En Yaşanır Kentler

En Yaşanır Kentler

İşinize tren, metro ya da bisikletle gidiyorsanız, çalıştığınız şirketin yakınında ücretsiz, açık hava egzersiz imkanları varsa, kalabalık ya da trafik keşmekeşiyle karşılaşmıyorsanız, evinizin civarında yürüyerek gidebileceğiniz bir market, bir müze, bir sanat galerisi, bir sosyal etkinlik varsa, hava kirliliğinden şikayet etmiyorsanız, kent içinde orman gibi park alanlarının keyfini çıkarabiliyorsanız, sessiz, sakin bir yaşam sürüyorsanız, hafta sonlarında kısa bir kolculukla kendinizi doğa ile ic ice buluyorsanız, siz büyük bir ihtimalle kuzey kentlerinden birinde yaşıyorsunuz.

Bu kentler, İskandinav ülkelerinde (Danimarka, İsveç, Norveç) ve bu ülkelerle beraber, Nordik ülkelerini oluşturan Finlandiya, İzlanda, Faroe Adaları, Aland Adaları ve Grönland’da olabilir. Aslında “kuzey” derken, Kanada’yı da eklemek gerekir.

KENT HAYATIN MERKEZİNDE

Konuyu fazla dağıtmayalım. Çünkü İngiliz yayın kuruluşu BBC, bu değerlendirmeyi Kuzey Avrupa, özellikle de İskandinav ülkeleri üzerinden yapmış. Danimarka’daki Roskilde Üniversitesi’nin kent araştırmaları bölümünden Profesör Doktor David Pinder’e göre bu ülkelerin kent planlamacılarının en belirgin özelliği, kent hayatına önem vermeleri ve bu hayatı da merkeze konumlandırmış olmaları.

Planlamacıların öncelikleri; rahat yaşanabilirlik, sürdürülebilirlik, sınırsız hareket imkanı, vatandaşın kendini güçlü hissetmesi, yemyeşil parklar, iyi aydmla-tılmış kamusal alanlar, temiz bir ortam, güçlü bir ulaşım ağı, yerel tesislere erişebilme rahatlığı, çocukların ve yaşlıların hiç bir engelle karşılaşmaması gibi konular.

“Dünyanın en yaşanır kentleri” listesine bir göz attığımızda Kuzeyli planlamacıların oldukça işe yarar politikalar izlediklerini görmek mümkün. 25 kentlik listede ilk dört, Kopenhag, Stockholm, Oslo ve Helsinki’den oluşuyor. Liste, global danışmanlık şirketi Mercer ve uluslararası yaşam tarzı dergisi Monocle tarafından hazırlanmış. Fakat aynı şekilde düşünmeyen kurumlar da var. Arcadis Sürdürülebilir Kentler İndeksi ile Economist Intelligence Unit, örneğin, 800 binden az nüfusu olan Kopenhag’ı dokuzuncu sıraya koymuş. Bu araştırmaların, az da olsa farklı kriterleri bulunuyor.

“GÖSTERİŞTEN KAÇINMA FELSEFESİ”

Sıralama ne şekilde olursa olsun, Nordik ülkelerinin kent planlamalarına, giderek artan uluslararası bir ilgi var. Fransız kent planlamacısı Leo Couturier Lopez, “Son zamanlarda Nordik ülkelerinde çok fazla seyahat etme imkanı buldum. Kentlerinin yeşil alanlarının çokluğu, kullanma kolaylığı ve estetiği birleştiren mimarisi, kent merkezlerinde bile ulaşım kolaylığı ve rahatlığı, beni fazlasıyla etkiledi” diyor. Yorumuna şöyle devam ediyor: “ABD’de de pek çok kent gezdim. Ama hiç biri yürüyerek dolaşılacak yerler değil. Mutlaka bir otomobiliniz olmalı. Oysa Avrupa’nın kuzey kentlerini yaya olarak gezmek mümkün. Kentler son derece sıkı bir tren yolu ağıyla birbirine bağlanıyor. Trenler, çevre dostu enerji kaynaklarıyla hareket ederken, yolcularına ücretsiz internet bağlantısı hizmeti de sunuyor. Bu kentlerde özel otomobilinizi kullanma gereği duymuyorsunuz.” Kuzeylilerin bu yaşam biçiminde, “Jantelagen (gösterişten kaçınma) felsefesi”nin payı olabilir mi acaba?

Siz ne tip kentte yaşıyorsunuz?

BİLEŞİK KENTLER

Giderek büyüyen kentlerin, birbirleriyle kaynaşmış halidir. Artan nüfus, farklı kentleri, tek bir kent haline getirebilir. İskoçyalı şehir planlamacısı Sir Patrick Geddes, 1915’te yayınlanan “Evrim Geçiren Kentler” adlı kitabında “bileşik kentler” (conurbation) kavramını ortaya atmıştı. Bu kentlere, “çok merkezli” kentler de deniyor. En yakın örnek İstanbul. Batıdan Tekirdağ ile doğudan da İzmit’le birleşmiş. ABD, Brezilya, Çin, Japonya, Malezya, Filipinler, Almanya, Fransa, Belçika, İtalya, Hollanda, İngiltere hatta Avustralya ve Yeni Zelanda’da bile bileşik kent örneklerine rastlanıyor.

MEGA KENTLER

Nüfusu on milyonu geçen kentler, mega kentler olarak bilinir. Bu rakam da, Almanya’nın Bonn Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada . belirlenmiş. 2018 ^yjy itibariyle dünyada 52 megakent bulunuyor. Çoğu da Asya ve Afrika’da. Tokyo, Şanghay, Cakarta, Yeni Delhi, Seul, Beijing, Manila, Mumbai, New York, Kahire, Los Angeles, Bangkok, İstanbul (sıralamada 26’ncı), Londra, Paris, Buenos Aires, Rio de Janeiro, örneklerden bazıları.

GLOBAL KENTLER

Küresel ekonomi ağının başlıca düğüm noktalarıdır. Bunlara, “güç kentleri”, “alfa kentler”, “dünya kentleri” de denir. Dünya ticaret sisteminin ve küresel sosyoekonomik ilişkilerin en yoğun olduğu kentlerdir ve coğrafi açıdan da stratejik konumda olurlar. Böyle bir tanımlama ilk kez 1904’te Teksas Üniversitesi’nde yapılmış. Tanımlamayı günümüzde popüler hale getiren de Hollanda asıllı Amerikalı sosyolog Saskia Sassen. İlk 10 şöyle sıralanıyor: Londra, New York, Tokyo, Paris, Singapur, Amsterdam, Seul, Berlin, Hong Kong, Sydney.

MEGALO KENTLER

Birbirine yakın iki veya daha fazla metropoliten bölgeyi kaplayan kentler. Yunanca megalo (büyük) ve “polis” (kent) sözcüklerinden türer. Ancak sosyologlar, megalopolis yerine megapolis demeyi tercih ederler.

PRİMAT KENTLER

Maymunların (primatların) bu tanımlama ile ilgisi yok. “Primate” veya “prime”, Latince ilk sıradakiler demektir. Kent hiyerarşisinden farklı olarak orantısız bir şekilde genişlemiş kentlerdir. Bu kentler, çok küçük yerleşim birimleri ve kasabaların bir araya gelmesinden oluşur. Tanımı 1939’da Amerikalı coğrafyacı ve haritacı Mark Jefferson yapmış. Her ülkede primat kent olmayabilir. Mexico City, Budapeşte, Lima, Seul, Bangkok, başlıca örneklerdir.

KONSOLİDE KENTLER

Takviyeli kentler olarak da bilinirler. Genelde Amerika Birleşik Devletleri’nde görülen bir sistemdir. Yönetim ve adli organları aynıdır. Bu nedenle bağımsız kentlerden ayrılırlar. Bağımsız kent, kavramı da ABD’ye özgüdür. Konsolide kentler için New Orleans, Kansas City, Anchorage, Lexington, Louiseville, Nashville, Indianapolis, Sitka gibi örnekleri saymak mümkün.

HAYALET KENTLER

Nüfusunun çok büyük bir bölümü tarafından terk edilmiş kentler. Harap da olsa binalara, yollara, parklara ve diğer enfrastrüktüre sahiptirler. Ama içinde yaşaması zor kentlerdir. İşsizlik oranları çok yüksektir. Savaş, kirlilik, kuraklık, sel, salgın hastalık, ekonomik çöküş, nükleer felaket gibi sebeplerden dolayı terk edilmişlerdir. Büyük savaşların, katliamların anısına boş bırakılmış olanları da vardır. İlk akla gelen örnek, Çernobil Nükleer Santrali’ndeki kaza nedeniyle Ukrayna’nın Pripyat kentinin boşaltılmasıdır. Diğer örnekler; ABD’de Bannack, Kanada’da Barkerville, İtalya’da Craco, Namibya’da Kolmanskop ve Hindistan’da Danushkodi’dir.

ALEV RİGEL




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir