Yeterince su içmedik

Yeterince su içmedik

“Yeterince su içmedik.

Susuzluktan kıvranan vücutlarımıza acı çığlıklar attırdık”

“Aşırı dünyevileşmenin ve maddileşmenin altında dinî değerlerimiz kayboldu gitti. Mal ve mülk aslında paylaşma imkânıdır; ama biz hırslarımız sebebiyle mal ve mülkün altında kaldık. Biz, mal ve mülkü yönetecekken, mal ue servetimiz bizi yönetti. Biz, mevkii ve makamı yönetecekken, makam, mevki bizi şekillendirdi. Sözün özü, dünyanın üzerinde yürümek için yaratılan insan, âdeta dünyanın altında kaldı”

su icmek

İçecek denildiğinde kimsenin aklına ‘suyun gelmiyor -ya da öncelikle gelmiyor- olması son birkaç asrın ürünüdür. Hâlbuki su, yaşamın oksijenden sonra gelen en önemli parçasıdır ve susuz bir yaşam asla mümkün değildir. “Allah, Gök’terı su indirdi, ölümünden sonra Yer’i onunla diriltti. Muhakkak bunda, dinleyip-anlayan bir kavim için, bir ayet vardır” ve “Hakkı örtenler görmedi mi, muhakkak gökler ve Arz bitişik -aynı- idi, o ikisini ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan kıldık -yarattık-, iman etmiyorlar mı?” ayet-i kerimelerinde olduğu gibi su, Kuran-ı Kerimde çok sık tekrarlanan ve önemi çokça vurgulanan nimetlerin başında gelir.

Su, başka ayet-i kerimelerde de geçiyor: “Allah, gökleri ve yeri yaratandır, semadan yağmur indirip onunla sizin için rızık olarak meyveler çıkarandır, emri ile denizde akıp gitmesi için gemileri istifadenize veren, ırmakları da istifadenize verendir.”“Gökten suyu bir ölçü dâhilinde indirdik de onu yerde -faydası için- biz durdurduk. Şüphesiz biz onu gidermeye de Kâdiriz.”

Dünyada yaşanan savaşların önemli bir kısmı da su kaynaklan yüzünden çıkar. Eski dönem savaşlarında suya hâkim olan tarafın savaşı kazanma şansı daha fazlaydı. Çünkü insan, besin almadan haftalarca hayatını idame ettirebilmesine rağmen, su olmadan ancak birkaç gün yaşayabilir. İnsan, vücudundaki suyun yüzde 4’ünün azalması; kaslarda güçsüzlük, uyku hâli, baş dönmesi, mide bulantısı oluşturur. Vücut suyunun yüzde 20 oranında eksilmesi ise ölüme neden olur.

Toplumdaki ‘su içsem yarıyor’ inanışı son derece doğru bir tespittir. Suyun, besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınması, atık öğelerin akciğer ve böbreklere taşınıp dışarı atılmaları, vücut ısısının denetimi, eklemlerin kayganlığının sağlanması ve elektrolitlerinin taşınması gibi çok sayıda işlevi vardır. Alınan su tüm organlarca kullanılır; deri, akciğer, böbrekler ve bağırsaklar yoluyla atılır.

Vücudun dengesinin korunması ve ihtiyacının karşılanması için gerektiği kadar su tüketilmesi şarttır. Susama hissi de su kaybının sonucu olarak ortaya çıkan, ihtiyacın karşılanmasına yönelik bir uyarı mekanizmasındır. Toplumda suya yönelik öylesine yanlış inanışlar vardır ki; meselâ, bazı anneler bilgi eksikliği yüzünden çocuklara su vermezler. Ya da çok idrara çıktığı için aynı şey ihtiyarlara da uygulanır. Herhangi bir nedenle su tüketimi azalırsa, doğal olarak böbreklerden idrar atımı azalır, kan yoğunluğu düşer ve hipotansiyon yani tansiyon düşüklüğü gelişir. Ayrıca çok sayıda soruna neden olduğu gibi böbreklerin kaybedilmesine bile yol açabilir. Vücudunuzun su miktarının yeterli olup olmadığını anlamanın en etkili yolu, idrarın rengidir. Açık renkli idrar, su ihtiyacını doğru karşıladığınızı gösterir.

Eğer idrarınız koyu renkli ise, bu yeterince su almıyorsunuz demektir. Bu, birçok hastalıkla karşı karşıya kalmak üzere olduğumuz anlamına gelir. Dr. Fereydoon Batmanghe-lidj vücudumuzun su ihtiyacı ile ilgili şunları söylüyor: “Normal vücut ağırlığına sahip herkes her gün en az 2 litre su içmek zorunda. Artı her kilo için 30 ml. su gerekiyor. 100 Kiloya erişmiş bir kimse için bu miktar 3 litreden fazladır. Sabah kalkar kalkmaz, susuzluk hissedilsin hissedilmesin, oturarak en az iki bardak su içilmelisi şart.” Ağız kuruluğu su ihtiyacı doğduğunun işareti olarak gösterilir. Bu yüzden çoğu kimse ağzı kurumamışsa su içmez. Oysa bu da en önemli yanlışlardan biri. Sağlığınızı korumak ve yaşamınızı kurtarmak için suyun vücuttaki işlevlerini iyi bilmek gerekiyor. Dr. Fereydoon Batmanghelidjden aktarmaya devam edelim: “Tıp tarihinin en büyük trajedisi, vücudun su gereksiniminin tek göstergesinin ağız kuruluğu olduğu düşüncesidir. 1764de Alman Albrecht Von Haller tarafından ortaya atılan ve tıp dünyasının doğru imiş gibi aktarageldiği bu yanlış düşünce, çağdaş tıbbın insanlığa pahalıya mal olan hatalarından biridir.

Bu yanlış kuram, milyonlarca insanın zamanından önce ölümüne yol açan ciddi sağlık sorulanlarının anlaşılmamasına neden olmuştur. Oysa ağız kuruluğu güvenilir bir belirti değildir. Çağdaş tıp, belirli bölgelerde sınırlanmış içsel susuzluğun belirtilerini yanlış yorumlamış ve bunları çeşitli hastalıklara bağlamıştır. Bunun sonucunda hastalara, dehidrasyondan çok ‘hastalıkları’ tedavi etmek amacıyla zehirli ilaçlar vermiştir. Buna örnek olarak çocuklardaki diyabet vakalarını gösterebiliriz. Bu hastalarda pankreasın insülin üretebilen hücreleri uzun süreli bir dehidrasyon sonucunda kaybedilebilir. Su, basit ve etkisiz bir madde değil, yaşam kaynağıdır. Tıp, suyu basit bir madde olarak göstererek büyük bir hata yapmaktadır. Gizli kronik susuzluk yaşamı tehdit eden bir sorundur. Yaşlandıkça susuzluk duygumuzu yitirir ve yeterince su içmemeye başlarız.

Bunun sonucunda yaşamsal organların bir eriğe benzeyen hücreleri, ‘kuru eriğe’ dönüşür ve yaşamlarını sürdüremezler. Vücudun su ihtiyacının herhangi bir içecekle karşılanabileceği inancı çağdaş tıbbın en büyük hatalarından biridir. Sıklıkla tüketilen hazır içeceklerin hepsi vücutta doğal su gibi işlev görmez. Birçok sağlık sorununun kaynağı olan dehidrasyon (su kaybı/susuzluk) hakkında tıbbi yayınların büyük bir kısmı, ticari kuruluşların yönettiği sağlık kurumlan tarafından kamuoyuna iletilmemektedir. İletselerdi, bu kurumlar kısa sürede kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlardı. Çünkü tek sorunu susuzluk olan onlarca milyon insanın ilaç kullanması için geçerli hiçbir neden yoktur. Para getiren ilaçları satanlar, toplumun sağlık sorununun çözülmesini istemez. Susuzluk belirtileri şu ya da bu hastalığın belirtileri olarak tanımlanmıştır. Çocukluk yıllarında susuzluk astıma neden olabilirken, ileriki yıllarda genetik yapıyı bozabilir ve bağışıklık sistemi hastalıklarına, hatta kansere yol açabilir.

Bugüne kadar sağlık sorunlarını çözmek için hep ilaç kullandık ama sorunlarımız sürekli arttı. Her gün listeye yenisi eklendi. Onlar için deyeni ilaçlar üretildi. Sonu olmayan çağdaş tıp adına bize pahalıya malolan bir kaos yarattık. Giderek yaygınlaşan uzun süreli ve pahalı tedavi yöntemlerini bırakıp, hastalıklardan korunma yöntemleri üzerine odaklanmak zorundayız!’ Görüleceği üzere, su hayatın ve sağlıklı yaşamın temel kaynağıdır. Fakat küresel egemen güçlerin hem kazanç kapısı hem de insanlığı yönetme aracına dönüştürdükleri ilaçlar, Ortodoks tıbbın da silahı ve ilahı olduğu için, su gibi yaşam kaynaklarından uzaklaştırıldık. Antibiyotikler hariç, günümüzün diğer ilaçlarının insanlar için ne ifade ettiği çok tartışılması gereken bir konudur. Ama bunun tartışılmasına izin verirleri mi, bu ayrı bir problem.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir