Miami Tatil

Miami Tatil

Her sokağında hareket, güneş, okyanus, lüks, eğlence olan bir şehir arıyorsanız, Miami bu isteklerinizin karşılığı olacak. Atlas Okyanusu kıyısında yer alan bu şehir, sizi bardaktan boşalmasına yağan bir yağmurla karşılayıp, ardından sıcaktan bunaltıp okyanusun serin sularına atacak kadar da cömert.

FLORIDA EYALETİNİN İKİNCİ BÜYÜK ŞEHRİ OLAN MIAMI’Yİ SADECE FİLMLERDEN DEĞİL YAKINDAN DA TANIMAK İSTİYORSANIZ KEMERLERİNİZİ BAĞLAMAYA VE BENİMLE BİRLİKTE BU UZUN YOLCULUĞA ÇIKMAYA HAZIRLANIN. ÇÜNKÜ YOLCULUĞUMUZ YAKLAŞIK 13 SAAT SÜRECEK!

miami

Sizi bilmiyorum ama bu benim ilk Amerika yolculuğum olacak. Çünkü nedense uzun uçuş beni hep korkutmuştur. “Ne gerek var o kadar uçmaya?” diye düşünenlerden olmuşumdur ama ne yalan söyleyeyim yanılmışım! En yakın arkadaşım evlenip Miami’ye yerleşince benim de burayı ikinci vatanım olarak kabul etmem uzun zaman almadı. Şu an Miami’ye aktarmasız uçuş olmadığı için bir aktarmayla yaklaşık 13 saat uçuyorsunuz. Frankfurt aktarmalı olarak Miami’ye vardığımda saat öğlen iki. Miami ile ilk karşılaşmam yağmurla birlikte oldu.

“Ah, ah yine ayağımı sürtüp geldim, bende şans olsa…” diye hayıflanırken yaklaşık 20 dakika sonra açan güneş beni kendime getirdi. Ve o andan sonra kaldığım 10 gün boyunca öğrendim ki Miami’nin de İstanbul gibi havasına güven olmuyor…

ADALAR HAVASI

İlk durağım Key Biscane. Bu güzel adaya köprüler vasıtasıyla ulaşıyorsunuz. Okyanus kenarında bulunan büyük yerleşim siteleri, yemyeşil ağaçlan ve etrafta dolaşan sincaplarıyla meşhur olan ada, aynı zamanda Miami sosyetesinin tercih ettiği yerlerden biri. Florida’nm güneyinde bulunan bu küçük adada yaklaşık 13 bin kişi yaşıyor. Buraya yolunuz düşerse okyanus kenarını ziyaret etmeyi unutmamalısınız fakat ziyaretiniz sırasında güneşleneceğiniz bir plaj aramayın. Çünkü burası daha çok yerli halkın yaşadığı sitelere ait plajlarla dolu. Eğer hem eğlenmek hem de güneşin tadım çıkarmak istiyorsanız sahildeki Ritz Carlton Hotel’in barında bir şeyler içebilirsiniz. Bu arada barın işletme müdürlerinden biri Barış isimli Türk bir genç. Kendisi ile sohbet ettiğinizde bu ada hakkında çok fazla bilgi edinebilirsiniz. Barmenleri ise hazırladıkları kokteyllerle aklınızı başınızdan alacak benden söylemesi! Adada sabah kahvaltısı için uğramanız gereken yerlerden biri ise Artistan. Venezüelalı bir işletmeciye sahip mekanda sabahlan yumurtalı sandviçler başta olmak üzere birçok değişik tat deneyebilirsiniz. Eğer benim gibi bir suşi aşığıysanız oralara kadar gitmişken sakın Sushi Siam’da Dragon Roll’u denemeden dönmeyin. Fiyatları biraz pahalı olsa da buna değeceğine emin olabilirsiniz. Eğlence arıyorsanız çok fazla seçenek olmamasına rağmen Novecento isimli barı ziyaret edebilirsiniz. Genelde ada halkının takıldığı bu mekanda soğuk bir şeyler içmek sizi kendinize getirecek.

Adada ziyaret edebileceğiniz bir diğer mekan da Florida State Park.

Bu parka ücretle girebiliyorsunuz.

Fakat parkın içerisine girdiğinizde pişman olmayacağınıza eminim. Parkın sonundaki fener ise adeta adanın simgesi haline gelmiş. 1825’li yıllarda yapılan bu fenerin etrafında okyanusta yüzenleri görünce siz de kendinizi serin sulara bırakmak isteyeceksiniz.

miami sahil

SOUTH BEACH

‘Miami Vice’ dizisini izlediniz mi bilmem ama benim için Miami demek geçmişe geri dönüp, o diziyi hatırlamak demek. Tabii bir de meşhur South Beach demek. Buralara kadar gelmişken upuzun sahillere sahip, eğlencenin gece-gündüz hız kesmediği bir sahil kentini keşfe çıkın. Bizim sahilde ilk durağımız Nikki Beach. Burası dünyaca ünlü DJ’lerin partilerinin yapıldığı mekanlardan biri. Fakat gitmek için hafta içini değil özellikle pazar günü akşamüstü saaüerini seçmelisiniz. Kumsalın tam kıyısında olan mekanın ortasında bulunan havuzun etrafında hafta sonlan adım atacak yer kalmazken eğlence de tam gaz devam ediyor. Eğer hafta içi South Beach’e gidecekseniz, denize girmek için Nikki Beach’in hemen önündeki sahil boyunca uzanan plajlardan birini kullanabilirsiniz.

Sout Beach’in en popüler mekanlarının yer aldığı caddelerde gezerken oturacak bir yer arıyorsanız Versace’nin de gitmeyi çok sevdiği News Cafe’ye uğrayabilirsiniz. Atıştırmalık bir şeyler yemek, etrafı izlemek için oldukça ideal. Fiyatları için ise ne çok ucuz ne de çok pahalı denilebilir. Fakat genel olarak Miami’nin pahalı bir yer olduğu düşünülürse uğramak konusunda çok tereddüt etmemelisiniz.

Biraz değişiklik arıyorsanız İspanyol sokağını da mutlaka görmelisiniz. Bu sokakta harika deniz ürünleri yapan restoranlar bulunuyor. O kadar fazlalar ki seçmekte zorlansanız da içlerinden birini deneyebilirsiniz. Yemek saatinde kalabalıktan biraz beklemek zorunda kalsanız da pişman olmayacaksınız.

PEKİ YA EĞLENCE?

South Beach demek eğlence demek. ‘İstanbul’dan gelen biri olarak ne kadar farklı olabilir ki?’ mantığıyla gece hayatına giriş yapsak da burada eğlencenin tam anlamıyla sınırsız olduğunu gördük. Benim en beğendiğim mekanlar arasında Delano Hotel’in barı bulunuyor. Bu otel gündüzleri verdiği kumsal partileriyle de ünlü isimlerin tercihi. Gündüz otel müşterisi değilseniz kişi başı yaklaşık 400 dolar ödemeniz gerekiyor. Eğer para vermek istemiyorsanız gece gitmeyi tercih edin. Bar, gece 22.00’den sonra dolmaya başlıyor ve ortadaki havuzun sığ olan bölümüne konulan masalar oldukça şık bir görünüm yaratıyor. Güneşlenmek için koyulan yatakların üzerlerinde oturulabildiği gibi ayakta da eğlenebiliyorsunuz. İçki fiyadarı ise İstanbul’dakinden çok da farklı değil.

Delano Hotel’in hemen yanında yeni bir otel olan SLS’nin de barını ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Mekan hem görüntüsü hem de ortamıyla fark yaratıyor.

Miami’de de her yerde olduğu gibi eğlencenin tavan yaptığı kulüplere gitmeden önce barlarda birkaç kadeh bir şeyler içtikten sonra gece 01.00 gibi diğer mekanlara geçebilirsiniz. Bunlar arasında şu aralar en gözde olanı Live Night Club. Burası Fontainebleau Hotel’in içerisinde yer alıyor. Giderken en süslü kıyafetlerinizi giymenizi tavsiye ederim. Çünkü lobiden içeriye girdiğinizde Oscar törenine davetliymişsiniz gibi hissetmeniz normal olacak. Bir de buranın şöyle bir yanı var; rezervasyonunuz yoksa ya da bodyguard’ları tanımıyorsanız kurbanlık koyun gibi seçilmeyi beklemeniz. Kesinlikle ‘ben sıradayım, beni içeri al’ diye bir muamele yok. Bu durum kendinizi kötü hissetmenize neden olsa da bana sorarsanız sonuna kadar direnin. Çünkü içeriye girdiğinizde gerçekten buna değdiğini göreceksiniz.

EVERGLADE

Heyecan seviyorsanız işte size timsahlar! Bataklıkların arasında bir gezinti yapmak Miami’de adetten sayılıyor. Timsahlarıyla ünlü bu şehre gittiyseniz onları görmeden de dönmeyeceksiniz demektir. Fakat benim gibi çok büyük ümitlerle gitmeyin, bir ya da iki timsah görürseniz şanslı sayılırsınız.

AMERİKA’NIN VENEDİK’İ; FORT LAUDERDALE

Buralara kadar gelmişken biraz bunalıma girmeye ne dersiniz? Şaka yapmıyorum, Amerika’nın ya da dünyanın en zengin insanlarının evlerinin bulunduğu bu bölgeye küçük bir tekne turu yapabilirsiniz.

Ancak uzaktan görebildiğiniz bu evler sizi büyüleyecektir. Evlerin arasında yaptığınız bu turdan sonra neden buraya Amerika’nın Venedik’i dendiğini daha iyi anlayabilirsiniz.

DOWNTOWN; BR1CKELL

İlk baktığınızda bir iş merkezi gibi görünen bölgenin marinasım mudaka ziyaret etmelisiniz. Küçük hediyelik dükkanların yer aldığı bu bölgede* yemek yerseniz Amerika’nın ünlü zinciri Hooters’ı ziyaret edebilirsiniz. Özellikle güzel garson kızlarıyla nam salmış bu restoranda acılı tavuk yemeden dönmemelisiniz. Burada ayrıca Hard Rock Cafe’lerin en büyüğünden biri de yer almakta. Deniz kenarında yer alan bu mekanın barı da oldukça güzel bir manzaraya sahip.

ALIŞVERİŞ

Geldik en can alıcı bölüme; alışveriş. Amerika’ya giden her Türk gibi ben de yanıma yedek bir boş bavul almayı kendime bir borç bildim. Toplam iki bavul kabul eden bir havayolu ile uçmam da bundan oldu. Fakat gider gitmez doların artması benim bu isteğimi baltaladı ama dikkat edin baltaladı dedim, yani tamamen bitirmedi.

Miami’de alışveriş yapmak istiyorsanız size tavsiyem tabii ki outlet’ler olacak. Bu bölgedeki en önemli outlet’lerden biri ise Sawgrass. Oldukça büyük olan bu alışveriş merkezinde uğramanız gereken dükkanlar ise bana sorarsanız Coach, Tommy Hilfıger ve Ralph Lauren.

Çünkü bu üç markayı gerçekten çok uygun fiyata alabilirsiniz. Özellikle de outlet’lerin indirim dönemlerini yakalarsanız indirim üzerinden indirim hakkını da kazanırsınız.

Miami’deki en uygun alışveriş yerlerinden biri de Marshalls. Oldukça büyük bir mağazalar zinciri olan Marshalls’da her marka ürünü makul ücretlerle alabiliyorsunuz. Fakat oldukça karışık bir mağaza olduğu için zaman ayırmanız gerekiyor. Ayrıca Dress For Less de yine karıştırdığınızda bir şeyler bulabileceğiniz mağazalardan.

ORLANDO’YA UĞRAMADAN DÖNMEYİN

Miami yolculuğunuz ne kadar sürecek bilmiyorum ama eğer zamanınız varsa buralara kadar gelmişken Orlando’ya uğramadan dönmemelisiniz. Miami’den kiraladığımız arabayla yaklaşık 3.5 saat yolculuktan sonra Orlando’ya vardık. Otomobil kiraları Amerika’da oldukça uygun özellikle de havalimanından araç kiralarsanız çok daha avantajlı. Yollar ise geniş otobanlar şeklinde olduğu için korkmanıza gerek yok. Hız sınırına uyun yeter. Orlando’ya herkes eğlence parkları için geldiği için uygun fiyata otel de bulabilirsiniz. Biz Best Western Otel’de kaldık. Merkezi bir konumu var. Otel temizdi kahvaltısı da fena sayılmazdı.

EĞLENCENİN ADRESİ

Orlando’ya geldiğimiz ilk gün tabii ki Walt Disney World’iı ziyaret ettik. Burası Magic Kingdom Park, Epcot, Su Parkları, Disney Hollyvvood Stüdyoları ve Disney Blizzard Beach’ten oluşuyor. Bu parklara giriş ücreti ise günlük bilet aldığınızda kişi başı 105 dolar. Fakat biletler beş günlüğe kadar alınabiliyor ve tabii aldığınız gün sayısına göre ücret azalıyor. Ben Epcot parkını ziyaret ettim. Burada tüm dünya ülkelerinin maketleri yapılmış. Almanya’da bira içebiliyor, İtalya’da pizzanızı yiyebiliyorsunuz.

Farklı kültürlere ait farklı eğlencelerin yer aldığı parkın içerisinde gölde küçük teknelerle tura çıkmak mümkün. Orlando’da en sevdiğim ise Universal Stüdyoları oldu. İlk başta “Ben çocuk muyum ne yapacağım ki orada?” diye söylenip sabah saat 09.00’da girdiğim parktan akşam 18.00’de yaka paça çıkarmak zorunda kaldılar. Spiderman’den Transformers’a, Jurassic Park’tan Harry Potter’a birçok filmin stüdyosunun bulunduğu bu parkı sadece gezmekle kalmıyor her şeyi canlıymış gibi yaşıyorsunuz. Fakat çok kalabalık olduğu için girişte eğer zaman kaybetmek istemiyorsanız 145 dolar olan giriş ücretine 50 dolar ekleyerek hızlı geçiş de satın alabilirsiniz. Burada ne mi yaptım? Harry Potter’m sandalyesine binip, onunla gerçekten uçtum, Spider Man’in ağlarına takılıp, Buzul Çağı’na gittim.

Heyecan arıyorsanız mutlaka ziyaret etmelisiniz.

OUTLET ZAMANI

Orlando’nun en büyük outlet’lerinden biri olan Premium Outlet oldukça uygun fiyatlara sahip. Birçok markanın indirimli ürünlerini burada bulabilirsiniz. Özellikle BCBG markasının geçen sezonlarından kalma elbiselerine bakmadan geçmeyin. Nike, Adidas ve New Balance’ta da indirimli ürünler bulmak mümkün. Fakat sıkı durun bu outlgt’in en önemli yanı Amerika’daki tek Victoria Secret outlet’ine sahip olması. Sakın ‘aman ne kadar ucuz olabilir ki?’ demeyin çünkü İç çamaşırları ve hayran hayran baktığımız geceliklerin fiyatları 4 dolardan başlıyor ve en pahalı iç çamaşırını 10 dolara bulmak mümkün.

NE YENİR?

Orlando’da yemek için gittiğim yerler arasında Outback Steakhouse var. Burada mutlaka et yemelisiniz. Outback Special ya da Ribeye seçebilirsiniz. Yalnız Amerika’da yemekten önce ortaya konulan ekmek ve tereyağı alışkanlığına çok fazla kendinizi kaptırmayın. Çünkü ben ülkede hiç yemediğim kadar ekmek yedim. Orlando’da kaldığım İkinci gece ise gerçekten İnanılmaz bir deniz ürünleri ziyafeti çektim. Deniz ürünü seviyorsanız Red Lobster’ı kesinlikle tavsiye ediyorum. Ben İçerisinde ıstakoz, yengeç ve karides bulunan Ultimate Feast ısmarladım. Ismarladığım … » tabakla bir ordu doyardı Denemelisiniz!




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir