Kendinizi Affedin

Kendinizi Affedin

“Kendinizi affedin” sözü içeriği doldurulmadığı takdirde lafta kalan bir deyimdir. Sadece “kendinizi affedin” demekle neyin affedilmesi gerektiği, affedilmenin yerine neyin konacağı bilinci oluşmadan, yani konuya geçerli bir çözüm bulmadıkça, “kendinizi affedin” sözü ya da temennisi insanın kendisini kandırmasından öteye gitmez.

Çünkü affetmenin kökeninde yatan problem aysberg gibidir. Aysbergin büyüklüğünü tahmin etmeniz çok zor; ama problem nedenlerininin büyüklüğünün bilincini hissetmezseniz “kendinizi affedin” düşüncesi bile stres nedeni olur. Olmak isteyip de olamamak, yapmak isteyip de yapamamanın ezikliği affetmek nedeni olmamalı.

Affetme konusunun kökenindeki görünmeyen bilinmezliklerin, tahmin edilemeyecek kadar devasa boyutlarda problemlere neden olabileceği unutulmamalıdır. Affetme sonrası çıkabilecek sorunlar için bir B planı olmalıdır. Çünkü affetmenin ardında, hataların ne olacağı konusunda bazı tedbirler alınması gerekeceğinden bir takım sorumlulukları üstlenmek gerekir.

Kendinizi Affedin

Her şeye rağmen “kendinizi affedin” temennisini dikkate almalıyız. En azından böyle bir şey yapmanın amacı bizi doğruya yönlendirmesi dileğidir. Bu dilek ile birlikte yapılması gerekenler özenle seçilerek, neden affetmek gerektiğinin tüm detayları gözden geçirilip, analiziyle birlikte karşı tedbirler bir domino taşı gibi yerine oturtularak, affediş işleminin içeriği gerçekleştirilmelidir.

Yapılmış bir yanlışlıktan dönülerek aynı yanlışlığın tekrarlanmaması asıl olandır. İşte o zaman kendinizi affedebilirsiniz, yoksa kuru kuruya kendinizi nasıl affedersiniz, “buna kargalar bile güler” tabirini kullanmak konunun önemini anlatması açısından yerinde bir deyim olur.

Affetmenin getirdikleri

Eğer kendinizi affedecekseniz, ki temel kural kendinizi affedinden yanadır; ama bu affediş nasıl olmalıdır? işte bütün mesele bu. Kendinizi affetmek istiyorsanız; sabah kalktığınız zaman hayata gülümseyerek başlamalısınız ve yaptığınız işin her aşamasında kendinizi değerlendirmelisiniz. En önemlisi sorumluluklarınızın farkında olmak büyüklüğünü göstermelisiniz ve neden kendinizi affetmeniz gerektiğini özümsemelisiniz. Affetmenin diğer bir anlamı ise, insanın kendisini yenilemesidir ki bana göre affetmenin en doğru açıklaması budur.

Yaşamın sizden beklentileri olduğu kadar, yakın çevrenizde de sizden beklentileri olan birileri var ve çok önemli bir şey daha var. Nedir biliyor musunuz? Sizin kendinizden beklentileriniz! Kendi yaptıklarınızın değerlendirmesini önce siz yapacaksınız, kendinizi bir değer kategorisi çerçevesinde sınıflandıracaksınız ve sınıfınız konusunda tereddütleriniz sizi tedirgin edecektir.

Bu değerlendirmenizin sonucu sizi memnun etmezse, iç dünyanızda farkında olmadığınız, stresle sonuçlanan sinsi duygu olumsuzluğunu yaşamaya başlarsınız. Bu duygu sizi yaşamınızda yapmaya çalışacağınız uğraşlarda yetenek ve berilerinizi kullanmanız konusunda olumsuz etkileyecek.

Yapmaya çalışacağınız her ne olursa olsun, içinizde coşku hissetmeyecek, heyecan duymayacak ve başarısızlığa razı olacaksınız.

Eğer hiçbir şey yapmadan, geçmişin özeleştirisini yapmadan, hataların nedenleri araştırılmadan affetme konusu temcik pilavı gibi sürekli gündeme gelirse, hata ve affetme konusu bitmeyen senfoni konusuna döner, ardından keşkeler başlar. Buradan çıkan sonuç, sadece affetmenin hataları düzeltmeyeceği ve eskiye dönük hiçbir şeyi değiştirmeye yetmeyeceği gerçeğidir.

Hatayı affetmek, genelde bir nezaket gösterisi olmakla birlikte, aslında hatanın altında yatan gerçekleri anlamak nezaketten çok daha önemlidir. Burada akla iki soru gelir; birincisi hata kasıtlı mıdır, İkincisi hatanın yapılış nedeninde kasıt yok mudur? Eğer kasıt varsa işin şekli çok değişir. Bu konu apayrı bir konu olduğu için özel olarak ele almak gerek, çünkü burada insan zaafı vardır ve psikolojik bir problemden söz edebiliriz.

Genelde insanların birçoğu hayallerini gerçekleştiremediklerini, başarmak istedikleri konuda başarılı olamadıklarını, gelecek için kurdukları hayalleri gerçekleştiremediklerini ifade etmektedirler. Bu insanlar arasında yapılan araştırmalarda, ideallerinin gerçekleşmesi konusunda hedefe yönelik bir strateji geliştirmedikleri, planlama ve uygulama konusunda gerekli çalışmaları yapmadıkları, en önemlisi risk almaktan kaçındıkları saptanmış.

Yaşamda hiçbir şeyin garantisi yoktur, garanti sadece insanın içselliğinde yatan inançtır. Yapmaya çalıştığınız iş konusunda, içinizdeki inanç duygunuz sizi olumlu yönlendireceğinden; kararlılığınız, isteğiniz ve azminiz gibi başarılı olmanız için çok önemli silahlarınızın var. Kullanmak sizin elinizde.

Hatadan korkmak

Hata yapmaktan korkan insanlar risk almaktan çekinirler, risk almaktan korkan insanlar ise, inançları zayıf insanlardır. Risk alan insan öncelikle kendisine güvenen insandır ya da başarmayı çok istemektedir. Madalyonun diğer yüzü ise; yapacak başka bir şeyi olmayan, kendisini kanıtlamak isteyen, içinde bulunduğu durumun mecburiyetinden dolayı risk alırlar. En kötüsü ise şansını denemek isteyen ve “bir şey fark etmez” diyerek işe başlayan insanlardır.

Bir insanda artı değer olarak kabul edilen girişimcilik, proje üretmek, strateji geliştirmek özelliği çok önemlidir. Bu düşüncelerle işe başlayan insanın risk alması artı değer olduğu gibi, başarısız olması asla düşünülemez.

Başarının arkasındaki güven duygusu, başarmak yolunda gerekli donanımların gücünü belirler. Siz bir konuda istekliyseniz, o işi yapmak için tüm zorlukların üstesinden gelme becerisini göstereceksiniz demektir. Bunun için hafızanızda belki de farkında olmadan birtakım planlar yapmış, yapmayı planladığınız işi hayallerinizde yaşatmaya bile baş-lamışsınızdır. Çalışma sektörü bunu “inancın gücü” olarak tanımlamaktadır.

İnanç; yaşama nedenimiz, hayatımızın mihenk taşı ve bizi hayata bağlayan hayallerimizi süsleyen duygumuzdur. İçerisinde sevgi rüzgârlarının estiği inanç, zor anlarımızda yardımımıza koşar ve kendimizi huzurlu hissederiz. Yaptığınız her şeyin bir amacı olmalı, daha doğrusu bu amacı hissetmelisiniz. Boş şeylerle uğraşmak size anlamsız duygular yaşatacağı gibi gereksiz uğraşı alışkanlıkları edinmenize neden olur, inançlarımız bizi yönlendirdiği gibi mutluluk ne-denimizdir.

Bir işe başlamadan, o iş hakkında çok fazla olumsuz görüş belirtmeniz, kendinize olan inancınızın zayıf olduğu anlamına gelir. Zira inancın en büyük özelliği olumsuzlukları olumlu hale getirme becerisini hissetmektir.

İnancın kazandırdığı başarma cesaretini üstlendiğimiz zaman neler yapılması konusundaki girişimleriniz daha belirleyici ve daha mantıklı olur.

Başarısızlık karşısında ne yapmalı?

Affetmekte asıl amaç insanın yaptıklarından ötürü kendisinden özür dilemesidir. “Bu aslında büyüklük farkındalı-ğıdır.” Buradaki konu nerede hata yaptım, yaptıklarımın zararlarının getirdiği olumsuzluklarının neye mal olduğudur. “Aslında doğru olanı yapmalıydım” diye yaptığı hata deneyimini kullanarak doğruyu yapmak isteğini fark etmenin büyüklüğüdür.

Otoriteler hata affetmenin hoşgörülü, pozitif kişiliğe özgü bir davranış olduğunu belirtseler de, doğru zamanda ve doğru değerlerde affetmenin kişilik değerlerini yücelttiği konusunun ayrı bir kategoride değerlendirilmesi gerekir.

Çünkü asıl affetmenin, farkına varmak olduğunu savunuyorlar.

İnsan karakter yapısı nedeniyle birçok değişik özelliklere sahiptir. Hiç kimsenin bir başkasına benzemeyen kişilik yapısı nedeniyle, insan farklılıkları toplumsal çeşitlilik olduğu kadar insanlar arası cazibenin gizemidir. Gördüklerimiz, yaşadıklarımız sonucu kazandığımız alışkanlıklarımızla şekil alan kişilik yapımız, bizim kendi özverimiz sonucu olayların analizini yaparak doğru karar vermemizin çok önemli bir yeri vardır. Aksi takdirde hayvanlardan ne farkımız olurdu?

İnsan kendisini affetme aşamasına geldiğinde, öncelikle her şeyin bir bedeli olduğunu düşünerek, neyi nasıl yapması gerektiğini bir matematik problemi gibi algılayarak çözüm üretmesi gerektiğidir.

Yaptığınız her ne olursa olsun, bir hedef planlanarak yapılmıyorsa başarı şansınız azalır. Her davranışın pozitif değer taşıması gerektiğinden hareket edersek, kazanç olgusunun ne olduğunu saptamak zorundasınız. Çünkü bilim dünyasının “Evrendeki hiçbir şey kaybolmaz sadece yer değiştirir.” tezi, bizi yapmamız gerekenler karşısında bir kere daha düşündürmesi gerektiğidir.

“Başarısızlık karşısında ne yapmalıyım” diye kendinizi sorgulamak isterseniz, önce başarısızlığı kabul etmeniz gerekir. Başarısızlık nedenlerini tek tek ortaya çıkarmalı ve karşısına geçip yaptıklarınızı uzun uzun seyretmeli, “bütün buları ben mi yaptım?” diye haykırmalısınız. İşte o zaman başarısızlık nedenleri hakkında fikir yürütür, hatalarınızı örnek alır, yanlışlıklarınızın karşılığı olan doğrulara odaklanır ve bundan sonrası Beethoven gibi titiz bir şekilde yapmanız gerekenleri notalara dökebilirsiniz.

Hiç kimse başarıya anadan doğma ulaşmadı, hiç kimse saatlerce kafa yormadan, zorluklarla savaşmadan kazanmadı ve hiçbir şey altın tepside sunulmadı. Eğer insanları dinlemek isterseniz, hayat öykülerinde öylesine ilginç hikâyeler var ki dudaklarınızı ısırırsınız.

Hayat bu işte, insanı yoğurup biçimlendirirken istediklerimiz karşısında direniriz; bazen yenilir, bazen kazanırız. Ancak az ihtimal dahi olsa şansımızı kazanmaktan yana kullanmalıyız. Bu bilinç, hayatın bizi yoğurup biçimlendirmesine karşı koyar ve yerimizi kendimiz belirleriz.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir