Kuma olmaya razı olan kadınlar

Kuma olmaya razı olan kadınlar

Kuma

Kuma çok eski bir Türk sözü… Erkeğin beraber yaşamaya başladığı kadından sonra bir araya geldiği kadınlara kuma deniyor. Hun ve Göktürk tarihlerinde babalar ölünce erkek çocuklarının, annelerinin kumalarıyla evlenmeleri çok görülürmüş. Bu durum, baba öldüğünde aileyi bir çatı altında toplama geleneğinden geliyor.

Ayrıca aile ve çevre baskısı ya da erkek adamın erkek çocuğu olur kısır inancıyla, (altında gene değersizlik inancı yatar) erkek çocuk sahibi olmak için kuma getiriliyor.

Sadece ülkemizde değil Çin’de de kadınların, kocalarının daha iyisini hak ettiğini düşünerek itinayla seçtikleri bir kadını kocalarına eş olarak alması geleneği sürüyor.

Kolektif bilinç havuzuna atılan bir zehirli düşünce daha…

Kuma

Bir başka bakış açısıyla, kuma için, erkeğe yönelik çok eşlilik özgürlüğü diyebiliriz. Ortadoğu ve Arap yarımadasında bu çeşitliliğe şoke olabiliriz. Dört kadın alma hakkı, kuma, berdel gibi sözde dinsel teorilerle desteklenen bu gelenekler devam ettiği sürece ortak bilinç havuzunun kirliliği de devam edecektir. Bilinç değişimi ancak bu durumların köklü bir şekilde değişmesiyle mümkündür. Aksi halde sadece köylerde süren bu gelenek, kendisini, şehirde evli kişilerle ilişki yaşayan kadınlarla sürdürmeye devam edebilir. Bir nevi genetik kodlama etkisi diyebiliriz.

Kuma, berdel, töre gibi kanundan üstün gelen geleneklerin kadın olmaya etkisini yazmaya karar verdiğimde, internette bir araştırma yaptım. Karşıma çıkan ödüllü belgesel, cehaletin esirleştirdiği kadınları ve onların yetiştirdiği nesillerin düşünce ve algı yapısını, bir tokat gibi yüzüme çarptı. Bu sebeple, belki de bu kitabı hiçbir zaman okuyamayacak kadınlar için de bir şey yapmak istedim. Onların hayatını bir şekilde duyurmak ve siz değerli okuyucularımı bir şeyler yapmak üzere harekete geçirmek niyetim!

Araştırmam sırasında, Diyarbakırlı Emine Altaş’ın ödüllü belgeseli çıktı karşıma… Belgeselde, kuma getiren bir erkeğin, eşlerinin ve çocuklarının gözünden ayrı ayrı görebilirsiniz yaşananları ve fark edebilirsiniz kolektif bilinç havuzuna atılan duyguları, zehirli düşünceleri… Görünen o ki hala çoğu yerde kadının adı yok!

Belgeselde, adam günah olduğu inancıyla doğum kontrol yöntemleri kullanmayınca iki karısından toplam 21 çocuğu oluyor. Bu çocukların sevgiyi yeterince almadan büyümekte oldukları görülüyor. Hatta ergenlik çağında olan genç bir kız çocuğu, “Bir erkek ölürse dünyadan bir pislik gitmiş olur.” diyor. Havuza atılan zehirli düşünceden ve nefretten kadın erkek hepimizin enerjisel olarak etkilendiğini ve bunun tüm kadın erkek ilişkilerine yansıdığını tekrar hatırlatmak isterim.

Kuma olmaya razı olan kadınlar ise yetiştikleri baba ocağının huzursuzluğundan, baskısından ya da fakirliğinden kaçış olarak görüyor kumalığı… Piyango çıktı diye düşünüp sonunda amorti bile kazanamamak ve hayatını heba etmek.

Dinle hiçbir alakası olmayan geleneklerin din adı altında kadınları ezmek için kullanılması ve zannedilen çaresizlik nedeniyle kadın, “Kaderimiz böyleymiş!” söylemine saplanıp boyun eğiyor. Kendi gücünün farkına varamadan kısır döngü içinde süren umutsuz, mutsuz, sevgisiz hayatlara bir tane daha ekleniyor.

Kuma getirdiği için kocalarından nefret eden, kumalarına kin kusan kadınlar baba ocağına da dönemiyor. Çünkü kız çocuklarının, kadınların bir değeri yok. Nefret ettikleri kocalarına katlanmak, kin duydukları kumalarına ve onların çocuklarına karşı idare etmek durumunda olduklarını zannediyorlar. Çareleri yok! Sanki…

Bazı erkekler kadınları, soylarını devam ettirmelerini sağlayan bir rahim olarak görüyor.

Kız çocuklarına mal bırakılması söz konusu bile değil. Çünkü kız 14-15 yaşma varınca ele gidiyor. Erkek çocuğu ise tarlada yardım ediyor, işe yarıyor, soyu devam ettiriyor. Kısacası, genelde kadınları tarlada çalışan olarak görmemize rağmen bu kılıfla örtülüyor.

Erkeğin soyunun tükenmesi yani yok olma korkusu, erkeğin kadına değer vermesinin önüne geçiyor. Erkek çocuk sanki yaşamda kalma garantisi, halbuki kız çocuğu olduğunda da erkek yaşam da. Gerçekten ölmüyor ki… Erkeğin bilinçaltı, asırlardan beri süre gelen yok olma korkusuyla kuma alıp soyunu erkek çocukla devam ettirme davranışına güdülüyor. Sanki kumadan erkek çocuk çıkacağı garantiymiş gibi.

Tanrı’dan çok tanrıcılık oynanan bir erkek oyunu…

Her şey bilinçaltında gizli… Ama toplumun bir kesimi bu bilinçte olmadığı için gelenek diyor, bazı dini inançlarla kumalığı adeta meşrulaştırmaya çalışıyor.

Kadının kuma bilincinden özgürleşmesine vesile olsun bu yazı hem köyde hem şehirde…




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir