Bağışıklık sistemi ne zaman alerji kararı alır?

Bağışıklık sistemi ne zaman alerji kararı alır?

Bağışıklık sisteminin temel görevi, vücudu yabancılardan korumak demiştik. Temas içinde olduğumuz ve yabancı olarak tanımlanabilecek en yaygın bulunan varlıklar da mikroplardır. Hatırlarsanız mikroplarla savaşta bağışıklık sisteminin T1 kanadı ağırlıklı rol alıyordu. Bu kanadın terazinin iki kefesi gibi diğer bağışıklık kanadı T2 sistemle dengelenmesi gerekiyordu. Mikroplarla savaşan T1 taraf yeterince çalışmaz ve hafif kalırsa, alerji yapıcı T2 taraf ağırlık kazanıyordu.

Dünyaya gelen bebeğin mikroplarla ilk teması doğum sırasında başlar. Normal doğumla doğan bebekler doğum kanalında bulunan anneye ait sağlıklı dost mikroplarla temas etme şansını yakalar. Bebeğin dünyayla ilk temas kurduğu anda gerçekleşen bu doğal süreç, T1 sistemin tekrar çalışmasını sağlayan, T1/T2 kanat arası dengeleyici sistemi güçlendiren ve dolayısıyla alerji gelişimini engelleyen en önemli etkenlerden biridir.

Bağışıklık sistemi ne zaman alerji kararı alır

Sezaryenle dünyaya gelen bebeklerin yaşamın ilk anlarında bu sağlıklı bakterilerle teması söz konusu olamadığından, gebelikteki sürecin devamı niteliğinde olan T2 kanatlar baskın çalışmaya devam eder. Öykümüzdeki bebek, sezaryen doğumla dünyaya geldiği için bağışıklık sisteminin T1 kanadı çalışmaya başlama yönünde ilk sinyali alamadı. Ayrıca bebeğin tamamen steril, mikropsuz olan bağırsakları annenin sağlıklı dost bağırsak/vajina mikroplarıyla kaplanamadı.

Sezaryen kararı tıbbi zorunluluk olarak verildiği için bu konuda yapılabilecek fazla bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Yine de geçmişinde alerjik hastalık öyküsü olan anne adaylarının tıbbi zorunluluk olmadıkça sezaryen doğumu tercih etmemesi gerektiğinin altını çizmekte fayda olduğunu düşünüyorum.

Alerjinin nasıl başladığına dönecek olursak; bebeğin alerji yönünde aldığı ilk uyaranın yaşamın ilk saatlerinde yediği inek sütünden üretilmiş mama olduğunu görüyoruz. Bebeklerde alerjik egzama (atopik dermatit) gelişmesinden ilk sırada inek sütü proteini alerjisi sorumludur, k Bu nedenle her ne kadar kısa süre sonra kesilmiş olsa da, doğumdan sonraki ilk f günlerde zorunlu olarak alınan mamanın 5 aylıkken gelişen yanaklardaki kuruma ve döküntüden sorumlu olabileceğini düşünmek hiç de yanlış olmayacaktır.

Birçok aile bu durumu basit bir isilik veya her bebekte görülebilecek basit bir cilt kuruluğu olarak değerlendirdiğinden, öykümüzde de bu yönde herhangi bir tanısal tetkik yapılmamıştı. Ancak geriye dönüp bakıldığında alerjik egzama olarak tanımlanabilecek bu tablo bebekte 5 aylıkken alerjik yürüyüşün başlamış olduğunun ilk göstergesi sayılmalıydı.

Bebeğin alerjiye yatkınlığı erken dönemde fark edilmiş olsaydı, ileride gelişebilecek ev tozu alerjisinden korunmak için evdeki halıların kaldırılması sağlanabilirdi. Ev tozu akarları çevremizde gözle görülemeyecek kadar küçük mikroskobik canlılardır. Böcek grubunda yer alırlar, akarlar bakteri değildir. Akarların en iyi üreme ve barınma alanı evlerdir. Evlerde de en çok yatak ve halıları severler, çünkü sıcak ve nemli ortamda insan deri döküntüsüyle beslenirler.

ilk 3 yaş içerisinde görülen gıda alerjilerini takiben gelişen en sık alerji tipi ev tozu akar alerjisidir. Bunun nedeni, okulöncesi dönemde çocukların yaşam sürelerinin çoğunu evde geçiriyor olmalarıdır. Bu bağlamda ailesinde alerjik hastalık hikâyesi olan çocukların evinde ev tozu akarı barındıracak alanların azaltılmasının bu varlıklara alerji gelişmesini bir ölçüde azaltacağını söyleyebiliriz.

Olayı bir bardağın taşmasını engellemek gibi düşünürsek, akar varlığını azaltarak bardağı yarı yarıya boş tutmak ve alerji gelişmesini engellemek mümkündür. Bu açıdan bakacak olursak, ciltte alerjik egzama olmasa bile, sadece annesinin çocukken alerjik bronşit olduğunun bilinmesi bile evden halıların kaldırılması için yeterli bir neden sayılmalıydı. Bu yönde akar temasının önlenmesi için bebeğin yatağına akar geçirmeyen özel kılıflar takılması çok yerinde bir önlem olurdu.

Sigara dumanının anne karnındayken bile çocuğun alerjik doğmasına neden olan özelliğinden hareketle, genetik olarak potansiyel alerjik bir çocuğun evinde hiçbir şekilde sigara içilmemesi gerekiyordu. Yapılan çalışmalar değil cam önünde, balkonda sigara içtiğini söyleyen ailelerin bile çocuklarının kanında nikotine rastlandığını göstermektedir. Bu nedenle genel çocuk sağlığı açısından önemli olan, ancak alerjik olma olasılığı yüksek bir çocuk için daha da önemli hale gelen bir çevresel önlem, evde sigara içilmesinin engellenmesidir.

Alerjiyi önlemek adına bağışıklık sistemine nasıl müdahalede bulunabileceğimiz konusunu incelersek, T1/T2 hücre sisteminin dengede kalmasının ne kadar önemli olduğunu tekrar anımsamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Daha önce de söz ettiğimiz gibi kanatların dengede tutulması sadece alerjiden korunmak adına değil, otoimmün adı verilen ve vücudun kendi kendine zarar vermesi olarak tanımlanabilecek bir dizi kronik hastalıktan korunmak adına da büyük önem taşır.

Kanatların dengede tutulması, doğumdan itibaren başlayan ancak yaşamın ilerleyen zamanlarında da devam etmesi gereken bir süreçtir. Doğumdan sonra çocukta hastalığa neden olmayacak zararsız mikrop temasları T1 kanatların gücünü korumasını sağlayacaktır. Çocuklarını enfeksiyon hastalıklarından uzak tutmak için onunla temas eden her şeyi sterilize ederek aşırı hijyenik tutum sergileyen aileler, ileride alerjiyle mücadele edebileceklerinden habersizdirler.

Öykümüzde sezaryen doğumun başlattığı mikropsuz yaşama, bebeği hasta edebilecek zararlı mikroplardan korumak adına alınan aşırı hijyenik (çamaşır suyu kullanımı) tutumun da eklenmesi zararsız mikropları ortamdan uzaklaştırdı. Bağışıklık sisteminin enfeksiyonlara direncini sağlayan T1 kanadı çalışamayıp zayıf kaldığı için alerjiye neden olan T2 kanat dengede ağırlık kazanmış oldu. Ayrıca emzik veya biberon gibi beslenmede kullanılan mutfak gereçlerinin çamaşır suyuyla dezenfeksi-yonu kısmen de olsa çamaşır suyunda-ki klorun bebeğin bağırsaklarına ulaşmasına neden oldu. Büyük olasılıkla çamaşır suyundaki klor, bebeğin sağlıklı dost bağırsak bakterilerinin zarar görmesine ve T dengeleyici sistemin zayıf kalmasına yol açtı.

Bildiğimiz ve kabullenmek zorunda olduğumuz en önemli gerçeklerden biri dünyanın steril, yani mikropsuz olmadığıdır. Çevremizde milyonlarca mikroorganizmayla devamlı temas halinde yaşarız. Bu mikroplar her zaman hastalık yapmaz. Hastalık yaptığında da bağışıklık sisteminin bu mikrobu tanıması ve yenmesi çok önemlidir, çünkü bu mücadele T1 bağışıklık kanadını güçlendirir, ilerleyen yaşlarda çocuk güçlü bir T1 kanat ile hem okul enfeksiyonlarına karşı dirençli olur, hem de T1 sistem alerji karşıtı çalıştığı için alerjik hastalıklara yakalanma riski azalır.

Temizlikte orta yol nasıl bulunur?

Kendinize uyguladığınız hijyen kurallarını, fazlası ya da eksiği olmaksızın, aynen bebeğinize de uygulamalısınız. Sizinle benzer genetik yapıya sahip bebeğiniz, sizi hasta etmeyen mikroplarla baş etmeyi başaracaktır. Aksi halde tıbbın bu düzeyde enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele edebileceğine güvenmek gerekir.

Çevremizde, hatta vücudumuzda, cildimizde, ağzımızda hastalık yapmayan milyonlarca zararsız mikrop bulunur. Vücut florası adı verilen bu mikroplar sayesinde dış çevreden gelebilecek hastalık yapıcı birçok mikrobun vücutta barınması engellenir. Bu floranın oluşmasını engelleyecek girişimler daha şiddetli mikrobik hastalıkları beraberinde getirir. Çamaşır suyuyla tamamen steril bir dünya yaratmak bu anlamda en zararlı girişimdir. En iyi temizlik yolunun su ve sabun olduğunu tekrar söylemekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bebek biberon veya emzikleri önce su ve sabunla yıkanmalı, sonra kaynatılarak ya da sterilizatöre koyarak temizlenmelidir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir