Suya Florür Katmak Sağlıklımıdır?

Suya Florür Katmak Sağlıklımıdır?

Dünyada en yaygın hastalık hangisidir? Büyük olasılıkla akla gelen enfeksiyon gelir. Ya da kalp hastalığı, kanser, hatta AIDS… Aslında en yaygın hastalık soğuk algınlığıdır. İkinci olarak hangisi gelir? Diş çürümesi! Çürükler kötü görünür ve ağrı yapabilir ancak bunlardan daha da önemlisi ağız sağlığının yerinde olmaması bakterilerin kana karışmasına, solunum ve kalp sorunlarının başgöstermesine neden olur. Neyse ki diş çürümesi önlenebilir bir şeydir. Doğru ağız temizliği ve şekerli besinleri azaltmak zorunludur ancak kimyasallara başvurarak, yani florür kullanarak dişlerin çürümeye karşı daha dayanıklı hale gelmesi de sağlanabilir.

Suya florür katmak

Diş mineleri büyük oranda hidroksiapatitten meydana gelir. Bu, asitler tarafından kolayca hasar görebilecek bir maddedir. Ağızda doğal olarak var olan bakteriler, özellikle de Streptococcus mutans şekerle beslenir, şekeri metabolize ederek asite çevirir ve çürükler belirir. Ancak beslenme yoluyla florür alınırsa ya da bölgesel olarak dişin üzerine uygulanırsa dişin yapısına nüfuz eder ve flüorapatit denen, aside karşı daha dayanıklı bir madde oluşturur. Daha önceden dişlere florür katmanın en iyi yolunun besin yoluyla olduğuna inanılsa da yakın zamanda yapılan araştırmalar bölgesel uygulamanın da diş çürüklerini önlemede etkili bir yöntem olduğunu ortaya koymuştur. Florürün ikincil bir etkisi daha vardır. Bakterilerin şekeri aside çevirmek için kullandıkları türde enzimlerin aktivitelerine de müdahale edebilir. Diş çürümesi evrensel bir sorun olduğundan bunu önlemek için basit bir yöntem, mesela içme suyuna küçük miktarlarda florür eklemek bir çözüm olacaktır.

Birçok sağlık uzmanına göre suya florür katmak, bugüne kadar yapılmış en etkili ve en güvenli halk sağlığı uygulamasıdır. Ancak herkes aynı görüşte değildir. Florlamanm yanlış değerlendirildiğini, etkisiz ve riskli olduğunu düşünenler de vardır. Bu kesime göre florlama, gübre endüstrisinin zehirli bir yan ürününü diş çürüklerini önleyici bir şekle büründürmek için hükümetler, endüstri ve Amerikan ordusunun halk sağlığı uzmanlarıyla işbirliği içinde olmasından dolayı yapılmaktadır. Neden? Böylece içme suvumuzun içinde bu maddeden kurtulunabilir! Kamuya ait su kaynaklarına florür eklenmesine karşı çıkan kimselere göre suçlular florürün riskleri hakkındaki verileri halktan gizlemek için de anlaşmışlar ve karşıt görüş öne süren bilimadamlarmın kariyerlerini baltalama girişiminde bulunmuşlardır. İhtilaf bilimin yabancı olduğu bir şey değildir ancak bir meselenin her iki taraf açısından da böylesine zehirli sözlerle ve bilimsel literatürü bu kadar yanlış kullanarak tartışılması ender görülen bir şeydir.

Önce biraz tarih. 1901’de Frederick McKay, Colorado Springs’te bir diş kliniği kurdu ve hastalarının birçoğunun lekeli ya da rengi bozulmuş dişlere sahip olduğunu fark etti. Bugün bu hastalığa fluoroz diyoruz. Ancak McKay bu kötü görünen dişlere sahip insanlarda çok az çürük olduğunu görünce şaşırdı. Bunun Colorado Springs’in içme suyunda çok yüksek seviyede florür olmasıyla bağlantılı olduğu ortaya çıktı. McKay’in bu gözlemi daha sonra toplumların diş sağlığının suda bulunan florür miktarlarına göre karşılaştırılmasını teşvik etti. Doğal florür yoğunluğu milyonda 1 parçadan fazlaysa çürük vakalarında yüzde 50 ila 65 civarında düşüş görülüyordu. Bu seviyede çocukların yalnızca yüzde 10’u ufak fluoroz belirtileri gösteriyordu ve sonuç olarak Dünya Sağlık Örgütü seviyelerin düşük olduğu yerlerde florür takviyesi önermeye başladı.

1945’te Michigan Grand Rapids, içme suyunun milyonda bir parçasına bir florür konsantrasyonu ekleyen dünyadaki ilk şehir oldu. Aynı yıl onu On-tario, Brantford izledi. Brantford, florür üzerine yapılan ilk epidemiyolojik araştırmada yer aldı. 1948 ve 1959’da suyundaki florür seviyeleri çok düşük olan Sarnia’daki çürük vakalarıyla milyonda 1,6 parça konsantrasyona sahip olan Stratford’dakiler karşılaştırıldı. Sarnia’da 1948’de de 1959’da da yüksek miktarda çürük vakası görüldü, yaşları 9 ile 11 arası çocukların yüzde 9Ö’ında çürük vardı. Stratford’da ise çocukların yalnızca yüzde 50’si çürüğe sahipti. Brantford’da 1948’den 1959’a kadar çürük vakaları yüzde 90’dan yüzde 50’ye düştü. Bunun sonucunda Sarnia’da içme suyuna florür katılmaya başlandı. Bugün, en azından Kuzey Amerika’da florlama yaygındır. Amerikan Diş Sağlığı Birliği suya florür katmanın güçlü bir savunucusudur ve florlama için harcanan her bir doların gelecekte diş için yapılacak 50 dolarlık harcamayı önleyeceğini tahmin etmektedir.

En başından beri florlama bazılarını sinirlendirdi. Karşı çıkanlar, “fare zehiri”nin su kaynaklarına eklenmesine itiraz ettiler ve insanların ne tür su içmesi gerektiğini hükümetlerin belirlemeye haklarının olmadığını öne sürdüler. Gerilim iyice yükseldi, güvensizlik iyice büyüdü. 1944’ün Mart ayında New York eyaletinin Newburgh bölgesindeki yetkililer şehir suyunun florlanacağını duyurdu. Florlamanın başlaması planlanan günde yerel sağlık yetkilileri rengi solan tencereler, sindirim sorunları ve diş kırılmalarıyla ilgili şikâyetler alınca şaşırdı. Aslında florlama ekipmanı zamanında hazır olmamış ve suda herhangi bir değişiklik yapılmamıştı.

Suya florür katmak çürük vakalarını gerçekten de azaltır. Ancak bunu ne ölçüde yaptığı tartışma konusudur. Son yıllarda florürlü diş macunlarının, ağız çalkalama sularının ve besin takviyelerinin piyasaya çıkması florlanmış suyun etkilerinin azalıp farklı alanlara kaymasına neden oldu. İmkanları kıt olan topluluklar florlanmış su kaynaklarının yararlarını en çok görme olasılığına sahip olanlardır. Peki, bu ne kadar risklidir?

Florür zehirli olabilir, bu konuda kuşku yoktur. Suya florür katılmasına karşı olanların bize sürekli hatırlattıkları gibi bu, gerçekten de fareleri zehirlemek için kullanılmıştır. Ama bu, diş sağlığını arttırmak için içme suyuna florür katıp katmamamız gerektiği konusunun dışındadır. Toksiklik her zaman dozla alakalıdır. Bir ağız dolusu saf sodyum florür bir fareyi öldürecektir ancak bu kemirgen normal yoğunluk miktarı olan milyonda bir parça florür içeren sudan kabaca 100 litre içerse aynı kaderi paylaşacaktır. Ve bunu hiç idrara çıkmadan yapmalıdır! Bir maddeyi doğru bağlama oturtmadan “zehir” olarak etiketlemek anlamsızdır ve sorumsuzca bir davranıştır. Ne de olsa “zehirleri” her zaman kullanıyoruz. Suyumuzu arıtmak için kullandığımız klor da bir kimyasal silah olarak kullanılabilir. Morfin mükemmel bir ağrı kesicidir ancak dozunu ağrıyı kesmek için gereken miktarın biraz üzerine çıkarırsanız sizi uyutur ve hiç uyanmayacağınız bir uykuya dalmanız için bundan biraz daha fazla almanız yeterli olacaktır. Yüksek dozda aspirin öldürebilir, sofra tuzu ya da demir takviyesi ya da florürlü diş macunu da. Kusmadan bu kadar yüksek dozu almak zor olabilir ancak teoride kişi ölümcül dozda florürlü diş macununu yutabilir. Yine de tüm bunların suya ya da diş macununa florür katmakla bir ilgisi yoktur. Aynı şekilde nükleer silahlar için uranyumu zenginleştirmek için, Sarin sinir gazı hazırlamak için ve alüminyumu filizinden ayrıştırmak için florürün kullanılması da konuyla bağlantılı değildir.

Suya florür katılmasına karşı olanlar, su kaynaklarını florlamak için kullanılan kimyasal hidroflurosilik asidinin gübre endüstrisinin atık ürünü olduğunu öne sürmekten de büyük bir keyif alır. Bu doğrudur ama ne fark eder? Tam tersine, bir endüstriyel atığın yok edilmesindense yararlı bir maddeye dönüştürülmesi istenen bir şeydir. Florlama karşıtı bu argümanlar, Senatör Joe McCarthy tarafından 1950’lerde florlamanın Amerika’yı zehirlemek için yapılan bir komünist komplo olduğunun ya da bazıları tarafından iddia edildiği gibi şeker endüstrisinin çocukların dişlerini etkilemeden şekerleme satışlarını arttırmak için yaptığı ustaca bir hamle olduğunun öne sürülmesi kadar saçmadır. Aslında florlama karşıtları bu tür alakasız ve korku salan argümanlarla kendi davalarına zarar vermektedir. İşin gerçeği, konuya daha dikkatli bir şekilde bakmak için haklı nedenler olabileceğidir.

Suyun florlanmasına yöneltilen en büyük suçlamalar şu şekildedir: Kemik kırılması ve kemik kanserine yakalanma riskini arttırır; tiroid fonksiyonlarına ve diğer biyolojik sistemlere müdahale edebilir; insanları hidroflorosilik asit üretimine neden olan atıklara maruz bırakabilir ve dişlerde fluoroza neden olabilir. Bunlardan yalnızca sonuncusu net bir endişe konusudur. Diş hekimleri, suya florür katılan bölgelerde fluorozun işareti olan beyaz lekeli dişleri daha fazla gördüklerini bildirmişlerdir. Ancak bu yalnızca kozmetik bir sorundur, ama yine de bir sorundur. Florürlü diş macunları, florür gargaraları ile florlanmış suyla yapılan işlenmiş yiyecek ve içecekler nüfusun bazı bölümlerini ideal florür miktarından daha fazlasına maruz bırakmıştır. Şu da açıktır ki bu florür kaynaklarından ve hem daha erken yaşta başlayan hem de daha iyi yapılan diş bakımı sayesinde florlanan ve florlanmayan bölgelerdeki diş çürüğü vakaları arasındaki açık kayda değer ölçüde daralmıştır. Bu tür istatistiklerin doğrulanması zor olsa da suyunu hiç florlamamış olan Vancouver’da halihazırdaki diş çürüğü vakaları ile 30 yıldan uzun bir süredir florür ekleyen Toronto ile aşağı yukarı aynı seviyededir.

Florlamaya karşı öne sürülen diğer iddialar çok daha bulanıktır. Laboratuar çalışmaları ve hayvanlar üzerinde yapılan bazı deneyler florürün kanseri tetikleyebileceğini öne sürerken florlanmış ve florlanmamış toplumlarda yapılan kapsamlı epidemiyolojik araştırmalarda, oğlan çocuklarında nadir görülen bir kemik kanseri türüne yakalanma olasılığı dışında kanser oranlarında hiçbir fark gözlenmemiştir. Florür, beklendiği gibi dişler kadar kemiklere de etki eder ancak bazı araştırmalarda kemiklerin zayıflamasına yol açabileceği gibi şaşırtıcı bir sonuç çıkmıştır. Ayrıca epidemiyolojik çalışmalar kırılmaların artma riski varsa bile bunun çok küçük bir risk olduğunu ortaya çıkarmıştır. Enzim sistemlerine müdahale eden florür ağızdaki bakterileri bu şekilde kontrol altına alır. O halde teoride çeşitli vücut fonksiyonları üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir, buna büyük olasılıkla tiroid fonksiyonları da dâhildir. Ancak teori, kanıtlarla aynı şey değildir. Hidroflorosilik aside, florlama karşıtlarının belirttiği gibi eser miktarda kurşun, arsenik ve radyum bulaşmış olabilir ki bunların hiçbiri arzu edilir şeyler değildir. Ancak bu kaynaktan gelip de içme sularına karışan miktarlar pek çok su sisteminde doğal olarak var olandan daha azdır. İlginç olan başka bir şey de çayın florlanmış sudan çok daha yüksek bir florür kaynağı olmasıdır ancak çay tüketimiyle ilişkilendiren hiçbir olumsuz etki görülmemiştir.

Florür konusu 2006’nın Mart ayında Amerikan Ulusal Araştırma Konseyi (NRC) İçme Sularında Florür: Çevre Koruma Ajansının Standartları Hakkında Bilimsel Bir Değerlendirme adlı raporunu yayınladığında iyice kızıştı. Basında bu konuya geniş yer ayrıldı, pek çok haberde içme suyunda şu an için izin verilen en fazla florür seviyesi olan milyonda dört parçanın azaltılması gerektiğiyle ilgili etraflı tavsiyelere olduğu gibi yer veriliyordu. Ancak daha sonra gazeteciler bu tavsiyeyi suyun florlanma güvenliğiyle ilgili bir hareket çağrısı olarak tercüme etti. Bu müthiş bir saptırmaydı! Bu raporun gerçekten ne dediğine ve haklı olarak ne tür sonuçlar çıkarabileceğimize bir bakalım.

1986’da Çevre Koruma Ajansı (EPA) o zaman için mevcut olan kanıtlara dayanarak sudaki florürün maksimum kontaminant seviye hedefini milyonda dört parça olarak koymuştu. Daha yüksek yoğunluğun diş minelerinde zayıflamaya neden olduğu gerçeğini esas almıştı. Milyonda dört parçanın başka herhangi bir tehlikeyle ilişkilendirilebileceğine dair hiçbir iddia öne sürülmemişti, en azından EPA tarafından. Florlama karşıtı olan gruplar farklı görüşteydi. Sudaki florürün kas-iskelet sistemi açısından, nörodavranışsal ve endokrin sorunlarına yol açacağını iddia ettiler, hatta kansere neden olabileceğini bile öne sürdüler. 1986’da maksimum milyonda dört parça sınırı getirildiğinden bu yana sudaki florürü her açıdan inceleyen birçok çalışma yapıldı ve EPA bu maksimum seviyenin hâlâ geçerli olup olmadığını belirlemek için elde edilen kanıtları gözden geçirme zamanının geldiğine karar verdi.

En son yapılan toksikolojik, epidemiyolojik ve klinik çalışmaları inceledikten sonra uzman heyeti suda milyonda dört parça florür seviyesinde bile çocukların diş minelerinde ciddi boyutlarda fluoroz oluşabileceği ve bu seviyedeki suyu sürekli olarak tüketmenin kemikleri zayıflatarak kırılma riskinin artmasına yol açabileceği sonucuna vardı. Kanıtlara dayanan heyet, milyonda dört parçanın azaltılmasını önerdi. Şimdi işin önemli kısmına geliyoruz. Florür, çürükleri önlemek için içme suyuna katıldığında nihai konsantrasyonu milyonda 0,7 ila 1,2 parçaya getirmek için eklenir. Milyonda dört parçanın yakınından bile geçmez! Peki o halde milyonda dört parça florür içerikli içme suyundan dolayı risk altında olan kim? Kuzey Amerikalılar’ın milyonda dört parça ya da daha fazla doğal florür içerikli sudan içen yüzde Tinin aşağı yukarı yarısı. Yani sudaki doğal florürün bu miktarlarda olması potansiyel bir sorun ancak Ulusal Araştırma Konseyi raporu, kamuya ait su kaynaklarına eklenen milyonda bir parça (yaklaşık) florürün yarattığı riskle ilgili herhangi bir şey söylemedi. Ve konsey bilimadamları hormonal sorunlar ve kanser de dâhil sağlığa zararlı olabilecek tüm etkileri inceledi. Diş minelerinin güçsüz-leşmesi ve kemiklerde hafif bir zayıflama dışında sağlığa aykırı olumsuz bir etki bulamadılar. Milyonda dört parçada bile! Ve florlamanın normal seviyesi olan milyonda bir parçanın altına düşürülmesi ile ilgili kesinlikle bir tavsiyede bulunulmadı. Gelecekte yapılacak bir araştırmanın başka bir florlama meselesini gündeme getirmeyeceği sonucuna varamayız ancak bu konsey raporunu suya milyonda bir parça seviyesinde florür eklemenin risk içerdiği anlamına gelecek şekilde yorumlamak kesinlikle yanlıştır.

Diş minesinde soluk beyaz çizgilerle nitelenen kozmetik bir sorun oluşturan fluoroz riski, dişler patlarken en üst seviyededir. Buna bağlı olarak Amerikan Diş Sağlığı Birliği çocuk mamalarının florlanmış sudan yapılmamasını ve iki yaşın altındaki çocuklarda florürlü diş macununun kullanılmamasını önerir. Daha büyük çocuklara da bezelye büyüklüğünden daha fazla florürlü diş macununu kullanmamaları söylenmeli ve diş macununu kesinlikle yutmamaları tembih edilmelidir.

Güncel tıp suyun Horlanmasının belirli bir sağlık sorununa neden olma olasılığının bulunmadığını ancak bazı toplumlar için florür eklemenin artık gerekli olmadığını söylüyor. Florürlü diş macunları, diş hekimlerinin florür tedavileri ile yiyecek ve içeceklerde mevcut olan florür diş hastalıklarını önlemek için yeterli miktarda olabilir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir