İddialı olmanın sınırları

İddialı olmanın sınırları

İddialı olmanın sınırları

İddiamız yaşamın bir numarası olmak yerine, olduğumuz yerin gelişime açık ve güçlülüğü önemlidir. Her şeyin değişken olduğu dünyada, her şeyin (şartların) değişeceğini düşünerek karşı planlar yapmak, projeler üretmek gerekir. Güç sonuçta olağanüstü işler üretir. Olağanüstü güçler ise sadece insanın düşünce gücünde saklıdır.

Çok uluslu kurumsal şirketler, işe eleman alırken dikkat ettikleri birçok konu ile birlikte adayların öncelikle özgüven sahibi olmaları ve yapacakları işe olan kişisel yatkınlıklarıyla değerlendirilir ve işe alınır alınmaz eğitim sürecinden geçirilir. Başlangıçtaki eğitim sistemi, iş tarifi, planlama ve uygulama konularıdır. Daha sonraki eğitimler ise; kişisel gelişim, yaratıcılık, verimlilik, motivasyon, zamanlama, planlama, hedef, kalite gibi insanın çalışma performansını artırıcı eğitimlerdir. İşin bir diğer yanı ise eğitimlerdeki başarıyla birlikte asıl eğitimin çalışırken denetim ve coaching aşamaları sonucundaki ikili ekspres eğitimlerdir.

İddialı olmanın sınırları

Yıldız Kenter mükemmel kişiliği, hanımefendi edası, özgüveniyle sevilen bir tiyatro ve sinema sanatçısıdır. Ayrıca bir Devlet Sanatçısı’dır. Bir akşam arkadaşımla birlikte Yıldız Kenter’in oynadığı Rus yazar Anton Cehov’un “Vişne Bahçesi” adlı oyununu izlemeye gittik. Oyun çarlık dönemindeki emekçilerin özgürlük mücadelesini anlatıyordu. Yıldız Kenter oyunu hissedişi ve hissettirişindeki akıcı ve sadeliğiyle bütün beğenilerini üstünde toplamıştı. Uğrunda hayatlarını kaybeden insanların hayali, bir vişne bahçesiydi ve bu insanlar ölüm pahasına inanç ve özgüvenlerini yitirmiyorlardı bu bana tiyatro yönetmeni Joan Littlevvood’un bir sözünü hatırlatmıştı:

Savaşma Seviş Jean Paul Sartre (Existerıtialism felsefesi)

1970’li yıllar.

Jean Paul Sartre’m savaşma seviş” felsefesi öylesine büyük bir salgın haline geldi ki, saç şekillerinden giysilere kadar her şey özellikle gençlerin izinden gittiği bir yaşam tarzı oldu.

Omuzlarıma kadar uzanan saçlarımla barış ve sevgi felsefesinin öncülüğünü yaparken, bir yandan da gençliğin pervasız duygularıyla savaşıyordum. O yıllarda rüzgâr yoktu, ki her rüzgâr fırtına halinde geliyor ve ortalığı kasıp kavururken Existentialism “savaşma seviş” felsefesine sığınıyordum. Amaç sevmek ve savaşsız bir dünyayı sevgiyle paylaşmaktı.

Bir televizyon programında sunucu salonda oturan bayan izleyicilere “Kimden özür dilemek istersiniz, özür dilemek istediğiniz kimse varsa buradan canlı olarak özür dileyebilirsiniz” diye bir soru sorduktan sonra yanıt vermeleri için mikrofonu herkese tek tek uzattı. Yanıtlar sanki önceden hazırlanmış gibiydi. “Özür dilemek istediğim kimse yok.” Özür dilemek büyüklüktür, eğer bunun farkında değilseniz, büyük olmanın erdemini özümsememişseniz elbette ki yanıtınız bu olacaktır. Özür dilemek “ben varım ve beni kabul etmelisiniz” demenin nazik şeklidir. Özür dilemek cesareti ise kendinize olan özgüven saygınızdandır.

İnsanın gücünün farkında olması gerek, gücünün farkında olmadan iddialı olmak genellikle hüsranla sona erer. Ucuz kahramanlık gösterileri insana zarar verebilir. Bu konuda yapılması gerekenlerin başında acelecilik duygunuzu bastırtmalısınız.

Hiçbir insan her konuda yetenek sahibi olmayacağı gibi, bilgi sahibi olması da beklenmemeli. Hepimizin bildiği gibi insanların kimi güçlü, kimi güçsüzdür, kimi sözelde başarılı kimi sayısalda başarılıdır. Her insanın farklı ve güçlü olduğu bir tarafı vardır. Her ne kadar içgüdüsel dünyamız her konuda güçlü olduğumuzu fısıldasa da haddimizi bilmemiz gerektiğini asla unutmamalıyız. Bu konuda duygusallık yanlış karar verdirir. Her şeye rağmen iddialı olmak istiyorsanız, önce kendi gücünüz, bilginiz ve becerinizi kullanmanız yeterlidir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir