Korona sonrasına şimdiden hazırlanmalıyız

Korona sonrasına şimdiden hazırlanmalıyız

KISA bir süre önce halk arasında malum virüsü bitkisel karışımlarla yok etme yöntemini magazin gündemine taşıyanlar görüldü. Sirke-limon karışımı ya da zencefil-sarımsak kombinasyonu güya çok etkiliymiş. Evet, vücut direncini az da olsa artırma yönünde bu türden reçeteler gündeme gelebilir; lâkin virüslerle savaşın söz konusu olduğunda bunlara sadece ‘laf olsun’ deyip ‘geçmek gerekir.

Bir başka algısal bozukluk ise virüslerin tıpkı bakterilerle aynı boyutta, hatta aynı yapıda olduklarını düşünmekten geçmektedir. Evet, bakteriler ve virüsler gözle görülemeyecek kadar küçüktür. Fakat virüslerin bazı türleri inanılmaz ölçülerde küçüktür. Basit benzetmeyle virüslerin yanında bakteriler sanki bir tenis sahası; virüslerin büyük bölümü ise bu sahanın içinde adeta birer tenis topu gibidir. Bu oran virüsün cinsine göre değişmekle birlikte çoğu türler ilginç farklılıklarla benzerdir. Bakteriler mikroskoplarla görülebilir, virüs türlerinin tümü ise hassas elektron mikroskoplarıyla ancak görüntülenebilir.

Malum, bakteriler tek hücreli canlılardır. Virüsler ise enfekte konak hücrelerin içine yerleşerek insan sağlığını etkileyen oluşumlardır. Geçen yüzyılın sonlarında ortaya çıkan bu gerçeğin bugün bazı detaylarla bilinmesine karşın, belli sayıda bakteri türüne göre virüs çeşitliliği milyonlarla ifade edilmektedir. Dolaysıyla dünya biyolojik varlık çeşitliliğinin en karmaşık ve en kalabalık türleri işte bu virüs alemidir.

‘PANDEMİ HASTANELERİ’ AÇILABİLİR

Tam da burada şunu söyleyebiliriz: Kimi virüsler mikroorganizmalara etkili olan aşılara genellikle yanıt vermezler. Virüslerle uğraşmak büyük uzmanlık ve deneyim gerektirir.

Dolaysıyla, bakteri kökenli bulaşıcı hastalıklarda uygulanan protokoller çoğu zaman etkili olmaz. Kanımızca öncelikle yapılması gereken şey bu konuda yeni nesil Tandemi Hastaneleri’nin yalnız bizde değil, tüm ülkelerde kademeli olarak açılmasıdır. Batı’da bu konuda şimdiden önemli gelişmelerin olduğunu söyleyebiliriz.

Geçmişte bizde yaşanmış bir başka örnekle konuyu biraz daha açmış olalım: 1950’li yıllardan hemen sonra ülkemizin bakteri/basil kökenli ‘verem’ (Tüberküloz) salgınlarının etkisi altında kaldığını bizim yaşlı nüfusumuz iyi bilir. Çünkü tkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği yıkımlarla tüm dünyada yaygınlaşan verem hastalığı bu mikrobu taşıyan kişilerin toplumla ilişkilerinin sınırlandırılmasını gerektirmiştir. Birçok ilimizde halk deyimiyle ‘înce Hastalıkla boğuşan bireyleri tedavi eden ünlü ‘Verem Hastaneleri’ bu nedenle açılmıştır. Özellikle salgına yakalanan hastaların tümüyle tecrit edilmesi yanında, temiz havaya olan gereksinimlerini doğal yollarla karşılamak için özel dizayn edilmiş çok amaçlı sanatoryumlar böyle devreye girmiştir. Çoğunu zamanın en büyük ilaç üreticilerinden birinin üst düzey yöneticisi olarak bizzat gezdim gördüm ve yakından tanıdım.

İlginç örnekler arasında ‘İstanbul Süreyya Paşa Sanatoryumu’ ve Kastamonu’da Daday ilçesi yakınlarındaki yüksek dağların tepesinde yer alan temiz havasıyla ünlü ‘Ballıdağ Sanatoryumu’ vardı. Sonradan bu türdeki göğüs hastalıkları hastaneleri halk arasında genellikle hep ‘Verem Hastaneleri’ olarak anıldı.

TARİHİ BİR BAŞARI ÖRNEĞİ

Tam da burada şuraya gelmek istiyorum; ‘epidemik ataklar’ ya da ‘pandemik dalgalar’ toplumların tümünü etkilediğinde hem tecrit, hem de salgın yükünü azaltmak için gelişen koşullara özgü yapılanmayı gerektirir. Bugün ‘Verem’ (Tüberküloz) hastalığı bu çabaların yaygınlaşmasıyla kontrol altına alınabilmiş, günümüzde büyük ölçüde önlenebilmiştir. (Dahası, bu süreç her türden solunum sistemi hastalıklarının tedavi edilmesiyle kalmamış; oldukça komplike göğüs ameliyatları da yine bu hastanelerde yapılmıştır.)

Evet, bizim ‘Verem’ olarak adlandırdığımız tüberküloz hastalığı sonuçta basil kökenli bir hastalıktır ve zamanında ‘BCG Aşısı’ gibi önleyici unsurlarla kontrol altına alınabilmiştir. Antibiyotiklerin evrimi de bu tür hastalıkların gcriletilmesinde epey yardımcı olmuştur. Bugün dünyayı kırıp geçiren ‘Koronavirüs’ ise tıpta çok bilindik malum hücre yapısını taşımadığından klasik türde bir canlı olarak kabul edilmemekte, tüm antibiyotikler burada etkisiz kalmaktadır.

EĞİTİM VE BİLİNÇLİ FARKINDALIK

Günümüzde insanların yasaklara uymaması ya da bu yasakları yadırgaması biraz da olayları hafife almanın sonucudur.

Oysa insanlık olağanüstü bir büyük tehlikeyle karşı karşıyadır. Maalesef hava kirliliği ve giderek artan nüfus yoğunluğu bu hastalığı tüm dünyaya yaymıştır. Bulaşma yolu tıpkı verem hastalığında olduğu gibi öksürük ya da direkt temas yoluyla olmaktadır. Tek fark, bu hastalığın ‘viroloji’ dediğimiz kompleks bir bilim dalının uzmanlık disiplini içinde ele alınması ve ‘pandemik karakter’ göstermesidir.

Şimdi toplum katmanları az çok biliyor ki, ‘pandemik hastalıklar’ tüm insanlığı etkileyen salgınlar demektir. Bu sözcük eski Yunancada ‘pan’ (bütüncül) ve ‘demos’ (insan toplulukları) sözcüklerinin bileşiminden doğmuştur. Bugün ortaçağdaki korkunç veba salgınları gibi ırk ayrımı olmaksızın tüm insanlığı tehdit etmektedir. Kaldı ki, veba, kolera benzeri klasik bulaşıcı hastalıklardan çok daha farklı bir karakter taşımaktadır. Israrla tekrar etmiş olalım; bugün yaşadığımız felaket bakteri kökenli değil, virütik orijinli bir hastalıktır ve şu çok aşina olduğumuz klasik grip gösterileri gibi davranmamaktadır. İnsanlığın büyük ölçüde yıkımına neden olan 1920’lerde 80 milyona yakın insanın ölmesine yol açan ‘İspanyol Gribi’ ve yakın tarihlerdeki ‘Domuz Gribi’ gibi ilginç virüs salgınları ise asla unutulmamalıdır.

DÜNYAYA ÖRNEK OLABİLİRİZ

Son sözümüz şudur; ülkemiz giderek modernleşen hastaneleri ve çok değerli hekim ve sağlık çalışanlarıyla bazı ülkelere model olabilecek bir konuma geldi. Tek eksiğimiz korona gibi tccrit gerektiren bulaşıcı hastalıklar için ‘İhtisas Hastaneleri’ne olan gereksinmedir. Şimdi bu konuya yatırım yapacak girişimcilere ihtiyaç var. Bugün ‘korona’, yarın başka ‘epidemiler’ ve önü alınması daha zor olan olası ‘pandemi’ler bunu zorunlu kılmaktadır. Bu yeni disiplin yaklaşımı hem toplum sağlığını koruyacak, hem dc tecrit gerektiren sürpriz salgınlara karşı birer bariyer görevi yapacaktır. Bu tür hastaneler kentlerin korunaklı bölümlerinde ve tıpkı zamanındaki ‘Verem Hastaneleri’ gibi nispeten tecrit edilmiş coğrafyalarda açılması gündeme gelebilir. Belki de bu son pandemi yalnız ülkemiz için değil, dünya için önemli bir uyarıdır. Bizim kuracağımız hastaneler ise yalnız virüs salgınlarında değil, olası bakteriycl kökenli sürpriz epidemilerde de dünyaya örnek olacaktır.

NUR DEMİROK




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir