Yiyeceklerin Esiri Olmak

Yiyeceklerin Esiri Olmak

Şüpheye düşüldüğünde ne yapmalıyız?

Doğu yörelerinde “Ağzından girene de, çıkana da dikkat et ki, hür olasın” şeklinde yaygın bir söz vardır. Bu cümle, aslında insanın hem söylediği söz, hem de yiyip içtiklerinin esiri olmasını çok veciz bir şekilde özetliyor. İnsanlar sözünün esiri olabildiği gibi, yiyeceklerin de esiri olurlar. Bu esaret, bir müddet sonra, şüpheli veya helâl-haram ayırımını da ortadan kaldırabilir. Şüphe meselesinde, Hz. Peygamber (s.a.v.) Vâbise b. Ma’bed’e, “Sana fetva verseler de, fetva verseler de, fetva verseler de sen yine kalbinden fetva iste” buyurur. Yani şeytanın, insana fıtratını değiştirme telkininde bulunacağı, insanın da bu değişiklikten hoşlanacağı belirtilmektedir. Peki, bu değişiklik nedir? Müfessirler bununla ilgili çok sayıda örnek sıralamaktadırlar.

Yiyeceklerin Esiri Olmak

Fahrettin-i Razi, ekinin yapısının değiştirileceğini 1000 yıl önce öngörmüştür. Günümüzde -bazı mealci ve tefsirciler hâlâ bu gerçeği göremeseler bile önemli sayıda meal ve tefsirci, bunu bitkilerin, hayvanların ve insanın tabiî yapısının değiştirilmesi olarak yorumlamaktadır. Rahmetli Ömer Nâsuhi Bilmen hoca ise, ekinin genetik yapısının değiştirilmesinin yanında, erkeklerin ve kadınların kısırlaştırılmasını da bu kapsama almaktadır. Bugün bir nesil, şeker,, beyaz un, tavuk, gazlı ve aromalı içecekler, rafine yağlar, salam, sosisler, çikolata ve şekerlemeler, sigara gibi bağımlılık yapıcı yiyecek-içecekler, suni katkı maddeleri ve endüstriyel gıdalarla besleniyor. Bu nesil için zeytinyağı ağır bir yağ, hurma lezzetsiz bir dindar yiyeceği, sirke kullanmak itici, yer sofrasında yemek ilkellik, sağ elle yemek görgüsüzlük olarak görülebilir. Hâlbuki Allah (c.c.) kullarından yalnızca ‘helâl ve temiz’ gıdaları yemelerini, Peygamber (s.a.v.) ise ümmetinden adaba riayet etmelerini, sınırı aşmamalarını ve şüphelilerden sakınmalarını öğütler. Fakat insan hep ziyanda olmayı tercih eder.

Sakınması istenenlere ilgi duyar. Yapmaması gerekeni yapar, tüketmemesi gerekeni tüketir. Modacıları ve reklâmcıları dinlediği kadar, Allah (c.c.) ve Peygamberini dinlemez. Şeytan ve nefsine kulak verdiği kadar, ayet ve hadislere kulak vermez. Bu da, Rabbiyle arasının açılmasına neden olur. Ve yanlış adımı sayesinde, küresel çıkar odaklarının oyunları hakkında kendini uyaranları, komplo teoricileri olarak suçlar. ‘Komplo teorisi’ dediği şeylerin ‘kendisine kurulan bir komplo’ olduğunu anladığında ise tıpkı Kıyamet vakti olacağı gibi iş işten geçtiğini görür ve başka çare olmadığını düşünür. Hâlbuki çare, yine kendisidir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir