Umma Ki Küsmeyesin

Umma Ki Küsmeyesin

– Güzel söz. Bu hafta ümit ve beklentilerden konuşacağız anladığım kadarıyla.

– Evlilerin pek çoğunda beklentilerinin yerine gelmemesinden dolayı, birbirlerine karşı kırgınlık var. Beklentiler insanı yorar ve yıpratır. Umma ki küsmeyesin, demişler. Kadınlar erkeklerden çok şey umuyorlar ve çokça da küsüyorlar, küsmeseler bile kırılıyorlar.

– Evlilikteki hayaller, hep hayal olarak kalır diyorsunuz yani.

– Şirinciğim, senin hayal dediğin aslında hayal falan değil. Tek adı var: beklenti. Evliliğin beklentileri daha bekârken başlar. Ama insan umduğunun tam aksi ile karşılaşabilir. Mesela et seven genç bir kız kasapla evlenir, adam vejetaryen çıkabilir, evine et getirmeyebilir. Doktorla evlenir, kocası karısına derdin nedir diye sormayabilir. Görgülü, kibar adam diye evlenir de zır cahilin yapmayacağı hareketlerle karşılaşabilir. Beklenti ile evlenen kişinin beklentilerinin karşılanmaması, onu çok fazla üzebilir. Kısacası: Umma ki küsmeyesin.

evlilikte kusmek

– Ama olmayacak büyük şeyler ummuyorum ki! Boğazda köşk, hizmetçiler, yat, kat istemiyorum. Küçük şeyler bekliyorum ondan. Biraz düşünceli olsun, tatlı dilli olsun, sürprizler yapsın, hususi günlerimizi unutmasın, beni düşündüğünü ifade edecek küçük hediyeler alsın. Ne olur eşim bunları yapmak için biraz gayret saf etse! Hayatımıza renk gelse…

– Evet, haklısın; bu saydığın şeyler, hayatın içinde hoş güzel detaylar. Doğru, küçük şeyler ama mesele de zaten küçük şeyler olması. Erkekler bütüne ayarlı yaratıldıkları için, küçük şeyler çoğu kez gözlerinden kaçar. Kadınlar ise yaradılışları itibariyle teferruatı, incelikleri yani küçük şeyleri fark ederler. Üstelik çok kolayca ve kafalarını bile yormadan…

– Erkeğin yaradılışında küçük şeylere dikkat yok diyorsunuz ama evlenmeden önce bunların hepsini düşünebiliyordu.

– Tabii olarak yok ama dikkat eder ve hususi gayret gösterirse olur. Nişanlıyken işinden çok seni düşündüğü için dikkat edebiliyordu. Fakat evlilik içinde hayatın telaşı, iş yorgunluğu veya evde yaşadığınız sıkıntılar, erkeğin bu meselede gayret etmesine engel oluyor. Kadınların beklentileri de hep havada kalıyor. Daha önce konuşmuştuk: Diziler, filmler, reklamlar bu işten rant sağladıkları için kadınların beklentilerini körüklüyor.

– Hasta olduğum bir gün yemek yemeden, erkenden yattım. Aç yattığım için Ferhat’ın gece içi rahat etmemiş, bir elma dilimleyip yatağa getirmiş; ama soymadan dilimlemiş. Ben elmayı asla kabuklu yemem. İnsan karısının elmayı nasıl yediğini bilmez mi? Beni sevsey-di, bana değer verseydi bilirdi. Yemedim ben de elmayı. Tartıştık, üç gün küstüm.

– Kadınlar, kocalarının elmayı nasıl yediğini, çayının, kahvesinin şekerinin ayarının nasıl olduğunu bilirler, bunun için de gayret göstermeleri gerekmez. Fakat erkekler için böyle bir mesele basit, dikkatini çekmeyecek bir detaydır. Karısını sevip sevmemesi ile bir alakası yoktur. Fakat pek çok kadın, erkeği kendi gibi zannettiği için böyle durumları senin gibi yorumluyor: Beni sevseydi, bana değer verseydi, elmayı nasıl yediğimi bilirdi… Oysa erkeğin gözünde bu hususun değer vermekle hiç alakası yoktur. Fıtratını zorlamamıştır, sadece tabii davranmıştır.

– Sadece bu değil ki. Mesela saçımı boyatıyorum, fark etmiyor; kestiriyorum, fark etmiyor. Bazen yeni aldığım elbisenin yeni olduğunu fark etmiyor. Fark etmesini bekliyorum, fark etmeyince de surat asıyorum.

– Fark etmesini mi bekliyorsun, yoksa “Çok yakışmış, güzel olmuş!” demesini mi?

– Tabii ki yakıştığını söylemesini de bekliyorum ama fark etmeyince onu da söylemiyor. Bir demet papatya veya bir dal olsun, mühim değil, gül alıp getirmiyor. Ancak iş yerine hediye çiçek gelirse o zaman getiriyor.

– Çiçeği satın aldığını veya iş yerine hediye geldiğini sen nereden biliyorsun?

– Soruyorum: “Gülü kim getirdi, iş yerine mi geldi, bedava mı, para verip mi aldın?” diye

– Ferhat ne diyor?

– “Sana ne!” diyor. “Nerden aldığımı niye soruyorsun? Seni düşünüp getirmişim işte.” Ama ben biliyorum ki bedava. Para verse söyler. Beni düşünse para verip alır.

– Kadınlar detayın ölçüsünü kaçırıyorlar. Para verip alsa neden mutlu olacaksın ki?

– Çünkü beni düşünüp çiçek almamış, çiçeği, iş yerinde solmasın diye mecburen alıp bana getirmiş.

– Bu çok doğru bir ölçü değil; çünkü iş yerine gelmiş çiçeği “Karıma götüreyim de mutlu olsun.” diye seni düşünüp getirmiş olabilir veya çiçekçinin önünden geçerken durup “Şu başımın belası karıya bir çiçek alayım, belki yüzü güler.” diye almış olabilir. Kimse kimsenin niyetini bilemeyeceği için gelen çiçeğe, can u gönülden teşekkür edip kabul etmen, en mantıklısı olur. Eşin, senin çiçek gelince mutlu olduğunu görürse, başka bir zaman da satın alır getirir. Yeter ki eli çiçek getirmeye alışsın.

– Mesele çiçekten ibaret değil ki. Bazen hususi günlerimizde hediye alıyor ama aldıkları benim zevkime hiç hitap etmiyor. Beğen-meyip kullanmazsam da canı sıkılıyor. Benim zevkimi bilmiyorsa, beni götürsün, birlikte alalım.

– Peki, hiç düşündün mü: Erkek senin zevkine göre almıyorsa, kimin zevkine göre alıyor?

– Beğenerek aldığına göre, kendi zevkine göre alıyor olmalı.

– Aynen öyle. Erkekler bir kadının üzerinde görmeyi hayal ettiği şeyi, eşlerine alırlar. Bu bir kadının parmağına yakışacağını düşündüğü yüzük de olabilir, bir elbise veya bir çanta da. Senin zevkine uymasa da, onun için, onun gördüğü zamanlarda kullanabilirsin.

– Hiç böyle düşünmemiştim…

– Belki senin zevkin, giyim tarzın, eşine hitap etmiyordur. O zaman kocanın aldığı hediye, şeker pembesi bir bluz, ponponlu bir terlik, fıstık yeşili bir etek de olsa eşinin yanında giy. Kocanın yanında onun zevkine göre giyinmek, seni bozmaz, merak etme. Belki yavaş yavaş hoşuna gitmeye bile başlayabilir.

– Ama insan istiyor ki madem para verilip alınmış, her zaman kullanacağım bir şey olsun.

– Kadınların derdi bu zaten. Madem para verildi, çok işime yarasın. Arada bir tutumlulukları tutar. Fakat bu hususta tutumluluk gerçekten gereksiz. Hediyeyi beğenmemek eşinin hediye alma isteğini kırar, ayrıca zevkimi beğenmiyor, diye kalbini de kırar.

– Bu mevzuda daha dikkatli olacağım.

– Kısacası “Umma!” Umarsan da umduğun dışında bir şey olursa küsme. Kocasını arayıp “Eve şu lazım…” demeyen kadınlar var. Kocası arayıp “Alınacak var mı?” diye sormalıymış. Evet, erkeğin arayıp sorması hoş olur ama her erkek bunu düşünmeyebilir. İşi çoktur, ailesinden öyle görmemiş, alışmamıştır falan filan. Böyle şeyleri dert etmemek lazım.

– Yıllardır Ferhat’a “Sabah kapıdan çıkarken akşama bir şey lazım mı diye sor!” diyorum ama daha hiç sormadı. Alıştıramadım.

– Bir şey gerek olduğunda eşini telefonla ara. İhtiyacını söylemeyi can sıkıcı bir şey değil, onu arayıp sesini duymak için bir fırsat bil. Bir fıkrayla bu haftaki görüşmemizi bitirelim.

– İyi olur, birkaç haftadır fıkra anlatmadınız.

– Yeni evli bir çift, ilk günlerini geçireceklermiş. Gelin uyanmış bakmış, damat yatakta yok. Mutfağa gitmiş ki kocası kahvaltıyı hazırlamış, oturma odasında ütü yapıyor.

Gelin çok sevinmiş. Beklediğim gibi iyi bir kocaya düştüm, diye sevinerek kocasına görünmeden yarım kalan uykusunu tamamlamak için yatağına gidip uyumaya devam etmiş. Kocası az sonra gelip onu uyandırmış. Söylediği ilk söz gelinin bütün sevincini alt üst etmiş.

“Yaptıklarıma iyi bak, her sabah böyle isterim.” demiş.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir