Üvey Annelerde Çocuk Eğitimi Sorunu

Üvey Annelerde Çocuk Eğitimi Sorunu

Toplumumuz nedense kaynanaya ve üvey anneye önyargılı bakar. Ancak üvey annelerin yükü ve sorumluluğu kaynanalardan daha fazladır. Kaynana geline küsüp selamı sabahı kesse de genç evlilerin geçimini fazla etkilemeyebilir. Hatta gelinin işine bile gelir. Üvey annenin böyle bir şansı yoktur. Öyle veya böyle üvey çocukla birlikte aynı evi paylaşmak, onun ihtiyaçlarını yerine getirmek ve eğitmek zorundadır.

Üvey Anneler

Sadece üvey anneler yoktur, üvey babalar da vardır. Neden üvey babalar değil de üvey anneler böylesine kötü bir şöhrete sahiptir? Çocuk edebiyatı üvey çocuklarını döven, aç bırakan, işkence eden üvey anne tipleriyle doludur. Masallarda, hikâyelerde ve filmlerde çocukların acımasız, kötü kalpli üvey annenin elinden çektiklerini okudukça ve izledikçe yüreğiniz burkulur, gözleriniz yaşarır. Her toplumda, az veya çok, üvey anneye karşı böyle olumsuz bir önyargı vardır.

Üvey anneye karşı takınılan bu soğuk tutumun sebebi tamamen psikolojiktir. İnsanlar, kocasını kaybeden çocuklu bir kadın evlendiği zaman çocuklarına sahip çıkacağını, onları üvey babaya ezdirmeyeceğini düşünürler. Bu bir dereceye kadar doğrudur. Çünkü anne gün boyu çocuklarıyla beraberdir, üvey baba işi sebebiyle gününü dışarıda geçirir. Akşam eve geldiğinde eşi tarafından iyi karşılanır, karnı doyarsa fazla problem çıkarmaz.

Üvey anne için durum farklıdır. Çocuklu bir erkekle evlenmeye karar veren kadın, ister kız olsun ister dul olsun çok fark etmez, daha baştan işinin zor olduğunu bilir. Babayı sevdiği ve çocuklara kanı ısındığı için bütün zorluklara katlanmaya, çocuklara iyi bir anne, babaya iyi bir eş olmaya niyetlidir. Ancak iyi niyet her zaman yeterli değildir. Çünkü doğurup büyütmediği, huyunu suyunu bilmediği, yabancı çocuklarla karşı karşıyadır.

Üvey çocuklar ya annelerini kaybetmişlerdir ya da boşanma sonucu anneden ayrı düşmüşlerdir. Her iki durumda da tedirgin ve güvensizdirler. Üvey anne, öz annenin bıraktığı yerden görevi sürdürmek zorundadır. İşe iyi dileklerle başlar. Çocuklara annelerinin yokluğunu hissettirmemek için kolları sıvar. Bunda acıma duygusu kadar kocasını memnun etmek isteğinin de payı vardır.

ilk günlerde üvey anne sabırlı olmaya, kızmamaya çalışır. Çocukları yedirir, içirir, giydirir, onları sevindirecek işler yapar. Ancak çocuklardan beklediği yakınlaşmayı bulamaz. İçi burkulsa da belli etmez. Söz dinlemeyişlerine, yaramazlıklarına, dağınıklıklarına sabırla katlanır. Önceleri nazikçe ikaz eder, sorumluluklarını hatırlatır. Yine aldırmadıklarını görünce içinden ceza vermek gelir, ama vazgeçer. Yanlış bir şey yapmak korkusuyla öfkesini içine atar. Ancak o da bir insandır ve her insan gibi onun da bir katlanma sınırı vardır. Küçük uyarılarda bile çocukların baş kaldırmaları üvey anneyi sertleşmeye zorlar. “Eğer böyle davranmaya devam ederseniz size ceza vermek zorunda kalacağım!” der. Çocuklar zaten böyle bir çatışmaya hazırdır, genellikle büyük çocuk beklenen karşılığı verir: “Sen bize karışamazsın, sen bizim annemiz değilsin! Bize yaptıklarını babama söyleyeyim de gör!” Bu sözler karşısında üvey annenin bütün iyi niyetleri söner.

Çocukların üvey anneyi babaya şikayet etmeleri, ağlayıp sızlanarak duygu sömürüsü yapmaları, babayı taraflı olmaya zorlar. Üvey anneye çocuklarına karşı iyi davranması için baskı yapar. Babanın işe karışması ile üvey annenin işi daha da zorlaşır, iyi niyetinin karşılığını alamadığı için sitem eder: “Ne yapsam senin çocuklarına yaranamıyorum, onlarla baş edemiyorum!” der. işte üvey annenin kötü şöhreti bu noktadan sonra başlar.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir