Moda ve Mimari Ayrılmaz İkili

Moda ve Mimari Ayrılmaz İkili

Kalbi çok hızlı atan, dinamik ve sürekli yenilenen modanın daha statik, durağan ve anıtsal mimariyle yollarının sürekli kesişmesi sizi şaşırtıyor mu? Şaşırtmasın! Tasarımlar, yansıttıkları mimari formlardan öte tanıtıldıkları defile mekanlarının da ruhunu ve izini taşıyor. Birlikle keşfedelim.

Geçtiğimiz 2 Haziran 2016’da, 1066 yılından beri krallara taç giydiren İngiltere’deki ihtişamlı West-minst.er Katedrali bir ilke tanıklık ediyordu. Modern ve eksantrik bir stilin, gotik bir romantizmin damga vurduğu Gucci 2017 Cruise defilesi için bu mekanı seçen Alessandro Michele, Westminster Katedralinin mimari formlarıyla uyum içinde olan tasarımlarıyla adeta bu görkemli yapının önünde selam duruyordu. Özellikle koleksiyondaki mor paltonun kırmızı diyagonal çizgileriyle katedralin tavanındaki diyagonal çizgiler arasındaki paralelliği fark etmemek mümkün değildi… Nicolas Ghesquiere’in Rio’da Oscar Niemeyer imzalı fütürist mimarisiyle dikkat çeken Niteroi Müzesi’nde sergilediği Louis Vuitton 2017 Resort koleksiyonundaki fırfırlar, yııvarlak çizgili tasarımlar ve elbiselerin üstündeki pencerelerle mekanın dairesel formları arasındaki benzerlik de gözlerden kaçmadı. 2016 ACruise koleksiyonu için Pierre Cardin’in mimari harikası Palais Bulles’ü (Kabarcık Evi) seçen Raf Simons’sa düzensiz ve atipik bir mimariye sahip olan bu mekanın sıra dışılığıyla Christian Dior’un 1947’de yarattığı ünlü bar tayyörüne getirdiği sportif ve yenilikçi yorumunu harmanlıyor, mekanın asi ruhuna uygun bir koleksiyonla moda severlerin karşısına çıkıyordu.

Mimari bakış açısının yıllardır modaya ilham verdiğini biliyoruz. Defile mekanlarıyla koleksiyonlar arasındaki yakın ilişkiyse çok daha yeni bir olgu. Paris Siyasi Bilimler Akademisi’nden Serge Carreira, “Mekanlar tasarımcıların bilinçaltında çeşitli referanslar doğuruyor” diye yorumluyor bu etkileşimi. Modanın bedeni, mimarininse uzayı şekillendirdiği paralel dünyalarda modern sanattan teknolojiye, tasarımdan antropolojiye uzanıyoruz.

BİR MİMARİ YAKLAŞIM BİÇİMİ OLARAK MODA

İçinde yaşadığımız postmodern çağda tasarımların tanıtıldıkları mekanların mimarisiyle harmoni içinde olması aslında bizi şaşırtmamalı. Binaların kıyafetlerle ilişkisi ve benzerliği çok eskiye dayanıyor. Örneğin Antik Yunanda kolonlarda kullanılan oluklu alanlar, dönemin popüler giysisi olan “chi-ton”un drape katlarını ve silindir şeklindeki formlarını fazlasıyla andırır. 20’nci yüzyılda, süslemeyi en aza indirip formları sadeleştiren ve yapının daha çok ön plana çıkmasını sağlayan ünlü mimar Le Corbusier’nin felsefesini Coco Chanel’in yalın tasarımlarında görmek mümkün. Biri binaların, diğeri de kıyafetlerin öncelikle fonksiyonlarını yansıtmaları gerektiğine dikkat çeker. Yalın bir biçim dilini benimseyen, “az çoktur” (less is more) düşüncesi doğrultusunda gerekenden fazlasını yapmayan Alman mimar Mies van der Rohe’un etkileriyse 70’lerde Yohji Yamamoto, Rei Kavvakııbo, Issey Miyake, Ann Demeulemeester’la başlayıp Jil Sander’in minimal, basit, nötr renkli, kesim zarafeti ve kumaş kalitesiyle dikkat çeken tasarımlarında doruk noktasına ulaşır.

ORTAK ALAN: İNSAN BEDENİNİ KORUMA

Liste uzayıp gider… İki zengin alan arasındaki etkile-| şim, iletişim, uyum ve hatta uyumsuzluk hakkında say-f falarca kalem oynatmak mümkün. Tasarımcı, kıyafetle insan bedenini şekillendirirken mimar, insanların topluca barınacağı yapılarla uzayda formlar yaratır. İnsan bedenini koruma ve barındırma, ikisinin de ortak çalışma alanlarıdır. Tasarımlar ve mimari formlar ayrıca kişisel, kültürel, siyasal bir kimliğe de gönderme yaparlar. Moda dünyasına atılmadan önce mimari eğitimi alan Y/Project markasının kreatif direktörü Glenn Martens bakın bu sıkı ilişkiyi nasıl dile getiriyor: “Öğrencilik yıllarımda bedenler için, kıyafet değil binalar tasarlardım. Bugün on yıl sonra bile bu obsesyonla yaşıyor, siliieti bir mimari yapı gibi görüyor ve üzerine doğduğum şehir olan Brugge’ün gotik estetiğini işliyorum.” Kıyafetleri bir mimari yapı gibi ele almak, bugün birçok çağdaş tasarımcının çıkış noktası. Tıpkı Phoebe Philo’nun yapısal kıyafetleri, modayı, “bedene dokunan mimari” olarak tanımlayan Hüseyin Çağlayan’m aerodinamik hız temalı elbiseleri ya da Pierre Hardy imzalı “Monolithe” ayakkabıların 4D kübik formlu topukları gibi…

MİMARİ, TASARIMLARDA HAYAT BULUYOR

Yaratım sürecini bir mimar gibi tasarlayan, bedene dair mimari bir düşünce biçimine sahip olan Yohji Yamamoto, Rei Ka\vakubo, Issey Miya-ke, Ann Demeulemeester, Martin Margiela, Phoebe Philo gibi tasarımcılar dışında mekanlardan, mimarilerden esinlenip bunları direk olarak kıyafetlerine yansıtan/yapıştı-ran/kopyalayan isimler de bu mimari-moda ilişkisine yön veriyor. Kısaca birincisinde daha düşünsel, yoruma açık ve entelektüel bir arka plandan, İkincisindeyse daha net yansımalardan bahsediyoruz. Lacoste’un kreatif direktörü Felipe Oliveira Baptista’mn hacimlerle oynayıp ortaya koyduğu tasarımları, AvusturyalI mimar Adolf Loos’tan etkilenen Lea Peckre’yi, Alexandra Verschueren’i, Gareth Pugh ve tabii ki iris Van Herpen’i birinci gruba dahil edebiliriz. Dolee&Gab-bana’nm 2012 kış koleksiyonunda Barok kiliselerindeki süslemeleri birebir yansıtan tasarımları, Alexander McQueen 2014 kış defilesinde Rusya’daki The Winter Palace motiflerinin birebir göze çarptığı şaşaalı elbiseleriyse, mimarinin modaya apaçık yansıması olarak yorumlanabilir.

MODA, MİMARİ PROJELERİ DESTEKLİYOR

Mimari dünya, özellikle formları ve binalarıyla modayı beslemeye devam ediyor. Mimarinin daha statik, anıtsal ve kalıcı, modanmsa daha devinimsel, hareketli ve geçici olduğunu ileri sürenlere, mimaride binaların sonsuz sayıda bedenler için, modadaysa tasarımların sadece tekbir beden için çizildiğini iddia edip iki alanın aslında çok da benzeşmediğini söyleyenlere şunu hatırlatıyoruz: Sanattan, edebiyattan ve daha bir sürü şeyden ilham alan moda, mimarinin sadece biçimsel öğelerinden değil, düşünce yapısı, tasarım felsefesi ve matematiksel bakış açısından da etkileniyor. Bu resimden yola çıkıp modanın mimariye bağımlı bir alan olduğu fikrine asla kapılmayın. Bugün moda, tıpkı dünyanın en biijlik lüks ürünler şirketi LVMH’nin patronu Bernard Arnault’nun finanse ettiği Frank Gehry imzalı, modern mimari harikası Louis Vuitton Vakfı binası, Chanel’in Zaha Hadid imzalı Mobile Sanat Pavyonu gibi birçok mimari projeyi desteklemeye ve yenilerinin üretilmesine önayak olmava devam ediyor.

ELBİSEDE VİTRAY YANSIMASI

Gucci 2017 Cruise koleksiyonundaki tasarımlarla VVestminster Katedrall’nin mimarisi arasında şaşırtıcı benzerlikler var. Sağdaki elbisenin üzerindeki motifler, renkleri ve geometrik formlarıyla vitrayları çağrıştırıyor.

DAİRESEL ETKİLEŞİM

Louis Vuitton koleksiyonundaki kırmızı elbisenin belindeki dairesel dekolte (solda), defilenin gerçekleştiği Niteroi Müzesi’nin dairesel formlarını hatırlatıyor.

FUTURIST MİMARI VE YENİLİKÇİ FORMLAR

Simons’un postmodern ve yenilikçi tasarımları Palais Bulles’ün organik ve fütürist mimarisiyle uyum içindeydi. İris Van Herpen’se 2017 ‘haute couture” yaz defilesini, geometrik şekiller kullanarak soyut resimler yapan Esther Stocker ın icsar’adığı podyumda Sundu. Elbiseler; Stocke->. çizimierıyle

MİMARI ETKİ

Heykelsl volümleriyle Alexandra Verschueren, yapısalcılığıyla Celine ve organik formlarıyla Hüseyin Çağlayan, tasarıma mimari bir bakış açısıyla yaklaşan markalardan.

BUYULU DEKORLAR

Balmain 201 2 kış koleksiyonu için Giovanni Battista Gaulli’nin “The Triumph of the Name of Jesus” freskinden, Alexander McOueen de 201 3 kış sezonu için The Winter Palace’tan ilham oldu.

MODA VE MİMARI İLİŞKİSİNE ÖRNEKLER

  • El işçiliğini fütüristik konseptler ve yenilikçi materyallerle birleştiren İris Van Herpen, Bağdat doğumlu ünlü mimar Zaha Hadid’in eserlerinden çokça ilham aldı.
  • İris Van Herpen’in Paris’teki Maison des Metallos’da gerçekleştirdiği 2017 “haute couture” defilesindeki  tasarımları, poliüretandan yapılan elbiseleri, Londra’daki Norman kFoster’ın ünlü The Gherkin binasının A camlarını andırıyordu.
  • Japon mimar Takato Tamagami’nin binaları arasında göze çarpan boşluk ve yarıklar, Fransız tasarımcı Lea Peckre’nin önden yırtmaçlı elbiselerini hatırlatıyor.
  • Yunan tasarımcı Mary Katrantzou’nun iç içe geçen çok katmanlı baskıları, dijital ve üç boyutlu çiçek desenleri onun mimarlık eğitimi aldığını açığa çıkarıyor. Katrantzou’nun 2011 ilkbahar-yaz koleksiyonu West Virginia’daki The Greenbrier Resort’ün iç dekorasyonundan izler taşıyor.
  • Modaya sanatsal bir dokunuş getiren ve mimariden oldukça etkilenen Viktor&Rolf tasarımcıları, 2010 yaz koleksiyonları için Sydney’deki Opera House binasından ve Makoto Yokomizo’nun Tokyo’daki yuvarlak pencereli yapısından feyzaldılar.
  • Stephane Rolland 2016 “haute couture” yaz koleksiyonunu tasarlarken mimari teknikleri kullanmaktan geri durmadı.

YAZI: SELİN MİLOŞYAN




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir