Anneden Ayrılmanın Çocuk Üzerinde Etkileri
Bebek daha ilk günden itibaren annenin sıcaklığına sesine, tutuşuna, yani annenin her şeyine büyük ölçüde duyar-lıdır ve muhtaçtır.
Çocuğun anneden ayrılması şiddetli bir ayrılık kaygısı (maternal separation anxiety) doğurur. Bu da çocukta güvensizlik, düşmanlık duyguları geliştirerek kişilik gelişimini etkiler. Psikolog Bowlby’nin araştırmalarına göre suçlu yetişkinlerin çoğunda ilk çocukluk yıllarında anneden ayrılma, anneden koparılma vardır.
Okul öncesi dönemde anneden ayrılan çocuklarda çocukluk depresyonları olduğu bilinmektedir. Sürekli ağlayan, yemeyen içmeyen, her şeyi protesto eden çocukta anne yoksunluğu daha uzun sürerse içine kapanmaya başlar. En iyi kurumlarda bile bakılırsa teke tek, devamlı bakımın yerini hiçbir şey tutamamaktadır. İçine kapanan çocukta bir süre sonra çocukluk şizofrenisi belirtileri başlayabilir.
Fransız psikolog Dr. Spitz, annesi cezaevinde olan 6-12 aylık 129 bebek üzerinde yaptığı araştırmada şu ilginç bulgulara ulaşmış:
- Bir ay müddetle anneden ayrı kalan bebekler, devamlı mızmızlanıyor, yanma yaklaşan ve kendisine ilgi gösteren her kadına sarılıyor, bırakmak istemiyor.
- Eğer bebek bu dönemde annenin yerini alacak bir kadınla karşılaşırsa ona alışıyor fazla ruhsal çöküntü yaşamıyor. Bu kadın bebeğe süt veren ve onu seven biri ise bebek ona daha kolay alışıyor ve bağlanıyor. Araplarda sütanne geleneği çok yaygındır. Peygamber Efendimiz de 5 yaşma kadar bir sütanneye emanet edilmişti.
- Anneden ayrı kalış süresi iki ayı geçtiğinde bebeğin davranışları farklılaşmaya başlıyor. Artık kendisine yaklaşan kadınlara ilgi duymuyor, yabancılardan kaçıyor. Yanma yaklaştığınız zaman korku belirtileri gösteriyor, ümitsizce ağlıyor. Yatıştırmak ve memnun etmek zorlaşıyor.
- Sevgi sözcüklerine ve sevgi dokunuşlarına olumlu cevap vermiyor.
- iştahı azalıyor, kilo kaybetmeye başlıyor.
- Anneden ayrı kalış üç ayı geçince bebek adeta şuurlu bir “yas tutma” dönemine giriyor ve derin bir sessizliğe gömülüyor.
- Kendisine yakınlık gösteren kadınlara ilgi duymadığı gibi, yabancılardan da kaçmıyor.
- Ağlayıp sızlanmıyor.
- Dış dünyaya pencerelerini kapatıyor, kendi iç dünyasına çekiliyor.
- Beslenmesi ve uykusu düzeni bozuluyor.
- “Uykuda yürür” gibi yürüyor.
- Dikkati çabuk dağılıyor, sık kaza yapıyor.
- Vücut direnci düşüyor, yaraları geç iyileşiyor.
- Dördüncü aydan sonra durumu daha da ağırlaşıyor. Yüz ifadesi donuklaşıyor, benzi soluyor.
- Gözlerini sabit bir noktaya dikmiş olarak saatlerce oturuyor.
- Geceleri kâbuslar görüyor, çığlık atarak uyanıyor. Yardıma gelenlere cevap vermiyor.
- Boğuk ve bağırma şeklinde ağlıyor.
Bu araştırma bize çocuk ruh sağlığında ve kişilik gelişiminde anne-çocuk beraberliğinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Anne şefkatinden ve sevgisinden mahrum yetişen çocuklar ruhsal yönden geri kalmakta, güven ve bağlanma duygulan gelişmemektedir. Atalarımız bu gerçeği “Anasız kuzu melemez” sözüyle çok güzel ifade etmişler.
Bu çocuklar büyüdükleri zaman büyük ihtimalle sosyalleşme sorunu yaşayan, toplum dışı davranan, otoriteye düşman bireyler olacaklardır.
Annesi cezaevinde olan bir çocuğun yaşamına çok kişinin girmesi ruh sağlığına zarar vermektedir. Grup bakımı verilen yuva ve kreş gibi kurumlarda sürekli bakıcı değiştiği için çocuklarda bağlanma ve güven duygusu gelişmemekte; bu da depresyona yol açmaktadır. Doğumu takip eden 3 yıl boyunca anne yerine geçecek kişinin devamlı aynı olması çok önemlidir. Eğer bu sağlanamıyorsasa çocuk, cezaevinde de olsa annesi ile büyümelidir.