Uzun Süren İlişkilerin Püf Noktası

Uzun Süren İlişkilerin Püf Noktası

“Bence karı-koca ilişkisini ya da evliliği kurtaran şey kesin, az ama hararetli görüşmek! Ayrılacaksın, buluşacaksın ve dip dibe çok fenalaşmadan hop herkes kendi yoluna!

Ayrılması buluşması pek güzel.

Sürekli dip dibe olsak ya o, ya ben kafayı yeriz gibi geliyo!

Benim hayallerimin çeneme vurması, onun ayağı yere basan sükuneti ile sürekli yan yana hayırlı olmaz yani.

Bak ne güzel ben geldim üç gün maaile takıldık. Aman da ne özleşmişiz kıyamam, ciğerim aşkım, kurban olurum hayatım filan; ama tam ‘bana baksana sen!’ kısmına geçecekken Allah büyük şimdi o gitti seyahate.

Uzun Süren İlişkilerin Püf Noktası

Garip ama bu da gerçek yani!

Çalışan, seyahat eden çiftlerin ömrü daha mı uzun bu devirde sanki!

Neyse ne.

Düşünemeyeceğim şimdi.

Acayip yorgunum ben.

Dalmaçyalı pijama, çorap, kitap, film hali..

O zamaaaan dans!”

Diye yazdım geçenlerde Instagram’da ve yukarıdaki fotoyu paylaştım.

Amaaan meğer olay buymuş arkadaşlar. Herkes kocasından, sevgilisinden ayrı gayrı olduğu sürece aşkı daimmiş. Ben yalnız değilmişim.

Çok az kişi “Ay yok ben ayrı duramam” dedi.

Gerçi bunu diyene, yanındaki de aynı şeyi düşünüyor mu diyesim geldi… Ama öyle bir sohbet ortamım olmadığından diyemedim.

Harbi merak ediyorum böyle şeyleri.

Nedense kimse aslında tam gerçekleri anlatmıyor.

Pek tabii hepimiz hep en şahane, en güleç, en ‘ay şu an bulutların üzerindeyim’ halimizle varız bu abuk sosyal medya ortamında. Orası bir çeşit teneffüs alanı. Hem zaten kalksam saçımı başımı yolmayı düşündüğüm o an, ‘ulan bu adamdan kurtulasım var’ halimi koysam adı ajitasyon olur ve ne bileyim olmuyor yani. Çoluk çocuk da izliyor.

Ama şuna acayip sinir olduğum doğru; evlilik veya ilişki öyle bir anlatılıyor ki, sanırsın dünyada bundan şahane güllük gülistanlık bir şey yok.

Yok vallahi ben öyle düşünmüyor öyle yaşamıyor, çocuklarıma da öyle bir kandırmaca dili kullanmıyorum.

Bu işin harbi çok iyi zamanlan, dönemleri var.

Yani adamı çok seviyorsun, kalbini hoplatıyor. Nefis. Ama bu, bir dakika sonra da böyle hissedeceksin demek değil.

Ne oluyorsa bir an geliyor ve nefret duyabiliyorsun.

O an dünyanın sonu gibi yaşıyorsun. Kin, nefret, öfke nöbeti.

Sonra hiçbir şeyi umursamadığın anlar var. Yani sana dünyaları verse de umurun olmuyor, gıcık etse de.

Başka bir zaman, ağzıyla kuş tutsa fayda etmiyor.

İlişki dediğin şey inanılmaz bir karmaşa.

Sürekli gelgitler var.

Dürüstlük varsa, bunları saklamadan ortaya koyabiliyorsan yani.

Yoksa öfkeden delirirken bile sırıtarak ‘canımmm’ diyorsan işin daha da zor bence.

Uzun zamandır yanında rol yapmak zorunda kalabileceğim insanların olduğu bir ortama girmiyorum kocamla. Acayip gıcığım var o ortamlara.

O sırada o bana bir şey dese ve ters düşsek, el aleme cici görünmek için beter olacağımızı biliyorum çünkü.

Oysa yanlarında ‘ne alaka yahuuu’ diyerek tartışabilecek olduğum dostlarım varken, konu ne erteleniyor, ne şişiyoruz, ne doluyoruz.

Kendimizle dalga geçecek olabildiğimiz, ya da geçemedik mi de, ayıplanmadan yargılanmadan olduğumuz gibi kabul gördüğümüz ortamda olduğumuz için dolduruşlara gelmiyoruz.

Seks konusunda da bir şey diyeceğim.

Öyle bir anlatılıyor ki, ya herkes sevişme böceği, ya da bunun eksikliği hayatın sonu.

Oysa bu o kadar kişisel bir mesele ve öyle iki kişiye has bir paylaşım ki…

Gün geliyor ha bire sevişesin var. Gün geliyor bana dokunanı vururum.

Gün geliyor bu konuda aynı anda aynı hislerdesin, gün geliyor biri istiyor biri istemiyor.

Kimisinin hayatının en önemli noktası sevişmek, kimisi sevişmeyi unutalı bırakalı yıllar olmuş.

Herkesin ilişki dili kendine işte.

Ama günün sonunda şunu biliyorum; ben eskiler gibi dip dibe, kol kola, göz göze ilişki yaşayabilecek tip değilmişim.

Kocam da.

Belki en büyük ortak noktamız bu… Birbirimizi kendimizle bıraktıkça beraber olabilmek mümkün oldu gibi… Yani bu değişene kadar, değişirse bilemem tabii.

Bu yazıyı da neden yazdım biliyor musunuz?

Bıktım sürekli illa dip dibe olmanı, ortak hobilerin olmasını, illa bir şeyi beraber yapmanın ilişkileri uzun soluklu yaptığını dinlemekten.

Hayatlarımız çok farklı. Koşullar da.

Tanımlar, tanımlamalar, ilişkileri kurtarmak için önerilen ortak çözümler yerine belki de, bırakın ulan kendinizi özgür. Ayrı kalın acık arada. Debelenmeyin illa toto totoya olacaksınız diye. Beraber bir şey yapmaya kastıkça, hobi edinmeye çalıştıkça beter oluyorsunuz belki de… Belki de özlemektir, ihtiyaç denmiyor şöyle dolu dolu.

Çocuklar bahane ediliyor, silah gibi beynine dayatılıyor…

Çocukları alet etmek de bana acayip geliyor.

Çocuklar bizi sürekli dip dibe ve birbirine gıcık ama yapmacıkça ‘canım’ derken göreceğine, kavuşmayı bekleyip özlerken görsün diyorum.

Ya da tepem atınca atık yani, ‘hadi bize seyahat göründü’ diyorum.

Sanmayın bunları pişkince söylüyorum. Biraz da hayatımızın koşulları bizi böyle kıldı…

Şansımız belki de budur…

Bilemiyorum.

Bildiğim şu; kendini rahat bırak dostum.

Her şey olacağına varıyor…

Nefes al.

SÜREKLİ kilo muhabbeti SÜREKLİ BOTOKS BASKISI

Çok yoruldum. Çok bıktım bu konudan.

Yazmaktan yorulmayacağım belki bir ük bir şey anlatabilirim diye.

Geçenlerde, bayağı bir zaman oldu gerçi, Instagram’daki paylaşımımın altına birisi ‘botoks yaptırman lazım’ diye yorum yaptı.

Ben de o kişiye uzun uzun yanıt yazdım.

Uzun zamandır böyle bir durum var özellikle Türkiye’de. Birine ‘merhaba’ diyorsun, ilk gördüğü şey görünüşündeki değişiklik!

Ya kilo almışsındır ya da vermişsindir.

Ya kırışmışmdır, ya gerdirmişindir kendini filan.

‘Nasılsın?’ sorusu sorulmadan, nasıl göründüğün konusu başlar.

Son 10 yılda belki en az 100 kere bu zorbalığa maruz kaldım.

‘Koştuğum halde nasıl hala selülitim var, koştuğum için mi zayıfım, yoksa diyette miyim, bilmem neyi nasıl yapıyorum, e madem koşuyorsun nasıl bu ara kilo aldın, e baksana senin de hala totonun kenarında bayaaa yağ var yani, sürekli dışarıda koşuyorsun diye mi gözlerin yüzün bu kadar yaşlanıyor, kırışıyor?’ gibi yorum ve sorular filan da ekstralar hani.

Karşımda bunu diyene kimi zaman içimden gelen şu; ‘Yahu sen kendine aynada baktın mı, tipin kaymış sağa ayrı çekio sola ayrı! Öyle bir gerilmişsin ki ağlarken gülen bir suratın var, dahası kusura bakma da e yaşlanıyorum ondan da sana ne oluyor esas sen onu bir düşünsene” filan cinsi.

Bazısı çok can acıtıyor bu yorumların; çünkü çocukların da duyuyor bunları ve etkileniyor. Dahası kendilerine de mi böyle bakılıyor acaba diye resmen yaralanıyorlar…

Bazısı resmen sırf can yakmak için zaafını da biliyorsa eğer şak vuruyor seni.

Bazısı ise gerçekten anlamaya çalışıyor seni bak, o ayrı.

Ama yeterince dert, tasa, endişe ve hayat uğraşımız yokmuş gibi bir de bedenlerimiz üzerinden yediğimiz baskı ve zulüm yetti gari yetti!

Bizi önce eve tıkan, ofise tıkan, okula tıkan ve hareket özgürlüğümüzü elimizden alıp sürekli paketlenmiş zıkkım gıdaya mecbur eden sistem, hem bedenlerimizi zehirliyor, hem ‘güzel görüntü isterim senden dikkat et’ diyor, hem ‘sen beceremedin güzel olmayı, zayıf olmayı’ diyor…

Bıktım bu kandırmacadan.

Buruşarak yaşlanmaktan çok mutluyum ben. Buna inanmak bu kadar zor mu?

Ya da benim şimdilik böyle hissediyor olmamın nesi garip?

Hayatımın hangi döneminde nasıl bir bedende olacağımı da umursamıyorum tamam mı!

Mesela daha yeni ta üniversite mezuniyet fotoğrafımı paylaştım #tbt geyiği olsun diye, yine benzer bir yorum geldi.

‘O zaman biraz kilo mu vardı ne?’ diye.

Hayır acı ama gerçek, o zaman şu andan altı kilo zayıftım. Ama neden bilmem daha tombik duruyorum ve neden bunu açıklamak durumunda hissediyorum. Üzülüyorum. Açıklamıyorum ama daha önce üniversite yıllarında toplumsal saçmalıklar yüzünden blumik olmuş bir genç olarak hala daha aynı yerimden vurulmak, beni üzüyor. Bunu anlatmak istiyorum.

Tek istediğim mutlu mesut sağlıkla toprağa karışmak.

O zamana kadar da koşmak ve konuşmak ve yazmak.

Birbirimize baktığımızda ilk gördüğümüz şeyin kırışık, kilo, selülit olmadığı bir ortam diliyorum.

Samimiyet diyerek insanı dış görünüşü ile sınayan, yargılayan, hasta eden bu samimiyetsizliğe dikkat çekmek istiyorum.

Şimdi gidip sarkan yerlerime, gözümün kırışan kenar köşelerine parmaklarımla öpücük konduracağımı, yediğimde büyüyen totoma, leğen kapasak da büyümeyen memelerime, beni hiç bozmadığı ve sorun çıkaıünadığı için her güldüğümde ağzımın sol tarafından görünen kocaman siyah dolgularıma kurban olayım be!




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir