Balık Yağı ve B Vitamini

Balık Yağı ve B Vitamini

Balık Yağının Faydaları

İNGİLTERE’DE SANAYİ DEVRİMİ YERLEŞTİKÇE HEKİMLER SIRADIŞIDİR ÖLGÜNÜN FARKINA varmaya başladı; birçok çocuk çarpık bacaklı oluyordu. Görünen o ki kemikleri vücut ağırlıklarını taşıyamayacak kadar zayıftı. O zamanlar hiç kimse daha sonra verilen adıyla raşitizmin güneş ışığı eksikliğinden kaynaklandığının farkında değildi. İngiltere’nin gökyüzü mantar gibi çoğalan fabrikalardan tüten yoğun siyah bir dumanla kaplıydı ve bu duman güneşin yüzünü göstermesini engelliyordu. Ultraviyole ışınlarına daha az maruz kalmak, bedenin D vitamini üretme ihtiyacını doğurdu. Bu vitamin, kalsiyumun emiliminde kritik bir rol oynar ve bu da kemik oluşumu için gereklidir. Güneş ışığı, D vitamini ve raşitizm arasındaki ilişki 20. yüzyılın başlarına kadar kurulamadı. O tarihlerde Columbia Üniversitesinden Dr Alfred Hess ve Dr Mildred Weinstock, D vitamininin kemik oluşumundaki rolünü kavramamızı dahice bir deneyle sağladı.

balik yagi

Columbia araştırmacıları sıçanları raşitizme yakalanana kadar güneş ışığından mahrum bıraktı. Daha sonra hayvanların derisinden bir parçayı keserek aldılar, bunu pırıl pırıl güneş ışığının altına yerleştirdiler ve sıçanların yiyeceklerine kattılar. Kemirgenler hayret verici bir şekilde iyileşti. Güneş ışığı, maruz bırakılan deride bir tür anti-raşitik faktörün üretilmesini tetiklemişti. Aynı tarihlerde İngiltere’de Dr Edward Mellanby yapboza yeni bir parça ekledi. Londra’da King’s Kadın Kolejinde ders veren Mellanby, raşitizmin bazı besinlerin eksikliğine bağlı olabileceğini düşündü. O tarihlerde İngiliz beslenme tarzı çeşitten yoksundu ve fakirlerin çoğu yulaf lapasının dışında çok az yiyecekle ayakta kalıyordu. Mellanby bir grup köpeği yalnızca yulafla besledi ve tahmin ettiği gibi köpekler raşitik oldu. Bu, onu raşitizmi engellemek için gerekli olan bazı maddelerin yulafta bulunmadığına ikna etti.

Yulaf lapası yiyen herkes raşitik olmadığına göre gizemli maddenin diğer yiyeceklerde olması gerektiği sonucuna vardı. Sağlıklı kemikler için gerekli olan beslenme, hayvansal ürünler tüketmek olabilirdi. Anlaşılmaz bir nedenle köpeklerin besinlerine balıkyağı eklemeye karar verdi. Hayvanların iyileştiğini görünce kendisi de şaşırdı. Kısa bir süre içinde İngiltere’nin dört bir tarafında koşup oynayan çocuklara zorla balıkyağı yutturulmaya çalışılıyordu ve raşitizm tarihe karıştı. Mellanby bir tedavi yöntemi geliştirmişti ve şaşırtıcı olan bunu yanlış bir sonuçtan yola çıkarak yapmasıydı. Yulafın raşitizmin baş göstermesiyle herhangi bir bağlantısı yoktu. Mellanby’nin deneyinde köpekler bilinçsizce karanlıkta bırakılmıştı, hastalığa neden olan şey ışığın olmamasıydı. Ancak Mellanby’nin balıkyağının raşitizmi tedavi edecek bir madde içermesiyle ilgili tahmini kesinlikle doğruydu. Tabii ki bu madde daha sonra D vitamini olarak ortaya çıktı.

Kemiklerimiz aslında kalsiyum fosfattan oluşur ve kalsiyum fosfatın bileşenleri yediklerimizden kaynaklanır. Ancak kalsiyumun sindirim sisteminden emilmesi için bir taşıyıcı proteine ihtiyaç vardır. Burada sahneye D vitamini çıkar; bu taşıyıcı protein D vitamini olmadan yapılamaz. İşleri daha karmaşıklaştırmak için D vitamininin belirli bir formu olan 1,25-dihidroksivitamin D3’e ihtiyaç duyulur. Bu, ne yiyeceklerde bulunan formdur ne de güneş ışığıyla oluşur. Güneş ışığıyla deride sentezlenen form olan D3 vitamini karaciğerde 25-hidroksivitamin D3’e dönüştürülür ve böbrekte aktif formuna kavuşur.

D vitamini ile raşitizmin arasındaki bağ günışığına çıkar çıkmaz besinleri bu vitaminle güçlendirme fikri belirdi. Ancak bunun için vitaminin büyük ölçeklerde üretilmesi gerekiyordu ve bu fikirden yola çıkılarak dahice bir moda başlatıldı. İnek, domuz ya da koyun derileri güneşte bırakılıyor ve bir çözücüyle birlikte oluşturulan D1 vitamini buradan ayrıştırılıyordu. Kalsiyum içerdiği için süt, D vitamini alimim arttırmak için ideal araç olarak seçildi. 1940’lara gelindiğinde sütün zenginleştirilmesi yaygınlaştırıldı ve raşitizm vakaları tamamen yok oldu.

Bugün farklı bir sorunla karşı karşıyayız. Güneş korkusu, yetişkinlerde D vitamini düşüklüğüne yol açtı, özellikle de yaşlılarda. Seviyeler raşitizme neden olacak kadar düşük değil ancak kemiklerin yumuşamasına (osteomalazi) ya da çok aşın vakalarda kırılmasına yol açan osteoporoza neden olabilir. Kış aylarında kuzey yarımkürede güneş ışığının etki eden ışınları atmosfere nüfuz edemez ve D vitamini takviyesi düşünülmelidir. Ancak burada da ne kadar D vitaminine ihtiyacımız olduğu sorusu gündeme gelir. Genellikle önerilen, 50 yaşın altındakiler için günlük 200 IU, 50-70 arası olanlar için 400 IU, 70’in üzerindekiler içinse 600 IU’dur. Bununla birlikte birçok araştırmacı, kırılma riskinin azaltılması için günde 1000 IU alınmasına ihtiyaç duyulduğunu gösteren çalışmalardan yola çıkarak önerilen dozların arttırılması gerektiğini düşünüyor.

Ancak D vitamininin kemiklerde kırılma riskini azaltmasının da ötesinde faydaları var. 1940’larda Dr Frank Apperley, Kanser Araştırmaları dergisinin simgesi haline gelen bir makalesinde çeşitli kanser türlerinden kaynaklanan ölüm oranlarının insanların Ekvator’a uzaklığıyla doğru orantılı olarak arttığını yazdı. Apperley güneş ışığının etkisinin bu gözlemi açıklayıp açıklayamayacağını merak etti. 1980’de araştırmacılar kolon, göğüs ve prostat kanserlerinin yıl boyunca daha az güneş alan enlemlerde daha yaygın olduğunu doğruladı. Elbette burada hemen sonuca varmamak önemli çünkü beslenme alışkanlıkları ve aktivite seviyeleri de bu farkı yaratıyor olabilir. Yine de D vitamini ile olan bağlantı ilgi çekici çünkü bu hormonun reseptörleri pek çok farklı organın hücrelerinde bulunur, buna göğüs, prostat, hatta beyin bile dâhildir. Öyleyse D vitamini kemik oluşumunu etkilemekten çok daha fazlasını yapmaktadır.

Dr Cedric Garland’ın önderliğindeki California Üniversitesi araştırmacıları bu bulguyu onayladı. 701 tane göğüs kanseri hastasından alınan kan örnekleri sağlıklı kadınlardan oluşan benzer bir grubun örnekleriyle karşılaştırıldı ve araştırmacılar kanda yüksek seviyede bulunan D vitamininin göğüs kanserine karşı belirgin bir koruma sağladığını keşfetti. Ancak bu seviyede koruma sağlayabilmek için insanların günde 1000 IU’luk dozlar alması gerekir ki çok az insan bu dozu almaktadır. Bu dozlar ancak besin takviyesiyle sağlanabilir, güneşe çıkarak değil.

Bütün bunlar güneşin önemli bir rolünün olmadığı anlamına gelmez. Kanada’da Toronto Mount Sinai Hastanesinde yürütülen bir çalışmada 1000 adet göğüs kanserli hastanın geçmişiyle kanserli olmayan kontrol grubunun geçmişi karşılaştırıldı. Kadınlar tarafından doldurulan anketler, güneş altında daha çok zaman geçirenlerin -özellikle ergenlik çağında- ve besin yoluyla da yüksek miktarda D vitamini alanların -gençken haftada ortalama 10 bardak güçlendirilmiş süt içenlerin- yaşamının ileri dönemlerinde göğüs kanserine yakalanma olasılığının belirgin bir şekilde düşük olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmacılar, kanser riskinin yüzde 30 civarında düştüğünü gözlemledi. Yüksek D vitamini alınmasının kritik olduğu dönemin göğüs dokularının oluştuğu dönem olduğu anlaşılıyor. 45 yaşından sonra kanserden korunmayla ilgili hiçbir bağlantı bulunamadı.

Beslenme biçimini D vitaminiyle zenginleştirmenin potansiyel faydalarıyla ilgili belki de en ikna edici kamt, 2007 yılının Eylül ayında Archives of Internal Medicine de yayınlanan D vitamini deneylerinin meta-analizinden çıkarılabilir. “Araştırmaların araştırması” olan bu çalışma basında geniş yer buldu ve “D Vitamini Ölüm Riskini Yüzde 7 Oranında Azaltıyor” gibi manşetlerin atılmasına neden oldu. Bu, elbette ki manşeti atan kişinin abartması. D vitamini hiç kimsenin sonsuza dek yaşamasını sağlamaz. Araştırmacıların ortaya çıkardığı şey, D vitamini takviyesi alan deneklerin plasebo alanlarla kıyaslandığında herhangi bir nedenden ölme olasılığının düşük olduğu. Toplamda 18 çalışmayı değerlendiren araştırmacılar D vitamininin kemik kırılmaları, kanser ve kalp hastalıkları üzerindeki etkisini araştırdı. Bu çalışmaların hiçbiri ölüm oranlarını araştırmak için tasarlanmamasına rağmen hepsi de katılan deneklerin ölümlerini kayıt altına aldı. Sonuçları bir araya getirince vitamin takviyesi şeklinde günde aşağı yukarı ortalama 500 IU D vitamini alanların çalışma sırasında ölme olasılığının yüzde 7 oranında azaldığı sonucuna varıldı.

D vitamininin risk altında olan insanlarda diyabetin önlenmesini sağladığına dair kanıtlar da çoğalıyor. D vitamini bu insanlarda bağışıklık sisteminin fonksiyonlarını arttırıyor ve osteoartritin ilerlemesini yavaşlatıyor. En iyi tahmin günde 1000 IU’nun doğru bir hedef olduğu yönünde. Günde 2000 ila 3000 IU alımı bile bir risk taşımıyormuş gibi görünüyor, belki de böbrek taşı eğilimi olanları hariç tutmak gerek. D vitamini takviyeleri, en azından bazı aldatıcı reklamların doğru çıktığı nadir vakalardan biri haline dönüşebilir.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir