Jelâtin helâl midir?

Jelâtin helâl midir?

“Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helâlden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez” hadis-i şerifi günümüzün tüketim alışkanlıklarını anlatıyor olabilir mi? Wageningen Üniversitesince hazırlanana gıda katkı maddeleri sitesinde, jelâtin tüketimi koşula bağlanmakta ve şöyle denmektedir: “Yalnızca et yemeyen vejetaryenler ve etin yanı sıra süt ve süt ürünleri de yemeyen vejetaryenler tarafından kullanılamaz. Ürünün kaynağının tam olarak bilinememesinden dolayı, Müslümanlar ve Yahudiler gibi din grupları tarafından kullanımı sınırlandırılmıştır. Ne yazık ki, kaynak ile ilgili bilgi sadece üreticiden sağlanabilir. Özel helâl jelâtin, sığırdan elde edilerek üretilir.” Kore Müslüman Federasyonu (The Korea Müslim Federation) haftalık bültenlerinden birinde Orion’s Choco Pie’nin helâl olmadığını açıkladı. Federasyonun bülteninde, çikolatalı bisküvide ‘domuz jelâtini’ olduğunun tespit edildiği belirtildi. Ayrıca, Yoplait”0 yoğurt ürünlerinin de haram olduğu, çünkü domuz jelâtini barındırdığı açıklanıyor. Bu gösteriyor ki, Müslümanların azınlıkta olduğu coğrafyalarda, Müslümanlar gıda konusunda daha hassas ve duyarlılar. Kendi fetvalarını üreterek, azınlıktaki Müslüman toplulukları çözümsüz bırakmamaktadırlar.

jelâtin1

Hayrettin Karaman Hoca, “Bir yiyecek veya içeceğe haram diyebilmek veya helâl damgası basmamak için bütün muteber İslâm mezheplerinin ve âlimlerinin o nesneye haram demesi gerekir. Eğer bir nesne hakkında ‘haram, mekruh, mubah’ şeklinde birden fazla fetva varsa, o nesneye ‘mutlak manada haram damgası basılamaz; gerekiyorsa ‘filan mezhebe göre haram, diğerlerine göre helâl’ denir”332 diyor. Bir ürünün hararn ya da helâlliği konusunda, en azından yaşadığınız coğrafyada yaşayan insanların ittiba ettiği mezheplerin ittifak etmesi gerekir. Bu da yeterli olmamalıdır. Genele göre helâl sayılan bir madde, kişinin kişisel yapısı nedeniyle, o kişi için haram da olabilir. Bir ürüne tümüyle ‘helâl ya da haram’ demek, en azından ‘haram’ demek son derece zordur. Lâkin günümüzde, durumun son derece önemli bir başka boyutu daha var ki, bunun helâl haram tartışmalarının derinleşmesini sağladığı muhakkak.

Hayrettin Karaman Hoca; “Jelâtin, koruyucu maddeler gibi yeni ürünler var. Bunların bir kısmının yapımında domuz ve murdar hayvanın bazı kısımları kullanılıyor. Ayrıca, bu koruyucu maddelerin insan sağlığına zararlı olduğundan söz ediliyor. İşte bu iki sebeple Müslümanlar sıkıntıya sokuluyor, koruyucu maddesinin yapımında domuz kullanılmıştır diye birçok yiyecek ve içecek haram listesine alınıyor ve bu listeler elden ele dolaşıyor. Fıkıh âlimlerine göre madde, erime, donma, kuruma, karışma gibi fizikî; sarhoşluk veren bir içeceğin sirkeye, hayvanın tuza dönüşmesi gibi kimyevi değişiklikler geçirirse, eski hâl, mahiyet ve hükümleri de değişir. Değişmiş yeni madde ‘tuz ve sirke’ adım alır, helâl olur” şeklindeki görüşünü yineliyor.

Bu görüşe, bazı nedenlerle katılmak güç. Zira helâl görüşünü savunanların bir kısmının, meselenin teknik boyutunun ayrıntısına vakıf olduklarını düşünmüyorum. Küresel eğitim düzeneğinden geçmiş, dinî hassasiyeti olmayan kimselerin bazen verdiği bilgiler üzerinden, ‘Deri ve kemikler kimyasal bir değişime uğramıştır. O halde, o artık domuz değil jelâtindir. Yeni bir ürünle karşı karşıyayız.’ görüşüne varılabiliyor. Bu durumda ‘alkole tuz ekleyince, sirke oluyor, o halde sirke helâldir’ ya da ‘hayvan, tuzun içine düşüp tuz olmuştur, o halde tuz helâldir’ denilerek verilen bu fetvalar, haz eksenli küresel şirket düzenine hizmet etmektedir. Ayrıca Müslümanların sorunlarına çözüm üretmekten öte, yeni sorunlar ve ihtilaflar üretmektedir. Hâlbuki, yeni tekniklerle, bir jelâtinin domuzdan mı yoksa sığırdan mı, veya balıktan mı elde edildiği, hatta deriden mi yoksa kemikten mi üretildiği tespit edilebiliyor. Bir özel üniversitenin laboratuvarlarında ve hatta uzun mücadelelerimiz sonrasında artık Tarım Bakanlığının İstanbul İl Kontrol Laboratuvarı’nda da bu analizler yapılabiliyor. Yani, DNA veya başka teknik yöntemlerle, bir ürünün menşei önemli ölçüde tespit edilebiliyor.

Meselâ, gıda maddeleri ne denli endüstriyel işleme tâbi tutulurlarsa tutulsun, ne denli genetik değişiklik ve DNA bozulmasına tâbi tutulursa tutulsun, içeriğinde -insan da dâhil- hangi hayvana ait bir içerik bulunduğu (ya da bulunmadığı), ‘FoodExpert ID’ adlı testle tespit edilebiliyor. Yahudilerin bir bölümü, domuz ürünü kontrolünde bu tekniği kullanıyor.

Ebu Talha (r.a.) anlattığına göre: Rasülullaha (s.a.v.) içkiye vâris olan yetimler hakkında soru sorulmuştur. Rasülullah (s.a.v.): “Dök onu!” diye emretmiştir. Ebu Talha: “Sirke yapsam olmaz mıT deyince de “Hayır!” diye cevap vermiştir. Hadis-i şerifle ilgili olarak şu açıklama yer almaktadır: “Âlimler bu hadisin hükmünde de, az çok ihtilaf etmişlerdir. Bazıları, şarabın hiçbir surette kullanılmaması gerektiğine hükmederler. Zira malının ziyan edilmesi hususunda en ziyâde hassasiyet gösterilmesi gereken yetimlere, miras yoluyla intikal eden şarabın, sirkeye tahvil (dönüştürülerek) edilerek, değerlendirilmesine cevaz verilmemekte, dökülmesi emredilmektedir. Hz. Ömer, İmam-ı Şafiî, Ahmet İbn-i Hanbel hazerâtı bu görüştedirler.”

Buradan sadece kendimi bağlayan bir görüş çıkarıyorum ve diyorum ki: Şaraplara tuz ilâve edilerek sirkeleşmesine izin verilmemiş, dökülmesi, yani ‘şarapların israf edilmesi’ istenmiştir. Zaten sirke, şarap ya da benzer bir alkole tuz ilâve edilerek elde edilmez. Sirke yapmanın özel yöntemleri vardır (bakınız ‘Sirke’ bölümü). Bu nedenle, ‘haram’ koşulu ittifakla bağlanıyor. Bu görüşü doğru kabul edersek, bu hadis-i şerifi nereye koyacağız? Ben kendim için, domuzdan yapılan jelâtini helâl saymıyorum. Hatta bu sığır jelâtini olsa bile geçerli. Çünkü et tesisleri, lokantalar ve otellerden toplanan kemiklerden veya derilerden elde edilen bir sığır jelâtininin, helâl kesim bir hayvandan elde edildiğini kimse ispat edemez.

Yani, helâl kesim yapıldığı ispat-ı kabil gözükmüyor. Bu nedenle, mesele en azından şüpheli hâle gelmektedir. “Şüphelilerden sakının” hadis-i şerifi de, bize bu tür ürünlerden sakınmamızı emir buyurur. Bu tartışmayı yapanların ‘helâl-haram’ bağlamında değil de ‘şüpheli ve gerekli olup olmadığı’ bağlamında yapmaları daha isabetli olacaktır. Yine buna cevaz veren az sayıdaki kimse; Müslüman tüketicilere tavsiyelerde bulundukları kadar, ‘Müslüman üreticilere, bu tür şüpheli ürünlerden sakınmalarını öğütleseler, mesele kendiliğinden çözülebilecektir. Günümüzdeki küresel gıda politikalarının şeytanî hileleri ve mideler üzerinden ifsat ederek insanları yönetme planları, şizofrenik bir kaygı olarak görülemez. Çünkü bir kısım ‘seçkinlerin dışındaki tüm insanları gıda üzerinden yönetme macerası, bir teori değil, bir plan ve komplodur. Bu komplo hayata geçirilirken, dinî inançların zaruretleri de değersizleştirilmektedir. Bu yok sayma gerçeğini görmeyerek verilecek fetvalar, sorunları çözmekten uzak kalacak ve şüpheleri bertaraf etmeyecektir.

Kitabın ilk sayfalarında verdiğimiz hadis-i şerifi tekrarlamakta fayda var. Nu’man tbn-i Beşir (r.a.) anlatıyor: “Rasülullah (s.a.v.) buyurdular ki: ‘Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helâller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helâl olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmezler. Her kim bu şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, şerefini de korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere yönelirse, harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi, ki her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.’ Şüphelilerin hükmü ve onlardan kaçınmaktaki hikmet, hadis-i şerifteki gibi algılandığı zaman, günümüzde birçok sorunun kaynağına inme imkânı da doğabilir. Bu mesele, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde düzenlenen programda fıkıhçılar arasında tartışılmış, ancak ittifak sağlanamamıştır.

Fetva veren kimselerin, bilgisine müracaat ettiği kimseler konusunda da hata içinde olduklarını görüyoruz. Mevcut sözde uzmanlar, meselenin teknik boyutu ile ilgilenen kimselerdir. Bu kimselerin bilgileri çoğu kez bir inceleme ve araştırmaya dayanmayıp, okullarda ve şirketlerce hazırlanan beyin yıkama eğitimlerinde, küresel şirketlerin tanıtım dokümanlarından aktardıkları şaibeli bilgilerden oluşmaktadır. Unutulmamalıdır ki; meselelerin sadece teknik boyutu olmayıp, siyasal, ekonomik ve genomik arka planı vardır. Çoğu uzmanın’ da, bu sinsi planın ayrıntılardan habersiz olduğunu belirtmek zorundayız. Özellikle de, Müslümanların mideleri üzerinden dinî hassasiyetlerinin ifsat edilmesi planını, görmezlikten gelmek olsa olsa saflıktır. Yinelemekte yarar var ki, gıda ve gıdaların içeriği tehlikeli bir silahtır.

Jelatin sığırdan üretilmiş olsa, sorun çözülür müydü?

Allah’tan başkasının adına kesilen’ yani ‘Allah’ adı anılmadan kesilen, yenilebilir hayvan etlerinin de ‘helâl olmadığı’ tartışmasızdır. Müslümanlar için bu konu tartışmalı değildir. Bu nedenle de bir ürünün üzerinde ‘sığır jelâtini’ yazmış olması, asla yeterli kriter olamaz, olmamalıdır. Sığır eti, koyun eti ve deve eti de haram olabilir. Bu hayvanların etlerinin helâl olabilmesini, Kur’an-ı Kerim şu şartlara bağlıyor:

• Henüz canı çıkmadan yetişilip, şartlarına uygun tarzda kesilmiş olması,

• Başka hayvan ya da insanlar tarafından boğulmamış olması,

• Taş, sopa vb. cisimlerle vurulup öldürülmüş olmaması,

• Yüksek bir yerden düşüp, yuvarlanıp ölmüş olmaması,

• Başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülmüş olmaması,

• Yırtıcı hayvanlarca parçalanmamış olması,

• Dikili, putlaştırılmış taşlar için boğazlanmamış olması,

Ve en önemlisi:

• Kesimin Müslüman bir kimse tarafından, Allah (c.c.) adıyla (Bismillah veya Bilmillahiallahüekber denilerek) kesilmiş olması şartı ile helâldir. Aksi durumda ise ittifakla haramdır.

Türkiye’nin jelâtin üreticisi olmadığını belirtmiştik. Türkiye’nin jelâtin ithalatı yaptığı tek Müslüman ülke Pakistan’dır. Kaldı ki Pakistan’dan gelmesi bile, helâl olması için yeterli olmayabilir. Çünkü Pakistan’ın bunu bir başka ülkeden ithal edip etmediğinden emin olunması gerekir. Hayvansal jelâtin, genellikle Almanya ve Çin başta olmak üzere, gayrimüslim ülkelerden ithal edilmektedir. Tüketiciyi yanıltmak isteyen birçok üretici ürünün içeriğine ‘sığır jelâtini’ yazmaktadır. Çünkü bunun menşei hakkındaki mevzuat, bir denetim şartı getirmemektedir. Bu konuda Türkiye’nin hiçbir gayreti de söz konusu değildir. Menşeinin ne olduğu, bürokrasi açısından hiçbir önem de arz etmemektedir.

Hiçbir jelâtin üreticisinin, teknik ve ekonomik olarak, sadece jelâtin üretmek için sığır yahut domuz kesimi yapması mümkün değildir. Jelâtinin ham maddesi olan taze deriler ve kemikler; mezbahaneler, et tesisleri, büyük lokanta zincirleri ve otellerin mutfaklarından temin edilir. Sığır olduğunu kabul etsek bile, bu kaynaklardan elde edilen hayvanların tümünün İslâm hukukuna uygun olarak kesildiğini düşünmek mümkün müdür? Mümkün olduğuna dair kim garanti verebilir? Bu durumda; hangi ülkeden olursa olsun, hayvansal jelâtin ve diğer hayvansal katkı maddeleri, Müslümanlar için sürekli ‘şüpheli’ bir madde olarak kalacaktır. Bu şüpheler nedeniyle etiketlerde yer alan ‘sığır jelâtini’ ibaresi ürünün rahatlıkla tüketilebileceği anlamına gel(e)mez, gelmemelidir.

Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: “Mekke’nin fethedildiği sene Hz. Peygamberi (s.a.v.) Mekke’de işittim, şöyle buyuruyordu: ‘Cenab-ı Allah içki, ölmüş hayvan, domuz ve putun ülım-satımını yasakladı.’ Bunun üzerine: ‘Ey Allah’ın Resulü, ölmüş hayvanların içyağı hakkında ne buyurursunuz, zira onunla gemiler yağlanır, derilere sürülür, kandiller aydınlatılır’ dendi. Cevaben: ‘O (nun satışı) haramdır” buyurdu ve ilâve etti: ‘Allah Yahudilerin canını alsın. Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağını haram kıldığı vakit, bu yağı erittiler, sonra satıp parasını yediler.’

İbn-i Abbas (r.a.) anlatıyor: “Hz. Peygamberi (s.a.v.) Kabe’nin yanında otururken gördüm. Bir ara başını semaya kaldırarak güldü ve şunu söyledi: ‘Allah Yahudilere lânet etsin, Allah Yahudilere lânet etsin, Allah Yahudilere lânet etsin! Allah onlara (ölmüş hayvanların) iç yağını yasaklamıştı, tutup bunu sattılar ve parasını yediler. Hâlbuki Allah bir millete bir şeyin yenmesini haram etti mi, onun parasını da haram etti, demektir!”Bu bilgilerden sonra karar Müslüman’ın kendisine aittir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir