Gerçekte Kötü Duygu Yoktur

Gerçekte Kötü Duygu Yoktur

Gerçekte Kötü Duygu Yoktur

Bütün olumsuz sonuçlarına rağmen öfkenin kişiyi tehlikelere karşı uyarıcı ve harekete geçirici bir etkisi vardır. Doğada birçok canlının hayatını sürdürebilmesi ve kendisini koruması için tehditlere karşı uyarılması gerekir. Bu uyarı görevini öfke yapmaktadır. Öfke kontrol altına alınabildiği sürece sağlıldıdır ve işe yarar. Öfkenin sağlıklı ve işe yarar olabilmesi için inkâr edilmemesi, bastırılmaması kabul edilmesi, tanınması ve şiddete başvurmadan kontrollü bir biçimde ifade edilebilmesi gerekir.

Gerçekte kötü olay/kötü duygu yoktur, inancımıza göre «Hayır ve şer Allah’tandır». Bizim için neyin hayır, neyin şer olduğunu bilemeyiz. Çok zamanlar hayır bildiğimiz bir olayın şerle, şer bildiğimiz bir olayın da hayırla sonuçlandığına şahit oluruz. «Hoşumuza gitmeyen, görünürde zararımızla sonuçlanan bir olayda «Vardır bunda da bir hayır» deyip teselli bulmalıyız.

kotu duygu

Duygularımız için de durum aynıdır. Kontrol edip iyiye yönlendirdiğimiz zaman, kötü olarak isimlendirdiğimiz duyguların bizi güçlendiren bir işlevi vardır. Bu anlamda öfke kötü bir duygu değildir. Şiddete başvurmadan ifade ettiğimiz zaman tartışmayı ve krizi doğru yönlendirerek çözüm üretebiliriz.

Eğer çocuklarınıza kızarak, öfkelenerek ve tehdit ederek söz geçiriyorsanız veya geçirdiğinizi zannediyorsanız; bilin ki sizden korktukları için karşınıza yalan söyleyen ikiyüzlü davranan, fırsat buldukça kaytaran, sizi aldatan ya da size başkaldıran kişiler olarak çıkacaklardır.

“Sizin en hayırlınız eve geldiğinde ev halkının sevindiği kişidir. En şerliniz ise evden çıktığında ev halkının sevindiği kişidir.” Hz. Muhammed.

Sen Değişirsen O da Değişir

Evlilik olaylara iki kişilik bakmak demektir. Olaylara tek kişilik baktığınız zaman siz haklı, diğeri haksız olur. Sizin kendinizi mutlu hissetmeniz için onların değişmesi gerekir. Kendinizi değiştirmek aklınıza gelmez, çünkü siz haklısı-nızdır. Karşı taraf da kendisini haklı gördüğünde değişime direnir, güç savaşı başlar. Evli çiftleri aynı kayıkta seyahat eden iki kişiye benzetebiliriz. Birisi kızıp kayığı salladığı zaman öbürü tutmalıdır. Eğer o da kızıp sallarsa kayık devrilir, yüzme bilmeyen boğulur.

Çinli Gelinin Hikâyesi

Kaynanasından baskı ve şiddet gören bir Çinli gelin hayatından bezmiş, intiharın eşiğine gelmiştir. Son çare olarak akıl danışmak için bitkilerle tedavi eden yaşlı ve bilge bir otacıya gider. Otacı mutsuz gelini dinledikten sonra «Anladığım kadarıyla sen bu kaynanandan kurtulmak istiyorsun» der. Gelin içini çekerek «Evet» der. «Peki, nasıl kurtulmayı düşünüyorsun?» diye sorar bilge kişi. «Bilmiyorum, der gelin, onun için size geldim.» Otacı biraz düşünür gibi yaptıktan sonra: «Ben bir yol biliyorum ve bunun anahtarı da bende» der. Çinli gelin sevinir ve sorar: «Peki, bu nasıl olacak, ondan nasıl kurtulacağım?» Otacı, tezgâhın altından bir torba beyaz toz çıkarır, geline uzatır.

«Kaynananın yemeklerine bu zehirli tozdan her gün bir çay kaşığı koyacaksın. Renksiz olduğu için görülmez, yemeklerin tadını değiştirmediği için yerken fark edilmez, iki ay boyunca her gün yemeklerine bir kaşık bu tozdan koymayı unutma, iki ay sonra kaynanan ölecek, sen de ondan kurtulmuş olacaksın. Ancak kaynanan ve eşinin bu işi fark etmemeleri ve senden şüphelenmemeleri için kaynanana annenden daha fazla ilgi ve sevgi göstereceksin, bir dediğini iki etmeyeceksin ve bunu içinden gelerek yapacaksın.”

Çinli gelin bilge otacının verdiği bir torba zehirli tozu alır, teşekkür eder, borcunu sorar. «Borcun yok, der otacı, o zalim kaynanadan kurtulmanda benim de bir katkım olsun.»

Çinli gelin otacının dediği gibi kaynananın yemeklerine zehirli tozdan her gün bir çay kaşığı koyar. Bu arada ona öz annesi gibi davranmayı, severek hizmet etmeyi ve saygı göstermeyi ihmal etmez. Gelin böyle «Anneciğim» diye saygı gösterdikçe, hizmet ettikçe, her türlü çilesine katlandıkça kaynana pişmanlık duymaya başlar.

Bir akşamüstü gelin kaynana karşılıklı oturmuş çay içerken, kaynana gelinin elini tutar: «Sevgili kızım, ben seni yanlış tanımışım, meğer altın gibi bir kalbin varmış. Yaptıklarım için çok pişmanım, beni affet» der. Çinli gelin ağlamaya başlar.

«Neden ağlıyorsun?» der kaynana. «Mutluluktan» der gelin. Kaynana gelinini komşularına ve oğluna över onu sevdiğini söyler; gelenin eşiyle ve komşularıyla da arası düzelmiştir.

Ertesi gün bir bahane ile kaynanasından izin alıp otacıya gider. «Kaynanamın ölmesini istemiyorum, yaptıklarından pişman oldu, bana karşı çok iyi, beni kendi kızı gibi seviyor» der.

«Peki, ne yapmamı istiyorsun?» diye sorar otacı. «Bu verdiğin zehirin etkisini giderici bir panzehir yap, yemeklerine ondan koyayım, kaynanam ölmesin» der.

Otacı gülümser: «Sana verdiğim toz, zehir değil, yaşlılar için faydalı bir bitki tozuydu» der ve devam eder: «Sen değiştiğin için o da değişti.»

Kişinin olaylara ve insanlara karşı tutumu onlara verdiği anlama bağlıdır. Bu üç şekilde işlemektedir: Sen bilinci, ben bilinci ve biz bilinci. “Sen bilincinde” kişi şöyle düşünür: «Ben bu dünyaya acı çekmek için gelmişim. Kaderim kötü yazılmış, felek vurmuş bir kere, ben ne yapabilirim.» (Çinli gelinin kaynananın davranışlarına ilk verdiği anlam «sen bilinci» şeklindeydi. O değişmeden ya da ondan kurtulmadan mutlu olamayacağını düşünüyordu.) İnsanları ve olayları bu bilinçle anlamlandıran bir kişi davranışlarının sorumluluğunu almaz, hatalarının suçunu başkalarına yükler. Bu tip insanlar her gün binlerinden ve bir şeylerden şikâyet ederler; ama kendileri değişmek için gayret göstermezler. İşlerini ve eşlerini beğenmeyen ve devamlı onlardan yakınan bu tip insanlardır.

“Ben bilincinde” kişi şöyle düşünür: «Her şey benim kontrolümde, her şeyi ben bilirim, kimse bana ne yapacağımı söyleyemez. Eşim, çocuklarım, öğrencilerim bana uymak ve itaat etmek zorunda.» (Gelinin kaynanasına ısınamayı-şında kaynananın ben bilinciyle düşünmesinin payı vardı. Kaynana: «Her şey benim kontrolümde olmalı, gelin bana itaat etmeli» diye düşünüyordu.

Olayları ve insanları “biz bilinciyle”değerlendiren kişiler şöyle düşünür: «Davranışlarımdan ben sorumluyum. İnanlardan dürüst olmalarını beklemem için önce ben dürüst olmalıyım. (Çinli gelin olumlu yönde değişince kaynana da değişti ve biz bilinci oluştu, ikisi de birbirinin iyi yönlerini görmeye başladılar.)

İnsan temelde kötü değildir. Kötü eğitim ve kötü çevre şartları onları değiştirmiştir. Üstat Bediüzzaman der ki: «Ey göz güzel bak, güzel bakan güzel görür. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır, insan bin kapılı saray gibidir, birkaç kapısı kapalı diye ona sırtını dönüp gitme. Açık kapılarını gör.»




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir