Yapay bulutlar küresel ısınmayı durduracak

Yapay bulutlar küresel ısınmayı durduracak

TÜRKİYE, 2019’a çevre açısından iyi bir giriş yaptı. Alışveriş poşetleri paralı (kullanımı caydırıcı) oldu. Fakat marketler dışında hemen her mağaza, müşteri kaybetme korkusuyla naylon poşetleri parasız vermeye devam ediyor. Biz bu konuyu yetkililere bırakıp dış dünyaya bakalım.

İngiliz yayın kuruluşu BBC’de yer alan bir haberde, yapay bulutların, küresel ısınmayı durduracağı, hatta gerileteceği ileri sürüldü. Orta yaş üzeri okurlarımız 1991 yılının haziran ayındaki doğa felaketini hatırlayacaklardır. Filipinler’deki Pinatubo yanardağı öyle bir patlamıştı ki, beyaz külleri dünya yüzeyinin on kilometre yukarısında yer alan stratosfere kadar yükselmişti. 20’nci yüzyılın en büyük ikinci yanardağ patlamasıydı bu. Tahmini 15-17 milyon ton volkanik materyal, dünyayı kaplamıştı. Bu olayı takip eden 15 ay boyunca bilim adamları bir sürprizle kar-! şılaştılar. Dünyayı kaplayan bu kül bulutu, güneşe karşı bir şemsiye rolü üstlenmiş, güneş ışınlarını uzaya geri yansıtmış, küresel olarak sıcaklığın ortalama 0.6 derece düşmesine neden olmuştu. Acaba biz de yapay beyaz bulutlar üreterek küresel ısınmayı durdurup geriletebilir miydik?

Fosil yakıtların yerine yenilenebilir enerji kullanırsak bu işi kolaylıkla başarabiliriz. Ama fosil yakıtlardan çıkan gazların yarıya indirilmesi en az 12 yıl, tamamen sıfırlanması ise 32 yıl alacak. Yapay bulutlarla bu süreyi oldukça kısaltabileceğiz. Beyaz rengin güneş ışınlarını yansıttığını ortaokul fizik derslerinden ‘ biliyoruz. Onun için yaz aylarında beyaz giyiniyoruz. Dünyamız da aynı şekilde davranıyor. Kutuplardaki buzullar, kutup bölgelerine gelen güneş ışığının yüzde 90’mı geri yansıtıyor. Ama dünyamızın her yeri beyaz değil. Yapay olarak üretilecek beyaz bulutlar, küresel ısınmaya çare olabilir.

Bu fikrin öncülerinden Edinburgh Üniversitesi bilim insanı Stcphen Şalter, “Gökyüzüne saniyede on metreküp deniz tuzu püskürtebilirsek, şimdiye kadar atmosfere verdiğimiz zararı telafi edebiliriz. Bunun da her yıl maliyeti 100-200 milyon dolar olur” diyor. Son derece mantıklı ve ucuza mal olacak bir öneri. Gülmeyin ama bir başka öneri de Peru’dan geldi: Dağları beyaza boyamak…

AÇLIĞA ÇÖZÜM: HOLLANDA TARZI TARIM

Nüfus artarken yiyeceğe olan talep de artıyor. 2050 yılında dünya nüfusu 9.6 milyar olacak. Geleneksel tarımla bu sorunu çözmemizin mümkün olmadığı anlaşıldı. Hollanda’nın son zamanlarda dünyanın en büyük ikinci sebze ihracatçısı haline geldiğini tahmin eder miydiniz? 41 bin 500 kilometrekarelik (Türkiye’nin 19’da biri), 17 milyon nüfuslu bir ülke, yılda 6 milyar euro’luk sebze ihraç ediyor. Hollanda’dan bütün dünyayı doyurması beklenmiyor. Ama tarım yöntemleri, bütün dünyaya örnek olacak nitelikte. Çünkü Hollanda tarımı, toprağa, güneşe, suya ve haşere ilaçlarına bağımlı değil. Buna “hidroponik” yöntemi (toprak kullanmadan su içinde mineral besinlerle bitki yetiştirme yöntemi) deniyor. Uluslararası gözlemciler, Hollanda’nın, dünyanın en gelişmiş besin endüstrisine sahip ülke olduğu konusunda fikir birliği içinde. Hollanda, İkinci Dünya Savaşı’nda çok büyük zarar gördü. Hem şiddetli geçen kış hem de Alman işgali, 20 bin kişinin açlıktan ölmesine neden oldu. Böyle bir felaketi tekrar yaşamak istemeyen Hollanda, tarımını seralara kaydırdı. Günümüzde ülkenin ekilebilir arazisinin yüzde 80’i “cam” altında. Bir metrekarelik alandan 70 kilo domates elde edebiliyorlar. Bu rakam, Ispanya’nın açık alan tarımında elde ettiği domates miktarının tam on katı. Üstelik sekiz kat daha az su tüketerek. Hiç de haşere ilacı kullanmıyorlar. Ayrıca Hollanda’da hiç kimse boş durmuyor. Öğrenciler bile yaz tatillerini ürün toplamakla geçiriyor. Bütün dünya Hollanda tarzı tarımı kullansaydı, açlık tamamen önlenebileceği gibi, 15-20 milyar insanı doyuracak bir üretim yapılabilirdi. Şimdiki dünya nüfusunun üç katı.

ELEKTRİKLİ ARAÇ ŞAMPİYONU: NORVEÇ

Gelcccğin araçları elektrikli olacaksa, Norveç, şampiyonluğu hiç bir ülkeye bırakmayacak. Başkent Oslo’da sokaklarda en çok görülen marka Tesla. Amerikan elektrikli otomobil üreticisi Tesla geçen yıl, Norveç’e 8 bin 600 elektrikli otomobil gönderdi. Başta Tesla, Volksvvagen eGolf ve Nissan Leaf olmak üzere diğer elektrikli otomobil markaları, ülkede yeni otomobil satışlarının yüzde 30’unu oluşturdu. Norveç’te halen yollarda iki milyon araç var. Yüzde 10’u elektrikli otomobil. Almanya’da da elektrikli otomobil satışlarında yüzde 43’lük rekor bir artış gözlendi. Ama elektrikli otomobillerin genel araç içindeki payı sadece yüzde 1. Norveçlilerin elektrikli araçlara yönelmesinin en büyük sebebi, hükümetin akaryakıtlı araçlara çok yüksek vergiler koymuş olması. Ayrıca elektrikli Volkswagen eGolf, akaryakıtlı otomobillerden çok daha ucuza satılıyor. Elektrikli araç sahibi bir Norveçli, satış vergisi, katma değer vergisi, yıllık yol vergisi ödemiyor. Paralı yollarda, park yerlerinde, feribotlarda ücretlerin yarısını ödüyor. Otobüs yollarına girebiliyor. Yine de performans, güç, hız isteyenler, benzinli/mazotlu otomobilleri tercih ediyor. Ama bunlar artık gereksiz birer lüks haline geldi. Norveç yollarında hız sınırını aşın bakalım ne oluyor?

TÜBİNGEN, ATIKTA “İLK” OLACAK

Bir kentin belediye başkanı Yeşil Parti’den olur da, çevre için en sert önlemleri almaz mı? Almanya’nın güneybatısında bir kent olan Tiibingen, yiyecek içecekle ilgili her tür ambalaj, tek kullanımlık aksesuar ve malzemeyi ağır bir şekilde vergilendirmeyi planlıyor. Böylece çevre koruma konusunda dünyada bir “ilk” olacaklar. Bu, ne anlama geliyor? Artık elinizde bir karton bardak kahve ile işe gidemeyeceksiniz. Tek kullanımlık atılabilir bardak için kahve kadar vergi ödeyeceksiniz. Vergi ödemek istemiyorsanız, kendi cam bardağınızı kullanın. Ya da bir pizza sipariş ettiniz. Kutusuna pizza kadar vergi vereceksiniz. Ya da pizzanızı kendi yaptığınız kutuda taşıyacaksınız. Bu ve buna benzer “kullan-at” malzemelerindeki ağır vergi, tüketiciyi, bu tür gıda maddelerini kendi imkanlarıyla taşımaya zorlayacak. Karton kutular, kağıt bardaklar ve diğer ambalaj malzemeleri elbette ki geri dönüşüme girecek. Ama bu bile, belediyeler için ağır bir yük. Tübingen’i, böyle bir önlem almaya zorlayan sebep, atık toplaması ve yönetimi maliyetlerinin geçen yıl ekstra 50 bin euro artmış olması. Aslında Avrupa Birliği, elini çabuk tutmuş ve tek kullanımlık plastikleri yasaklamıştı. Ama Tübingen belediyesi, birkaç adım daha ileri gitti. Unutmayın, plastiklerin doğada çözünme süresi 450 yıl.

PİPET SORUNUNA KORE ÇÖZÜMÜ

Uzakdoğu’da “boba çayı” sevilen sıcak bir içecektir. 1980’ler-de Tayvan’da popüler olan bu içecekte sütle karıştırılmış birkaç tür çay bulunur. İçine ayrıca manyok kökünden çıkarılmış bir nişasta olan yarı saydam tapyoka topları konur. Bardakla içilir ama pipetle (kamışla) içmek daha havalıdır. Buradaki sorun, pipeti bir kez kullanıp atmaktır. Pek çok ülkenin yasaklamaya çalıştığı pipetler sorununa Güney Kore’den çözüm geldi. Pipetler, pirinçten yapılıyor. Kullanıldıktan sonra yeniyor. Pipetler için dört alternatif var. Plastik olanları çok ucuzdur bunun için kafe-lerde sizden para alınmaz. Paslanmaz çelik olanları vardır. Tanesi 5 dolardır. Sadece evinizde kullanabilirsiniz. Silikon tabanlı olanlarının 6’lık paketi 11 dolardır. Kafeler bunları da kullanmazlar. Ya da bambu olanları vardır. 8’lik paketi 15 dolar civarındadır. Paslanmaz çelik olan pipetler dışında her çeşidi, çevre için yüktür. Silikon tabanlı ve bambu pipetler, tekrar kullanılabilir olsa da… Dolayısıyla en iyi çözüm “yenebilir” olanlarıdır. Fakat soğuk içeceğinizi beş dakika içinde bitirmelisiniz. Aksi halde pirinç pipetiniz eriyip dağılabilir. İçeceğiniz sıcaksa bu süre daha da kısa olur. Bu durum, kafe sahiplerinin de hoşuna gider. Müşteri içeceğini bir an önce içip gitmeli, yerini yeni müşterilere bırakmalıdır.

ALEV RÎGEL




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir