Zayıflama psikolojisine nasıl hazırlanmalıyız?

Zayıflama psikolojisine nasıl hazırlanmalıyız?

Zayıflama psikolojisine nasıl hazırlanmalıyız?

Yemek yemek, kilo vermek, almak, açlık-tokluk hissi hem fizyolojik, hem de oldukça psikolojik bir süreçtir. Her ne kadar kilomuzu belirleyen genetik, kimyasal ve biyolojik faktörler olsa da işin psikolojik ve çevresel etkenleri en az fizyolojik kısmı kadar hatta bazen fizyolojiden daha da önemli. Yemek yemek aynı zamanda yemekle ve bedenimizle kurulan bir ilişki. Yemek yerken çoğu zaman işin içinde açlık-tokluk hissinin haricinde arka planda yeme davranışını etkileyen fakat farkında olmadığımız duygular ve düşünceler de var. Özellikle de yukarıda bahsettiğimiz kısır döngüyü yaşayan biriysek…

zayiflama pisikolojisi

Örneğin; diyette olduğu için kendini birçok yiyecekten mahrum bırakan, bir süre gayet iyi giderken kendini tutamayıp bir dilim pasta yiyen kişinin zihninin arka planında çoğunlukla şu duygu ve düşünceler geçer:

Duygu: Suçluluk, başarısızlık, kendine kızma, hayal kırıklığı, kontrolü kaybetme hissi, bazen ümitsizlik…

Düşünce: Yine kendimi tutamadım; çok iradesizim’, ‘Hep bunu yapıyorum, kesin yine kilo vermeyeceğim’, ‘Ben başarısızın tekiyim’, “Ya hep, ya hiç’ düşünce tarzı; ‘Pasta yedim diyetim mahvoldu’ gibi…

Sonuç: Motivasyon kaybı ve kişi kendini yeniden toplayana kadar mutsuzluk, stres ve bu sebeple daha çok yeme.

Duygusal yeme

Duygularla ilgili bir başka kilo verme sabotajcısı ise şu; birçok insan aç olduğu için değil de duygusal ihtiyaçlarını gidermek ve kendini sakinleştirmek için yemek yer. Buna ‘duygusal yeme’ diyoruz. Kendi kendimizi sakinleştirmek, bebeklikte bize annemiz veya bize bakım veren kişi ile ilişkimiz sayesinde öğrendiğimiz ve hayat boyu zorlu zamanlar, travmatik olaylar ve duygusal zorlanmalar karşısında kullanarak kendimizi teskin ederek iyileştirdiğimiz en önemli psikolojik özelliklerimizden biri. Bebek temel ihtiyaçlarını ifade ederken veya zorlandığı durumlarda ağlar. Anne ya da bakım veren gelip kucağına alır, ihtiyaçlarını karşılar, bebeği okşar, sever, gözlerinin içine şefkatle bakar. Bebek sakinleşir. Bebek yine ağlar çünkü tek bildiği budur. Anne yine onu alıp sakinleştirir. Bu sayede bebek ihtiyaçlarının karşılanabileceğini, güvende olduğunu, değerli ve sevilmeye layık olduğunu öğrenir. Büyüdükçe bu davranışı içselleştirir ve ihtiyaç duyduğunda kendi kendini sakinleştirebilir. Oysa çeşitli sebeplerle (bakım verenin duygusal veya fiziksel olarak müsait olmaması, kötü davranması, şiddet uygulaması) bunu içselleştirememiş kişiler yetişkin olduklarında kendilerini sakinleştirebilmek ve olumsuz duygular yaşadığında bunlarla başa çıkabilmek için başka dışsal etkenlere ihtiyaç duyarlar; madde kullanmak, alışveriş yapmak, partnerinin yoğun ilgisinin üzerinde olması veya bunların içinde en önemlisi yemek yemek! Örneğin; eşiyle tartıştığında, evde sıkıldığında, başarısız olduğunda, çocuğuna kızdığında kendini buzdolabının önünde bulmak, iş arkadaşına öfkelendiğinde kendini çikolataya boğmak, hayat zorladığında bir ayda beş kilo almak gibi.

Duygularımızı tanımak

Ayrıca, birçok insan duygulan ile de yeterince temas halinde olmadığı için, duygularını bilmediği, bunu ebeveynleri tarafından öğrenmediği ve de ifade edemediği için bu duygunun bedenindeki yansımalarını da açlık olarak nitelendirip yemek yiyebiliyor.

Örneğin; çok sinirlendiğinde veya endişelendiğinde, otonom sinir sisteminin tepkilerini ve bedendeki kimyasal değişiklikleri açlık olarak hissedip yine kendini buzdolabının önünde bulabiliyor.

Yeme nedenlerinin farkında olmak

Kilo vermeye karar verdiğimizde, kilo vermek kadar verdiğimiz kiloları korumak ve yıllar yılı aynı döngüyü yaşayıp yıpranmamak da önemli. Bu sebeple bizi yemek yemeye, özellikle de abur cubur yemeye (başa çıkamadığı duygular sebebiyle yemek yiyenler genellikle bu ihtiyaçlarını tadı, karbonhidrat ve abur cubur yiyeceklerle tatmin ederler çünkü araştırmalar da gösteriyor ki şeker ve karbonhidratlı gıdalar beyindeki bazı kimyasalları tetikleyerek genel bir iyilik hali ve ödül hissi yaratıyor; aynı uyuşturucu maddeler gibi… Kimseden arkadaşıma çok kızdım, kilolarca havuç yedim gibi bir söz duymamışızdır) yönelten psikolojik süreçlerimizin farkında olup, değişimi önce iç dünyamızdan başlatıp bunlarla daha sağlıklı başa çıkma yöntemleri bulmamızda fayda var. Gerekirse bu süreçte bir uzmandan destek almanızı öneririm.

Kendimizle kavga etmeden yemek!

Yemekle ve kendinizle kavga etmeden normal ve sağlıklı bir şekilde yemek yemek hedefimiz olmalı. Bunun için de sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinirken bir yandan da içimizde halledemediğimiz meseleleri, bitirilmemiş işleri halletmek, travmaları çözümlemek, kendimizi keşfedip bizi mutlu eden şeylere yönelmek, ilişkisel açmazlarımızı, olumsuz döngülerimizi fark edip değiştirmek çok önemlidir. Fakat unutmayın ki bu bir günde olmaz, bu uzun bir içsel yolculuktur, değişim zaman alır… Bir yandan kilo verirken bir yandan da kendinizi yenileme yolculuğuna çıkmaya niyet etmenizi öneririm.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir