Evlilik Kararı Almadaki Kriterler Nedir?

Evlilik Kararı Almadaki Kriterler Nedir?

EVLİLİK KARARI ALMADAKİ KRİTERLER NE?

Kız çocukları genelde peri masallarıyla büyütülüyor. O masallardaki prensesler hep beyaz atlı prensini bekliyor. Bugünün beyaz adı prensinin özellikleri ise günceli yakalıyor. Eğitimli, kültürlü, sosyoekonomik olarak iyi durumda, beyaz at yerine arabası olan, anlayışlı, karşısındaki kişiyi dinleyen biri… Fakat ideal erkeği ya da kadını oluşturduğunuz zaman onu bir kalıba sokuyorsunuz.

Bu kalıptan yola çıkıldığında, arayışa geçildiğinde de kişi yalnızlaşmaya başlıyor.

O değil, bu değil diyor. Böylece yalnızlık artıyor ve seçmekte zorlanıyor.

iliski

EŞ SEÇİMİNDEKİ BEKLENTİLER YAŞ GRUPLARINA GÖRE DEĞİŞİYOR MU?

Türkiye koşullarında bu farklılık gösteriyor. Batıya geldiğinizde 18-20 yaş erkenken, doğuda 20’li yaşlara girmek geç kalmanın işareti oluyor. Ergenliği atlatmış, genç kızlığa adım atmış, biraz da geleneksel aile yapısı içinde yetişmiş bir kız düşünün. Burada aile, en çok da baba tedirgin oluyor. Çünkü genç kız bir erkekle tanışacak, hayatına bir sevgili girecek. Babada “Ya onu kaybedersem” korkusu oluşuyor. Bu yüzden de kızının duygularına ket vuruyor. “Aman kızım erkeklerle konuşma, yapma, etme” diyor. Geleneksel Türk aile yapısına dahil olan ebeveynlerin belki de yüzde 60’ı bu şekilde davranıyor. Kız ise bir ilişki kurarken tedirgin oluyor. “Bir erkeği hayatıma sokacağım ama babamla nasıl tanıştıracağım?” sorusu akimı kemiriyor. Çünkü kız ayıp ve yasaklarla büyütülürken, erkek çocuklar daha özgür yetiştiriliyor. Onların “ben” değeri yükselirken, genç kızlar bastırılıyor. Ve bu genç kızdan ilerleyen yıllarda birini seçip evlenmesi isteniyor. Oysa ebeveynlerin kadife bir el gibi davranması önem taşıyor. Çocuğunu ne çok sıkması ne de gevşek bırakmaması gerekiyor. Ona her zaman “Biz senin yarımdayız” mesajmm verilmesi önem taşıyor. Bu sağlıklı aileler ve nesillerin yetişmesi için atüan ilk adım oluyor.

TÜRLERİNE GÖRE ÇİFTLER

İsviçre’deki Cenevre Üniversitesi’nde görevli Sosyoloji Profesörü Jean Kellerhals’ın yaptığı Avrupa’nın en kapsamlı kadın-erkek araştırmasına göre beş farklı ilişki türü bulunuyor. Psikolog Özen, Prof. Kellerhals’m çalışmasında belirtilen çiftleri, özellilderini ve Türk toplumundaki yansımalarını şöyle anlatıyor:

Bağımsız çiftler

Bu gruptaki çiftlerin ayrı arkadaş grupları var. Ama onlar için ortak alan birbirlerine bir şey katabildikleri anlar… Çünkü orada karşılıklı bir etkileşim oluşuyor. İlişkiyi iki kümenin iç içe geçip, bir noktada kesiştiği bir alan olarak belirlemek gerekirse, bu ilişkinin kesişim kümesi yani ortak alanı dar, bireysel alanı geniş. Bağımsız çiftlerin görülme oranı Avrupa’da yüzde 29, başarı oranı ise yüzde 20. İncelendiği zaman bu tür ilişkilerin pek de başarılı olmadığı görülüyor. İlişki terapistleri çiftlere her zaman ortak alanı dar tutup, özel hayatmızı ihmal etmeyin önerisinde bulunuyor. Ancak bu tür ilişkide ortak alanın aslmda olmadığı görülüyor.

Bağımsız çiftlerin üişkisinin bir başka özelliği de çocuğun bu ilişkide yer almaması. Çünkü bu çiftler için çocuk bağlılık anlamına geliyor. Her iki tarafın da bir gün çekip gitmek istemesi halinde çocuk ortada kalabiliyor. Öte yandan bu araştırmanın sonuçlarına göre çocuk sahibi olmak bağımsız çifderin evliliklerini sonlandıracak unsur olarak tanımlanıyor.

Paralel çiftler

Günümüzde bu tür çifdere çok fazla rasdanıyor. Özellikle erken yaşta bir nevi görücü usulü ile evlenmiş, zamanla paylaşımları azalmış çiftler bu gruba örnek olabiliyor. Kadm maddi güçlükler ya da zorluk yaşamamak nedeniyle kocaya bağımlı kalıyor. Bu tür çifderin görülme oranı yüzde 17 iken ilişkideki başarı oranı yüzde 40’lara düşüyor. Paralel çiftlerde kadmm görevi çocuklara bakıp, ev işlerini yapmakla sınırlıyken, erkekten de maddi kazanç bekleniyor. Çifder aynı evi paylaşsa da birbirlerinden tamamen kopmuş oluyor. Bu ilişkide aldatma çok sık görülüyor. Çünkü yatak odasmda bir paylaşım ya da cinsel ilişki kalmıyor. Ev yalnızca ortak yaşam alanı haline geliyor. Kadm evliliği maddi nedenlerle sürdürüyor. Türkiye koşullarında bunlar var. Örneğin eşinin kendinden başka, birlikte olduğu bir sevgilisi olduğunu bile bile evliliğini sürdüren kadınlara şahit oluyoruz.

Birbirini tamamlayan çiftler

Bu çifder bir elmanın iki yarısı gibi. İdeal bir çiftte bulunması gereken tüm özelliklere sahip olan partnerler her açıdan birbirlerini tamamlıyor. Birbirlerini dinliyor, anlıyor, destekliyor, partnerlerine anlaşıldıklarını hissettiriyor. Avrupa’daki görülme oranı yüzde 24 iken, başarı oranı yüzde 100’e ulaşıyor. Her birliktelikte ilişkiyi güçlü tutan unsurlar öne çıkıyor. Birbirini tamamlayan çifderde de bunlar açıkça görülüyor. Yalcınlık, çatışmayı yönetmek ve anlaşabilmek muduluğun formülünü oluşturuyor.

Yapışık çiftler

Bu çifderin ortak alanı diğerlerine göre çok daha geniş. Arkadaş çevreleri sınırlı, insanlardan soyudanmış bu çift kendi içinde yaşıyor. Evde daha fazla zaman geçiriyor. Bağımlılık üst noktalara çıkıyor. Bu da 0-2 yaş arasındaki anne-çocuk ilişkisinden kaynaklanıyor. Biz kendimize nasıl davranıldığını bilmiyoruz ama ebeveynlerin yaptıkları eşe karşı davranışı etkiliyor. Annesi üzerine düşmüş, kendi başma bir şey yapmasma izin verilmemiş kişiler yetişkinlikte bu kez eşlerine sarılmaya başlıyor. “Ben sensiz yaşayamam, sana muhtacım, gitme” gibi söylemleri oluyor. Burada yapışık çift unsuru hem birbirinden ayrılamıyor hem de iç içe geçmiş durumda. Avrupa’da görülme oranı 15, başarı oranı ise yüzde 60.

Çünkü partnerler birbirlerini idare ediyor. Türkiye’de oranın daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Çünkü ülkemizde anneler çocuklarına daha da düşkün.

Geleneksel çift

Bu gruba çok aşinayız. Geleneksel çiftte, bağımsızın tam tersi bir ilişki görülüyor. Bireysel zevklerin gelişmediği geleneksel çiftlerde kadın ve erkeğin farklı rolleri var. Kadm çocukların bakımı, ev işlerini üsdenirken, erkek maddi kazanç sağlamakla yükümlü oluyor. Birbirine benziyor gibi görünse de bu ilişki yapısı paralel çifderden farklı. Arkadaş sayısının az olduğu geleneksel çifder için çocuk hayatın olmazsa olmazı. Çünkü bağımsız çiftlerden farklı olarak çocuk aile kurmak için önem taşıyor. Avrupa’da görülme oranı yüzde 15-17 ama ülkemizde bu rakam çok daha fazla. Şaşırtıcı olan ise başarı oranının yüzde 80 olması.

AYRILIK İNTİHAR RİSKİNİ ARTIRIYOR

Yapışık çiftlerin arkadaş çevresi dar, birbirlerinden ayrı çok fazla zevkleri yok.

Bu tür ilişki yaşayıp, partneri tarafından terk edilen kişiler de bu yüzden yeniden birey olmakta zorlanıyor. Çoğu zaman depresyona giren bu kişilerde intihar riski de artıyor. Bazen de ayrıldığı partnere karşı mağduru, kurban rolünü oynayabiliyor. Kendini öldürmekle tehdit ediyor. Böylece eski partnerine vicdan azabı yaşatıyor. İlişkiye dönmeli miyim, yoksa kendi hayatımı yaşamalı mıyım sorularını sormasına yol açarak, ikileme düşmesine neden oluyor.

MAHŞERİN DÖRT ATLISINA DİKKAT!

Psikolog Merve Özen, ilişkide her şey iyi gitse de zaman zaman sorunlar yaşanabileceğini belirterek, çift terapisinde dünyaca ünlü bir isim olan Dr. John Gottman’ın “Mahşerin Dört Atlısı” olarak belirlediği unsurları şu sözlerle tanımlıyor: “Eğer ilişkide bu dört durum devreye giriyorsa çöküş kaçinılmaz oluyor. Bunlar nedir derseniz; aşağılama, savunma, duvar örme, eleştiri… Bir ilişkide bu dört unsur görülmeye başlar ve şiddetlenirse boşanma ya da çiftlerin anlaşarak paralel ilişki yaşaması kaçınılmaz hale geliyor. Çünkü içinde aşağılama ve eleştirinin olduğu bir evlilik dayanılmaz bir hal alıyor.”




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir