Vitaminlerle Takviye Yapmak

Vitaminlerle Takviye Yapmak

Günlük Vitamin Takviyesi

VİTAMİNLER KUŞKUSUZ BESLENME DÜZENİNİN VAZGEÇİLMEZ ÖĞELERİDİR VE raşitizm ya da iskorbüt gibi vitamin eksikliğinden kaynaklanan hastalıkları önlerler. Bazı vitaminlerin antioksidan özellikleri de vardır ve bu, başka ne gibi yararları olabileceği sorusunu gündeme getirir. Vitamin takviyesi almalı mıyız? Yanıtlanması gayet basit bir soru gibi görülebilir. Ne de olsa vitamin ve mineral almanın sağlığa yararlı olduğuna dair binlerce çalışma yapılmıştır. Kuzey Amerika’da 100 milyondan fazla insan bu sorunun yanıtlandığına inanır ve toplamda 25 milyar dolar harcayarak hastalıklara karşı korunmak için çeşitli günlük vitamin takviyesi alırlar. Ancak tüm bu insanlar yanlış yolda olabilir mi?

Vitaminlerle Takviye Yapmak

Takviyelerin potansiyel rollerini araştırmak için birçok yöntem vardır. Araştırmalar takviye alanları belirleyip sağlık durumlarıyla ilgili bağlantıları ortaya çıkarabilir. Bunun dışında araştırmacılar belli başlı antioksidanların kandaki seviyelerini ölçerek bulgularını hastalıklarla ilişkilendirebilir. Ya da uzun sürecek bir çalışmada deneklere test edilen maddeyi ya da bir plaseboyu vererek sonuçları değerlendirebilirler. Son olarak da tek tek çalışmalara bakılarak anlaşılamayacak bilgileri ortaya çıkarmak için çeşitli yüksek kaliteli çalışmaların sonuçları bir araya toplanıp bir “meta-analiz” gerçekleştirilebilir.

Klasik bir anket tarzı ya da “gözlemsel” çalışma, besin takviyesi alımları ve beslenme alışkanlıklarıyla ilgili anketleri dolduran 83 binin üzerinde sağlıklı Amerikalı doktoru kapsıyordu. Doktorların kabaca yüzde 30’u düzenli olarak vitamin takviyesi alıyordu. Aşağı yukarı altı yıl sonra 1000 kadarı kardiyovas-küler hastalıkların bir türünden dolayı öldü. Ölenlerin antioksidan takviyesi alıyor olma olasılığı var mıydı? Sonradan ortaya çıktığı gibi takviye alımıyla kardiyovasküler nedenlerle yaşanan ölümler arasında hiçbir ilişki yoktu. Elbette doktorlar diğer insanlara göre sağlıklarıyla ilgili daha bilinçli davranmış, beslenmelerine daha fazla dikkat etmiş ve bu nedenle de yeterli miktarda antioksidan almış olabilirlerdi. Bazı araştırmalar takviyelerin olumsuz etkilerini de ortaya çıkarmıştı. 70 bin civarında menapoz sonrası dönemdeki hemşireden toplanan verilerin analizi, 18 yıllık bir sürenin sonunda yiyeceklerle ya da besin takviyeleriyle en çok A vitaminini alanların en yüksek kemik kırığı riski taşıyanlar olduğunu gösterdi. Öte yandan hamilelik sırasında düşük E vitamini aliminin çocukta astım riskini yükselttiği belirlendi ve hamilelik boyunca vitamin takviyesi alan kadınların çocuklarında beyin tümörü gelişme riskinin azaldığı gözlendi.

Peki ya kandaki vitamin seviyeleri üzerine yapılan çalışmalar? İngiliz araştırmacılar 20 bin insanla yapılan bir çalışmada kanında C vitamini seviyesi en yüksek olanların en uzun yaşadıklarını tespit etti. Bunun nedeni C vita-mi miydi yoksa C vitamini artan meyve ve sebze alimini gösteren bir işaret miydi? Düşük folik asit seviyeleri göğüs kanseri, kalp hastalıkları ve özellikle de nöral tüp defektlerine sahip olan bebek doğumları ile bağlantılandırıldı. Yine de bu çalışmalar neden-sonuç ilişkisini göstermez. Gözlemlerin başka bir besinsel faktöre bağlı olup olmadığından hiçbir zaman emin olamazsınız. Bu nedenle müdahaleli çalışmalar en anlamlı olanlarıdır. Hamile kadınlardaki folik asit vakasında veriler kesinlikle gözlemsel çalışmalarla da desteklenmiştir. 400 mikrogramlık günlük folik asit takviyesi nöral tüp defektleri riskini kayda değer oranda azaltır.

E ya da C vitamini gibi antioksidanlarm ya da A vitamininin öncülü beta karotenin kalp hastalıklarını önlemede rol oynaması gerektiğini beklemek mantıklıdır. Neden? Çünkü kolesterol oksitlendiği zaman, başka bir deyişle oksijenle reaksiyona girdiğinde moleküler yapısı bir dereceye kadar değiştiğinde koroner atardamarlara zarar verme olasılığının olduğu bilinmektedir. Antioksidanlarm, teoride bu etkiyi tersine döndürmesi gerekir. Ancak pratikte hikâye farklı görünmektedir. Oxford araştırmacıları büyük çaplı bir araştırmada 20 binin üzerinde yetişkini kayda geçirerek diyabet, yüksek tansiyon ya da yüksek kolesterollerini takip etti. Yarısı günde 600 IU E vitamini, 250 miligram C vitamini ve 20 miligram beta karoten takviyesi alırken diğerlerine plasebo verildi. Testlerde açıkça görüldüğü gibi takviyeler kandaki vitamin seviyelerini yükseltmede kesinlikle etkili oldu. Ancak beş yıl sonra her türlü hastalığın gelişimi ya da ölüm oranları açısından gruplar arasında hiçbir fark yoktu. Belki de bu deneklerde kardiyovasküler hastalıklar zaten başladığı için takviyelerle geri döndürülemedi ve belki de sağlıklı bir grupta takviyeler hastalığı önleyebilir. Belki de…

Açıkça anlaşılacağı üzere bilimsel literatüre seçici bakılarak “besin takviyesi alınmalı mı alınmamalı mı” tartışmasında her iki tarafı tutmak da mümkündür. Peki ya bilimadamları tüm verileri bir meta-analizde birleştirirse ne olur? Bazen bu işlerin daha da karışmasına neden olur! Sırbistan’daki Nis Üniversitesinde Goran Bjelakovic ve meslektaşları besin kaynaklı antioksi-danlarla gastrointestinal kanser riski arasındaki ilişkiyi incelediklerinde de olanlar buydu. Serbest radikaller bağırsakta oluşmuş ve kansere neden oldukları görülmüştür. Meyve ve sebzelerin, büyük olasılıkla antioksidan içeriklerinden dolayı koruyucu oldukları ortaya çıktı. Böylece antioksidan takviyelerin kanseri önlemede yararlı olması gerektiği beklentisi kesinlikle mantıklı görünüyordu. Bjelakovic bilimsel literatürü temizledi ve 170 binin üzerinde deneği kapsayan 14 titiz plasebo kontrollü deneyi belirledi. Tüm deneylerde miktarlar ve kombinasyonlar değişse de ağızdan takviye kullanılmıştı. C vitamini günde 120 ila 2000 miligram arasında, A vitamini 1,5 ila 15 miligram arasında, beta karoten 15 ila 50 miligram arasında, selenyum 50 ila 228 mik-rogram arasında ve E vitamini 30 ila 600 IU arasında değişiyordu. Takviyeler ya günlük ya da gün aşırı olarak yıllar boyunca alınmıştı. Bu dozlar ortalama tüketicinin alabileceği türdeydi.

Metaanalizin sonuçları beklenmedikti. Özofajiyal, gastrik, kolorektal, pankreatik ya da karaciğer kanserine karşı herhangi bir koruma bulgusuna rastlanmadı. Birkaç deneyde selenyum takviyesi az da olsa iyimser sonuçlar verdi. Asıl şok eden sonuç şu oldu: Hepsi yüksek kalitede olan ve 130 binin üzerinde deneyin katıldığı yedi ayrı deneyde takviye alanlarda erken ölüm riskinin yüksek olduğu gözlendi. Aslında araştırmacılar takviye alan her 100 kişiden birinde erken ölümün olacağını hesaplamışlardı. Bu çalışmanın “Vitaminler Yalnızca Sizi Ölüme Yaklaştırır” türünden sansasyonel başlıklara neden olmasına şaşmamalı. Bu şaşırtıcı bulguyu nasıl yorumluyoruz? Çalışma iyi yürütülmüştü ve istatistiksel ağırlığı vardı ancak zaten hasta olan insanların takviye alma olasılıkları daha yüksek olabilir ve bu da ölüm oranındaki artışı açıklayabilir mi? Ya da takviyeler uzun sürelerle alındığında daha etkili olabilir mi? Belki de kansere karşı korumuyorlar ama başka yararları var.

Dr Bjelakovic ikinci bir meta-analiz kurgulayarak bu olasılığı incelemeye karar verdi. Ekibi beta karoten, A vitamini, C vitamini, E vitamini ve selenyum takviyelerinin sağlık üzerindeki etkileri üzerine yayınlanmış yüzlerce deneyi bulup çıkardı ve kurallara uygun bir şekilde kör, rastgele, plasebo kontrollü deney olup*blmadıkları kriterlerine göre azaltarak 68 taneye indirdi. Bazı çalışmalarda düşük, bazılarında yüksek dozda takviye kullanılmıştı, bazıları aylarca, bazıları da yıllarca sürmüştü. Bazı deneylerde tek bir antioksidan, bazılarında çeşitli kombinasyonlar kullanılmıştı. Ancak meta-analizin sağlamlığı pek çok çalışmanın sonuçlarını tek bir merkezde bir araya getirmekte ve değişkenleri eşitleyip ortaya geniş kapsamlı bir sonucun çıkmasını sağlamakta yatar. Daha önce yaptığı çalışmada olduğu gibi Bjelakovic takviyelerin hiçbir yararını bulamadı ve yine önceden olduğu gibi takviye alanlar arasında ölüm oranlarında artış kaydetti. Veriler çok güçlü görünüyordu. 68 deneyin 230 binin üzerinde katılımcısı vardı ve deneylerden 21’i hastalıkları önlemek için antioksidan alan sağlıklı deneklere yoğunlaşmıştı.

Beklendiği gibi sert bir eleştiri bombardımanı başladı. Eleştirilere göre pek çok ilgili deney dışarıda bırakılmıştı. Ölüm nedenleri tespit edilmemişti ve takviyelerle hiçbir ilgisi olmayabilirdi. Denekler pek çok farklı takviye ve reçeteli ilaç almıştı, elde edilen sonuçlara bunlar neden olmuş olabilirdi. Antioksidanlarm olası zararlarını açıklayabilecek hiçbir biyolojik mekanizma yoktur. Evet, bu kesinlikle doğrudur. Örneğin belli başlı akyuvarlar serbest radikalleri meydana getirerek toksinlere saldırır ve antioksidanlar bu aktiviteye dâhil olmuş olabilir. Şüphesiz Bjelakovic’in analizini hedef alan eleştirilerin bazıları geçerlidir ancak dâhil edilen denek ve deney sayısı düşünüldüğünde araştırılan antioksidanlarm herhangi bir yararı varsa bunun ortaya çıkması gerekiyordu. Bu arada, Dr Bjelakovic ve ekibi bu analiz için hiçbir ticari kuruluştan yardım almamıştı ve besin takviyelerini yermek ya da övmek için hiçbir nedenleri yoktu.

Vitamin takviyelerinin bizi öldürdüğünü düşünmüyorum ama bir yandan da vitamini haplar yerine besinlerden almanın daha iyi olduğuna dair sağlam kanıtlar var. Anlaşılan meyvelerde, sebzelerde ve tam tahıllarda antioksidan, mineral ve büyük olasılıkla farkına varılmayan başka içeriklerden oluşan neredeyse sihirli bir karışım mevcut ve takviyeler bunun yerini tutamıyor. ABD’de Ulusal Sağlık Enstitüsünün düzenlediği ve 13 uzmanın katıldığı bir panelde üç durum haricinde vitamin takviyesinin tavsiye edilmesini desteklemek ya da buna karşı çıkmak için yeterince kanıt olmadığı sonucuna ulaşıldı. Doğurganlık yaşındaki kadınlarda B vitamini, menapoz sonrası dönemdeki kadınlarda da kemik kırılmasını önlemek için kalsiyum ve D vitamini takviyesi almak yararlıdır. Ve beta karoten, çinko, C vitamini ve E vitamini karışımı ile maküler dejenerasyonun ilerlemesi yavaşlatılabilir. Kalp hastalıklarım önlemek için takviye almanın öneriler arasında olmadığına dikkatinizi çekerim. Bu, pek çok kişiyi şaşırtabilir çünkü belli vitamin ve mineral takviyelerinin kalp hastalıklarına neden olan damar sertliğini önlediği inancı neredeyse bir dogma haline gelmiştir.

Hiç şüphe yok ki deney tüpünde E vitamini, C vitamini ve A vitamininin öncülü beta karoten gibi antioksidanlar ve selenyum minerali olanlar damar sertliğinin oluşumunda rol oynayan serbest radikal hasarını azaltabilir. B vitaminlerinin de koruyucu bir etkiye sahip olduğu farz edilmektedir çünkü bağımsız bir kardiyovasküler hastalık risk faktörü olan homosisteinin kandaki seviyesini düşürmede önemli bir rol oynarlar. Daha önce de gördüğümüz gibi insan toplulukları üzerinde yapılan çalışmalarda yüksek homosistein yoğunluklarının kalp hastalıkları riskinin artmasıyla bağlantılı olduğu gözlenmiştir. Ve pek çok araştırmacıya göre antioksidan vitaminlerden besin yoluyla daha az alan topluluklarda damar sertliği gelişimi daha yüksek çıkmıştır. Ne var ki bu tür gözlemler neden sonuç ilişkisinin kanıtı olamaz. Antioksidan alımı düşük olanların büyük olasılıkla yaşam biçimleri de pek çok yönden farklılık gösterir. Neden sonuç ilişkisini kanıtlamak için bir gruba takviyeler, diğer grubu da plasebo verilen, rastgele kontrollü çalışmalar yapılması gerekir. Şimdiye kadar, gördüğümüz gibi bu tür klinik deneyler kalp hastalıkları belirtilerine karşı koruma bakımından büyük bir etki olduğunu göstermemiştir. Ancak deneylerin yeterince uzun sürüp sürmediğine dair bir soru işareti her zaman vardır.

Tam da bu nedenle Baltimore’daki Johns Hopkins Hastanesi araştırmacıları doğrudan insan vücudunu gözleyerek takviyelerin damar sertliğine yol açan süreci yavaşlatıp yavaşlatmayacağını incelemeye karar verdi. Bugün artık birçok görüntüleme tekniği mevcut. Bunlara damarların ne kadar sertleştiğini gerçekten de belgeleyebilen CAT taramaları, anjiyogram, ultrason, MRI cihazları da dâhil. Dr Eliseo Guallar ve meslektaşları hastalara antioksidan takviyesi ya da B vitaminleri verilen ve koroner damarların durumunun görüntülendiği 11 randomize, kontrollü deneyi tespit etti. Antioksidan deneylerinin ikisinde yalnızca E vitamini, üçünde E ve C vitamini kombinasyonu, diğerlerinde de E ve C, beta karoten ile selenyumun çeşitli kombinasyonları kullanıldı. Pek çok deneyde de yalnızca B vitaminine başvuruldu. Başka bir deyişle kardiyak riskinin azalmasını teşvik eden tüm takviye metodolojileri araştırıldı. Sonuç hayalkırıklığı yarattı. Vitamin kombinasyonlarının hiçbiri damar sertliğinin ilerlemesini yavaşlatmadı. Dahası vitaminler balon anjiyoplasti ile açılması gereken koroner damarların kapanması üzerinde de hiçbir etki göstermemişti. Bu iyi kontrollü çalışmaların ayrıntılı değerlendirmesine dayanarak Johns Hopkins araştırmacıları damar tıkanıklığını önlemek için yaygın olarak kullanılan vitamin-mineral takviyelerinin bilimsel kanıtlarla desteklenmediği sonucuna ulaştılar.

Bilimsel destekten yoksun olmasına rağmen birçok insan takviyeleri “besinsel güvence” olarak görür ve yiyecekler yetersiz kalırsa diye alırlar. Burada büyük bir risk yoktur ve aşırı dozlardan kaçınıldığı sürece bazı yararların görülmesi mümkündür. Ulusal Kanser Enstitüsünün 2007’de yayınladığı ve multivitamin takviyelerinin aşırı kullanımıyla (günde bir multivitaminden fazla) ileri derecede prostat kanseri vakalarının artması arasında bağlantı olduğunu gösteren bir çalışmada bunun altı çizilmiştir. Günde yalnızca bir tane multivitamin alan erkeklerde bir sorun yoktu, hatta hastalığa karşı bir miktar koruyucu etki bile var gibi görünüyordu. Buradan nasıl bir sonuca ulaşabiliriz? Bilimsel fikir birliği C vitamininin 250 ila 500 miligram arası kullanılmasının güvenli olduğu yönündedir. E vitamini de 400 IU’ya kadar kullanılabilir. A vitamininin 4000 IU’yu geçmemesi gerekir ve bunun bir kısmının öncülü beta karotenden gelmesi tercih edilir. Takviyeler için en iyi kombinasyon D vitamini ve B vitaminleri ile, özellikle de folik asit ile yapılabilir. D vitaminin çeşitli kanserlere karşı koruyucu olmasıyla bağlantılı baştan çıkarıcı veriler ve demans riskinin yeterli miktarda B vitamini alımıyla azaltılacağını öne süren çalışmalar gördük. 2 miligram B6 vitamini, 6 mikrogram B12 vitamini ve 400 mikrogram folik asit içeren takviyeler bunların eksik olduğu beslenme düzeninde yerlerini tutabilir. Vitamin D’ye gelince birçok araştırmacı günde aşağı yukarı 1000 IU almamız gerektiğine inanıyor artık, bu miktarı tutturmak takviyeler olmadan çok zor.

Vitamin tedarikçileri, kendi ürünlerinin diğerlerinden daha yüksek kalitede olduğunu sık sık haykırsa da büyük markalar arasındaki fark pratikte hiç de büyük değil. Genellikle aynı üretici çeşitli dağıtıcılar için vitamin üretir ve bunlar farklı fiyatlara satılır. Vitamin takviyesi almanın gerçek değeri tartışmalıyken birçok insana huzur ve umut sağladığı muhakkaktır ki bunun bedeli parayla ölçülemez.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir