Besinsel Olmayan Yapay Tatlandırıcılarla Kaloriyi Azaltmak

Besinsel Olmayan Yapay Tatlandırıcılarla Kaloriyi Azaltmak

Diyet içecekler normalde 100 mililitrede 60 miligram aspartam içerirler ve bu porsiyona çevrildiğinde kabaca 200 miligram eder. Buna bütünsel bir açıdan bakmak için “Günlük Geçerli Alım” (Acceptable Daily Intake – ADI) konseptini tanıtmamız gerekir. Bu, Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun alım seviyelerini tanımlamak için kullandığı bir konsepttir ve bir kişiye yaşamı boyunca her gün uygulandığında güvenli olduğu düşünülür. Aspartam için ADI vücut ağırlığında kilogram başına 50 miligramdır. Gerçekte ortalama günlük alım bunun yüzde ikisinden daha azdır ve en ağır aspartam tüketicileri bile ADI’in yalnızca yüzde 16 sim alırlar. ADI’ya erişebilmek için bir yetişkinin 20 adet 355 mililitrelik, bir çocuğun ise 7 adet 125 mililitrelik meşrubat içmesi gerekir. Bir yetişkinin 97 paket tatlandırıcı tüketmesi gerekir. Endüstrinin rakamsal verileri, aspartam kullanıcılarının yüzde 99’unun günde vücut ağırlığına göre kilogram başına 34 miligramdan daha az tükettiğini göstermektedir. Ortalama tüketim günde 500 miligramdır. Bu, 70 kilogram ağırlığındaki biri için belirlenen ADI olan 3.500 miligramın çok altındadır.

Hiç şüphesiz aspartamın parçalanmasıyla ortaya çıkan üç ürünün hepsi de yüksek dozlarda toksiktir. Fenilalanin, normal hızda büyüme ve dokuların korunması için beslenmede bulunması gereken önemli bir aminoasittir ancak kanda sürekli olarak yüksek miktarda fenilalanin bulunması beyin hasarına yol açabilir. Kalıtımsal olarak fenilketonüre ya da PKU olarak bilinen hastalıkla doğan 20 bin çocuktan biri için bu kaygı uyandıran önemli bir sorundur. Bu çocuklar fenilalanini tam anlamıyla metabolize edemezler ve bu nedenle beyinlerinde tehlikeli seviyelere çıkabilir. Hastalık en azından yaşamlarının ilk altı yılında fenilalanin alimim tamamen kesmelerini gerektirir. Bu da demek oluyor ki fenilalanin içeriğinden dolayı aspartam PKU hastalığı taşıyanlar için uygun değildir ve içeriğinde aspartam bulunan ürünlerin üzerinde bu etkiye karşı uyarı yer almaktadır. Aspartamla aynı soydan gelen neotam için bu sorun geçerli değildir. Hafif değişime uğramış olan bu molekül aspartamdaki yoğun tadı sağlar ancak vücutta fenilalanini açığa çıkarmaz.

Genel nüfusa bakıldığında aspartam alındıktan sonra kandaki fenilalanin seviyeleri, herhangi bir proteinli yiyecek yedikten sonra ortaya çıkanla eşit oranlardadır. Bir çocuğun 100 tatlandırıcı tablet yutmasına eşit olan zarar verici miktarlarda dahi seviyeler PKU hastası çocuklar için güvenli olarak kabul edilenin üzerine çıkmaz. Aspartamın parçalanmasıyla oluşan bir başka ürün olan aspartik asidin etkileri de dikkatli bir şekilde incelenmiştir. Maymunlar üzerinde aşırı yüksek miktarlar uygulandığında kan seviyeleri büyük oranda artmasına rağmen hiçbir hasara yol açmamıştır. İnsanlarda yüksek dozlar bile çabucak elimine edilir. En önemlisi de kandaki aspartik asit seviyelerinin aspartam içeren yiyecekler yedikten ya da tatlandırılmış içecekler içtikten -dört saatte üç tane gibi bir oranda olsa bile- sonra artmamasıdır.

Peki ya Akut toksiklik ya da PKU hastalarıyla ilgili endişeler dışındaki diğer meseleler ne olacak? En katı yasal düzenlemeler yürürlükte olmasına rağmen aspartam neden piyasadaki en çekişmeli gıda katkı maddesidir? Endişelerin çoğu kendilerini aspartamı öcü gibi göstermeye adamış haddinden fazla sayıdaki internet siteleri tarafından ateşlenmektedir. Bu sitelerin öne sürdügüne göre aspartam kansere, kalp hastalıklarına, depresyona, baş ağrılarına, karıncalanmaya, görme sorunlarına, multipl skleroza, Parkinson hastalığına, saç dökülmesine ve hatta erkeklerde göğüslerin büyümesine neden oluyordu. Bu hastalıkların biyokimyası birbirinden oldukça farklıdır ve tüm bu sorunlara yol açabilmesi için aspartamın iki sıradan aminoasit ve küçük bir miktar metanolle metabolize olan bir madde değil, olağanüstü özelliklere sahip bir madde olması gerekir!

Belki de aspartama yöneltilen en şiddetli suçlamalardan biri metanol salıverme potansiyeliyle ilgilidir. Yüksek dozda metanol körlüğe hatta ölüme bile yol açabilir. Telaşe memurları aspartamın salıverdiği metanolün güvenli olmayan bir madde olduğunu öne sürdüler. Ancak güvenli madde diye bir şey yoktur, yalnızca güvenli doz vardır. Aspartamla tatlandırılan diyet içeceklerin bir litresi 56 miligram metanol salıverir. Toksiklik bakımından bu ne anlama gelir? Yediğimiz besinlerdeki diğer metanol kaynaklarının miktarlarıyla kıyaslayınca gördüğümüz gibi pek bir anlamı yoktur. Metanol meyve sularında doğal olarak oluşur. Bir litre meyve suyunda ortalama 140 miligram metanol vardır, şarapta ise bu 320 miligrama kadar çıkabilir. Aspartam karşıtları meyve suları ve şarapta bulunan etanol gibi diğer alkollerle birlikte alındığında vücudun metanolün üstesinden farklı bir şekilde geleceğini savunur.

İddiaları şöyle devam eder. Metanolün kendisi sorun değildir ama vücuttaki enzimler tarafından metabolize edilir ve zehirli formik asit haline gelir. Bu doğrudur. Aynı enzimler etanolü de metabolize eder. Bu da doğrudur. Enzimler etanol üzerinde çalışmayı tercih ederler, yani kanda hem etanol hem de metanol mevcut olduğunda etanolle meşgul olan enzimler metanolle uğraşmaz. Böylece metanol herhangi bir zarar vermeden vücuttan atılır. Ancak etanol ortada yokken enzimler metanol üzerinde çalışma fırsatı bulur ve onu formik aside dönüştürürler. Bu yine doğrudur. “Metanol zehirlenmesine neden olan formik asit işte budur. Bu noktada tartışma bulanıklaşır. Kandaki formik asit seviyelerinin aspartam alımıyla yükseldiğinin kanıtı nerededir? Tıp literatürü tarandığında bu konuda bir bulguya rastlanmaz. Ancak yapılan pek çok araştırma, yüksek dozda aspartam alındığında bile formik asit seviyelerinin değişmediğine dair veriler sunar. Aynı şey metanol seviyeleri için de geçerlidir.

Aslında aspartam piyasaya çıkan ürünler arasında üzerinde en geniş çaplı araştırma yapılan gıda katkı maddesi olabilir. Yeni çıkan tüm diğer maddelerde olduğu gibi araştırmaların sonucunda olumsuz reaksiyonlarla ilgili haberler beklenir, ne de olsa nüfusun küçük bir azınlığı üzerinde ne kadar çok test yapılırsa yapılsın özel bir durumla ilgili reaksiyonlar engellenemez. Gerçekte raporların sayısı düşüktür. Kuzey Amerika’da 70 milyonun üzerinde insan düzenli olarak aspartam kullanır, ancak gelen şikâyetlerin sayısı yalnızca yılda 300 civarındadır. Şikâyetlerin büyük çoğunluğu (yüzde 67) baş ağrısı, baş dönmesi, görme zorlukları ve inişli çıkışlı ruh halleridir. Gastrointesni-nal sorunlar (yüzde 24) ile kurdeşen, kaşıntı ve dokuların şişmesi gibi alerjik semptomlar (yüzde 15) da rapor edilmiştir. Zaman zaman nöbetler aspartam alımına bağlanmıştır. Örneklerin çoğunluğunda bu sıkıntıların, aspartam normal kullanımın çok üzerinde alındığında ortaya çıktığı belirlenmiştir.

Aspartamla zorlu çift-kör çalışmalar sürdürülmekte. Duke Üniversitesinde bu tür çalışmaların en iyi tasarlanmışlarından birinde tek bir büyük doz as-partamın bu maddeye duyarlı olduğu iddia edilen insanlar üzerindeki etkileri araştırıldı. Deney gruplarıyla kontrol grupları arasında baş ağrısı sıklığı, tansiyon ve kan histamin içeriğinde (alerji potansiyelinin bir ölçümü) herhangi bir fark ortaya çıkmadı.

Illinois Üniversitesinde diyabetikler üzerinde yapılan başka bir çalışmada plasebo grubundaki denekler aspartam grubundakilere göre daha fazla reaksiyon gösterdi. Öte yandan doktorlar tarafından baş ağrısı kliniklerinde yapılan çalışmalar, aspartamın baktıkları hastaların aşağı yukarı yüzde 8’inde baş ağrısını hızlandırdığını ortaya çıkarmıştır. Bu tür çelişkili veriler, aspartamın olası yan etkileri üzerine yapılan araştırmaların karakteristik özelliğidir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir