Lahananın Faydaları ve Zararları

Lahananın Faydaları ve Zararları

Beyaz lahananın faydaları ve zararları, kırmızı lahananın faydaları ve zararları, lahananın faydaları nelerdir, lahananın faydası, kara lahana faydaları ve zararları, lahana suyunun faydaları ve zararları, lahana fayda ve zararları, kara lahananın faydaları ve zararları.

LAHANA VE İNDOLLER

FASULYE GİBİ LAHANANIN DA ŞÖHRETİ PEK İYİ DEĞİLDİR. BİR İNGİLİZ YEMEK ELEŞTİRmeni bir keresinde “iflas etmiş bir Finli gemi tüccarından alman ve buharda pişirilmiş kaim gazete kâğıdının gaz sobası üzerinde ısıtıldığında haşlanmış lahanaya kıyasla enfes bir lezzete sahip olduğunu” öne sürmüştü. Kalın gazete kâğıdını hiç tatmadım, ne buharda ne de başka bir şekilde pişirilenini. Ama bana kalırsa lahanayı tercih ederim. Bence hepimizin biraz daha fazla indol-3-karbinole ihtiyacımız var.

İnsan vücudu, kendisini istenmeyen kimyasallara karşı korumak için geliştirdiği çeşitli savunma mekanizmalarıyla muhteşem bir makinedir. Bu davetsiz misafirleri daha az zararlı maddelere dönüştüren ya da onlara yapışıp idrara karışarak yok olmalarını sağlayan çeşitli enzimler vardır. Hücrenin yüzeyindeki alıcılar tehlike sinyali veren yabancı bir maddenin varlığı söz konusu olup harekete geçtiğinde bu koruyucu enzimler hücrenin gen makinesi tarafından hızla üretilirler. 1950’li yıllarda araştırmacılar kansere neden olan maddelerin koruyucu enzimlerin salgılanmasını tetiklediğini ama ne yazık ki pek çok vakada enzimlerin kanserojen maddeleri tümüyle devre dışı bırakmayı başaramadığını fark etti. Yine de bazı deney hayvanlarının diğerlerine göre daha başarılı olduğu açıktı. Anlaşılan bunların daha etkili enzim üretim sistemleri vardı, insanlarda da aynı şey geçerlidir. Her sigara içen akciğer kanserine yakalanmaz. Neden? Şanslı olanlar daha mı çok koruyucu enzim üretir? Öyleyse bu özelliği geliştirebilir miyiz?

Lahananın Faydaları ve Zararları

Araştırmacılar, farelerin kanserojene maruz bırakıldığında ikinci bir kanserojenin etkilerine karşı daha dirençli olduğunu ortaya koyduğunda bir ipucu bulunmuştu. Hücrelerinin ilk saldırgana karşı sentezleyerek oluşturduğu enzimler tarafından korunuyorlardı. Bir kanserojene maruz kalmak, kendimizi diğer kanserojenlere karşı korumak için kullanabileceğimiz bir yöntem değil tabii ki. Peki ya kansere neden olan ajanlarla kimyasal benzerlik gösteren ancak tehlikeli olmayan başka maddeler varsa? Hücreleri kandırıp koruyucu enzim salgılamak için harekete geçiremezler mi? 1960’larda bunun gerçekten bir olasılık olduğu açıkça ortaya konmaya başladı. Brokoli, karnabahar ve Brüksel lahanası gibi haç yapraklı (yaprakları haç biçiminde olduğu için böyle adlandırılırlar) diğer sebzelerle birlikte lahananın içindeki kimyasalların da koruyucu enzimlerin üretilmesini tetiklediği bulundu. Daha sonra araştırmacılar meme kanserine karşı savaştaki başarısından dolayı dikkat çeken tekbir bileşen üzerinde yoğunlaştı: İndol-3-karbinol.

Buradaki bağlantı, tümörü destekleyen kadınlık hormonu östrojen üzerinden kurulur. Östrojen ile meme kanseri arasındaki ilişki, kabul etmek gerekir ki basit bir ilişki değildir. Laboratuar deneyleri vücuttaki birçok kimsayal gibi öst-rojenin de üretildikten sonra çeşitli reaksiyonlara girdiğini göstermiştir. Bu reaksiyonların toplamına verilen isim olan metabolizmalar iki farklı rota izleyebilir. Bir tanesi meme doku hücrelerinin düzensiz çoğalmasının tetiklenmesinden sorumlu olan 16-hidroksi-östron üretir. Ya da östrojen, görece daha durağan bir bileşen olan 2- hidroksi-östrona dönüştürülür. Her iki dönüşüm de belli başlı enzimler tarafından yürütülür, bu enzimlerin hangi seviyede üretileceği çeşitli faktörler tarafından belirlenir. Burada devreye indol-3-karbinol girer. Östrojeni güvenli yola sokan, yani daha az meme dokusunun kötü huylu 16 hidroksi-östrona maruz kalmasmı sağlayan koruyucu enzimleri harekete geçirir.

Bu çok ilginç bir süreçtir ama aynı zamanda birçoğumuz için de oldukça anlaşılmazdır. O kadar anlaşılmaz ki mutfağa koşup lahana haşlamaya başlamamız için yeterince ikna edici değil. Ama bekleyin. Farelere indol-3-karbinol verildiğinde daha az meme tümörü geliştiriyorlar. Araştırmacıların kadınlara her gün 400 miligramlık indol-3-karbinol kapsüller (ortalama büyüklükteki bir lahananın hemen hemen yansına eşdeğer) yutturduğunu ve bunun östrojenin meta-bolize olma şeklini gerçekten değiştirdiğine karar verdiklerini öğrendiğimizde bizim için her şey daha ilginç bir hal alır. İki hafta içinde iyi huylu olan 2-hid-roksi-östron seviyesi yükseldi. Bu, meme kanserinin çok az görüldüğü maraton koşucularının seviyeleriyle rekabet edecek düzeydeydi.

Hapları yutanların başlarına gelen buydu. Peki ya lahananın kendisini yersek ne olur? Bazı İsrailli araştırmacılar sayesinde bu sorumuza bir yamt alabiliyoruz. Bir kibbutzta yaşayan 80 kadın haç yapraklı bitkiler bakımından zengin bir beslenme şekli sürdürüp test edilmek üzere idrarlarını vermeyi kabul etti. İdrarlarında 2-hidroksi-östron oranı 16-hidroksi-östrona göre artış gösterdi ve bu, meme kanserine karşı korundukları anlamına geliyordu. Bu kadınları birkaç yıl daha izleyip meme kanserine yakalanma oranlarının gerçekten düşüp düşmediğini görmek ilginç olurdu. Bunun olma şansı yüksek, en azından Almanya ve Polonya için geçerli olan bazı ilginç epidemiyolojik kanıtları değerlendirirsek.

Eski Doğu Almanya’daki meme kanseri oranları Batı Almanya’ya göre belirgin bir şekilde düşüktür. Ancak birleşmeden sonra hastalığın seyri daha eşit hale gelmiştir. İki ülke arasında yaşam tarzı bakımından pek çok farklılıklar olmasına rağmen Doğu Almanya’da lahana tüketiminin daha yüksek olması dikkate değer görünüyor. Illinois Üniversitesinde yürütülen ve Birleşik Devletler’e taşman Polonyalı kadınlarda neden Polonya’daki kadınlara oranla daha yüksek meme kanseri vakası görüldüğünü araştıran yeni bir çalışmanın ışığında her şey anlam kazanır. Lahana, Polonya’nın başlıca besinidir ama Polonya kökenli Amerikalılar arasında daha az popülerdir. Araştırmacılar bunun bir etken olup olmadığını merak etti. Bu nedenle insanlardan alınan meme kanserli hücreleri test tüplerine koyup östrojenle harekete geçirdiler ve lahana özütü eklediler. Lahanayla işleme tabi tutulan hücreler daha yavaş büyüdü. Ve gerçekçi olmayan miktarlarda lahana özütü söz konusu değildi, sebzenin normal miktarda yenmesiyle elde edilebilecek bir doz katıldı. Her şeyden öte deneyler lahananın etkisinin yalnızca indol-3-karbinole bağlı olmadığını gösteriyordu. Lahana suyunda östrojen karşıtı başka bileşenler de bulundu.

Mutfağa yönelmeye hazırlanıyor olabilirsiniz. Özellikle de lahananın kemikleri güçlendirmedeki rolüyle dikkat çeken K vitamini bakımından da zengin olduğunu öğrendikten sonra. Hemşireler Sağlık Çalışması, sebze yiyerek makul ya da yüksek miktarda K vitamini alanların yüzde 30 daha az kalça kırığı riskiyle karşı karşıya olduğunu ortaya çıkardı. Hâlâ ikna olmadımz mı? Düzenli olarak lahana yiyenler arasında kolon kanseri riskinin daha düşük olduğunu gösteren epidemiyolojik çalışmalar olduğu gerçeğini göz önünde bulundurun.

Lahanayı pişirmenin bir püf noktası var. Suda haşlamayın! Kokulu sülfür bileşenleri bu şekilde açığa çıkartırsınız. Lahanayla ilgili genel geçer bir kural vardır: Ne kadar çok pişirirseniz o kadar kötü koku yayar. Doğranmış lahanayı çok az zeytinyağıyla tavada çevirerek kahverengi oluna dek sote edin, sonra kendi suyunda birkaç dakika pişirin. Biraz tuz, karabiber ve bir tutam şeker ekleyin. Ardından da taze haşlanmış ince noodle’ın içine karıştırın. Bundan daha iyi bir lezzet yoktur! Buharda pişmiş Fin gazete kâğıdından çok daha iyi olacağı kesin.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir