çikolatalı) gıdalarda aşırı miktarda kafein vardır. Kafein oksidan atık madde oluşumunu artıran bir maddedir. Bu anlamda tüketimi bağışıklık sistemini zayıflatır.

Kimyasal çözücüler: Modern hayatın içinde kullanımda olan yapıştırıcılar, boyalar, hatta tırnak cilası gibi kimyasalların içeriğindeki toluen, benzen vb. petrol ürünü olan maddeler maalesef kaçı-namadığımız, doku hasarı yaratan oksidanlardır.

Xeno-östrojenler: Bu hormon taklit edici maddeler birçok deterjan, temizlik malzemesi, parlatıcı, oda spreyi ve çamaşır yıkama ürünlerinin içeriğinde yer alır. Bunlar sağlıklı bir bağışıklık sistemi için kaçınılması gereken maddeler grubundadır.

Kâğıt ürünleri: Kâğıt günümüz çocuklarının yaşantısında neredeyse en çok temas edilen malzemelerdendir. Ancak kâğıt deyip geçmemek gerekir. Kâğıdı beyazlatmak için kullanılan beyazlatıcı (çamaşır suyu benzeri maddeler) boyalar kimyasal içerikli olup benzer şekilde oksidasyon yaratır ve bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkiye yol açarlar.

Şeker: Farkında olmadığımız ancak çok tüketildiğinde vücutta oksidasyona neden olan bir maddedir. Bu anlamda şekerli gıdalar çocuk beslenmesinde mümkün olduğunca düşük düzeyde yer almalıdır.

Yukarıda söz ettiğimiz bu maddelerin çoğunu hayatımızdan yüzde yüz çıkarma imkânımız maalesef yoktur. Sağlıklı bireyler için de genel anlamda tehlike oluşturan bu maddeler özellikle alerji ve astım sorunu yaşayan çocuklar için daha da büyük tehlike oluşturur. Alerjiye bağlı oksidatif stresi zaten yoğun yaşayan astımlı ve alerjik nezleli çocuklar bir de bu tür kimyasallara yoğun olarak maruz kaldığında bağışıklık sistemi savunma konusunda iyice yetersiz kalır.

Alerji ve oksidatif stres

Alerjik nezle ya da alerjik astımda solunum yoluna göç eden alerji hücreleri aşırı miktarda oksidan atık oluşturur ve oksidatif strese yol açar. Bu durum solunum yolunda zaten alerjiye bağlı oluşan yangıyı daha da artırır ve hastalığı kötüleştirir. Alerjik çocuklarda alerjiye bağlı oksidatif stres arttığı gibi antioksidan savunma mekanizmaları da zayıflar. Bu dengenin yeniden sağlanması için vücudun antioksidan maddelerle dışarıdan desteklenmesi şarttır.

Alerjinin mikrop tutucu ve geç iyileşen yapısı nedeniyle uzun süren solunum yolu enfeksiyonları geçiren çocuklarda bağışıklık sistemi de zayıfladığı için mikroplarla savaşma yetersiz kalır. Enfeksiyonlar alerjik astımı kötüleştirir; alerji hücreleri oksidatif stresi artırır ve oksidatif strese bağlı bağışıklık sistemi iyice zayıflar. Özetlersek oksidatif stres hem alerjiyi, astımı kötüleştirir; hem de enfeksiyonlara direnci düşürür. Zamanla içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye girilir.

Öte yandan henüz alerjik hastalık bulguları gelişmemiş olsa da ailesinde birinci derece yakını alerjik olan bir çocuk da potansiyel alerji hastası (alerjik olma olasılığı yüksek) kabul edilmelidir. Bu çocukların da bu tür zararlı dış etkenlere aşırı temas etmesi alerjinin daha erken ortaya çıkmasıyla sonuçlanır. Bu nedenle aşağıda konuşulacak önlemler ve yaşam şeklinin bu çocuklara da uygulanması alerjinin önlenmesi açısından çok önemlidir. Unutmayalım ki, hastalıkları olmadan önlemek tıbbın esası olmalıdır.

Modern yaşamın getirdiği oksidatif stresle savaşmak

/ Gerek klasik tarımda kullanılan böcek ilaçları ve kimyasallara, gerekse besicilikte kullanılan antibiyotiklere teması azaltmak için mümkün olduğunca organik üretilmiş ürünleri tercih etmek gerekir. Organik ortamda üretilen hayvansal gıdalarda antibiyotik bulunmaz. Organik meyve sebzelerde kimyasal gübre ve böcek ilacı kullanılmaz.

/ Antibiyotiklerin viral enfeksiyonlarda gereksiz kullanılması vücudun bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu yönde sadece doktor önerisiyle antibiyotik kullanmak ve verilen süreyi tamamlamak çok önemlidir.

/ Raf ömrünü uzatıcı katkı maddelerine teması azaltmak için raf ömrü uzun paketli ekmek yerine ekmeğimizi evde yapmamız veya günlük üretilen fırın ekmeklerini tercih etmemiz daha sağlıklıdır. Paketli çikolata, gofret, bisküvi, cips, kek vb. gıdaların, renkli meyve suyu, gazlı içecek veya obeziteyle savaş adına yapay tatlandırıcı içeren gıdaların alerjik çocukların diyetinden çıkarılması genel çocuk sağlığı açısından çok önemlidir.

Bunların yerine tekrar, eskiden olduğu gibi hamur işi ya da şekerli tatlıların az şeker ve yağ içeren şekilde evde üretilmesi çocuğun bu anlamdaki ihtiyacını giderir ve katkı maddelerinden uzak durulmasını sağlar. Bu sayede paketli ürün ambalajındaki kimyasallardan da uzak durulur. Ayrıca paketli ürün içeriğindeki bağışıklığı zayıflatan fazladan tuzdan da bu şekilde kaçınmak mümkündür.

/ İçme suyundaki flor miktarının en fazla litrede 1,5 mg olmasına dikkat edilmelidir. Bunun yanı sıra içme suyunun klorlu olmaması gerekir. Çamaşır suyu katkılı suyla bulaşık yıkanmamalıdır. Çocukların klorla dezenfekte havuz suyunu yutmasının engellenmesi de bu anlamda çok önemlidir.

/ Kafein vücutta oksidatif stres yaratan maddelerin başında gelir. Kahve, kola gibi içeceklerde ve kakaolu gıdalarda yüksek oranda bulunur. Alerjisi veya astımı olan çocukların kafeinden mutlaka uzak durması gerekir. Kafein benzeri olan tein maddesi de çay içeriğinde yer alır ve son zamanlarda çocuk beslenmesine çok girdiği görülen soğuk çay bu anlamda astımı kötüleştirici etki yaratır. Astımlı çocukların gerek siyah çay gerekse yeşil çaydan uzak durması, bunun yerine bitki çaylarına yönlendirilmesi uygun olacaktır. Kafein ve çok tüketilen teinin mide asidini artırıcı ve reflüyü kötüleştirici etkisini de unutmamak gerekir.

/ Alerjik nezle, alerjik astım bronşiti olan çocukların hava kirliliğinin yoğun olduğu otoban kenarlarında veya sanayi alanlarında oturmaması uygun olur. Hava kirliliği bir yandan hassas hava yoluna bağlı astım ataklarını (tekrarlayan öksürük, hırıltı, nefes darlığı) artırırken, diğer yandan vücutta oksidasyona bağlı hücre hasarını tetikleyerek bağışıklığı zayıflatır.

/ Sigara dumanı alerjik çocukların uzak durması gereken en önemli ev içi hava kirleticidir. Sigara dumanı astımlı hava yolunda kriz tetikleyici etki yaratmanın yanı sıra doku hasarını artırıcı oksidatif strese neden olur, bu durum da bağışıklık sistemini zayıflatıcı etkiye sahiptir. Astımlı çocuğun evinde kesinlikle hiçbir odada, mutfakta aspiratör altında veya camın önünde bile sigara içilmemelidir.

/ Alerjik çocukların kaçınması gereken diğer etken madde de okullarda sık kullanılan boya, yapıştırıcı, kokulu kalem ve silgi gibi araç gereçlerdir. Bunların içeriğindeki kimyasallar vücutta hücre hasarına ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olur. Ayrıca bu maddelerin kokusu atak tetikleyici etkiyle astımı kötüleştirir. Çocukların kullanacağı bu tip araç gereçlerin kokusuz, su bazlı olmasına özen gösterilmelidir.

/ Aynı grupta ele alabileceğimiz temizlik malzemelerinin de kokusuz ve doğal olanlarının tercih edilmesi uygun olur. En güvenilir temizlik malzemesi sabundur. Doğal bir sabun rendelenerek suda bekletilirse sağlıklı bir temizlik ürünü elde edilmiş olur. Bu ürünlerin bitkisel temizlik malzemesi başlığı altında ticari olarak hazırlanmışları da vardır.

/ Alkol özellikle ergenlik çağındaki astımlı çocukların uzak durması gereken bir maddedir. Çok tüketildiğinde vücudu iltihaba yatkın hale getirir ve reflüyü artırmak yoluyla hastalığın kötüleşmesine neden olur.

Yukarıda sözünü ettiğimiz korunma yöntemleriyle alerjik çocuğun vücudunu modern yaşamın zararlı etkilerinden uzak tutmaya çalışmak çok önemlidir. Ancak ne kadar azaltırsak azaltalım şu an için hayatımızdan yüzde yüz çıkarmanın çok zor olduğu da bir gerçektir.

O zaman vücutta oksidatif strese neden olan bu etkenlerin zararlarını yok edebilmek için diyetle dışarıdan alacağımız antioksidanla-rı artırarak savunma mekanizmalarımızı güçlendirmek de bir o kadar önemlidir. Kimyasallar, ev içi, ev dışı hava kirliliği, ultraviyole ışınları ve yanlış beslenmenin vücutta yarattığı bu doku hasarını önlemek için en değerli kaynak doğanın bize sunduğu gıdalardır, içeriğine dikkat etmeksizin yemek yemek, hem oksidasyon yükünü artırıcı hem de bununla savaşacak antioksidan savunma mekanizmalarını zayıflatıcı rol üstlenebilir.

Çalışmalar antioksidan içeriği düşük beslenmenin astım riskini artırdığını göstermektedir. Benzer şekilde antioksidan açısından zayıf beslenen çocuklarda akciğer fonksiyonlarının da zayıfladığı görülür. Son yıllarda antioksidan içeriği düşük Batılı beslenme tarzı olarak adlandırılan, işlenmiş paketli gıdaların, gazlı içecek, hamburger, lahmacun, pizza vb. fast-food’ların bol tüketildiği, öte yandan taze meyve ve sebzenin az tüketildiği bir beslenme tarzında obezite ve astımın daha çok görüldüğü kanıtlanmıştır.

Özetlersek; çocuklarda sağlıklı bir bağışıklık sistemi ve sağlıklı bir akciğer dokusu için antioksidan bakımından zengin beslenme şarttır. Çocuk beslenmesini antioksidanlar açısından zenginleştirmek için isterseniz önce gıdalardaki antioksidan maddelerin neler olduğuna, hangi gıdalarda bulunduğuna bakalım.

Antioksidanlar ve antioksidanı bol gıdalar

Akdeniz mutfağı ve alerji/astım ilişkisi

Oksidatif strese uygun gıda seçimi

Güçlü bağışıklık için beslenme önerileri




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir