Hedonizmin serüveni

Hedonizmin serüveni

İblis, insan yaratılana dek aslında âbid bir kuldur, fakat nefsinin ve kibrinin esiri olmuş ve Allah’tan (c.c.), “Hiç olmazsa insanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver”talebinde bulunmuştur. Ona, “Sen mühlet verilenlerdensin buyrularak, Kıyamet’e dek gerekli mühlet verilmiştir. İblis, aklınca, fırsat verilmesi durumunda, halife olarak yaratılan insanın ne denli kötü bir yaratık olduğunu ispat edebileceğini düşünmüştür. Onu saptıran şey, rasyonalizmi/akılcılığıdır. Hâlbuki şeytanın imtihanı da insanla olmuş ve İblis, Âdem ile olan imtihanını kaybetmiştir. Allah’ın (c.c.) insanı yaratmasına sadece aklına güvenerek karşı çıkmış ve bu karşı çıkış onun helâkine neden olmuştur. Şeytan bir yandan aklına güvenmiş diğer yandan ise aklının ve hazzının esiri olmuştur. Hazzının esiri olmak ise hedonizmdir. Şeytanî bir düşünce olan hedonizm, 19. yüzyıldan sonra tüm insanlar arasında yaygınlaştırılmış ve kapitalizmin elinde güçlü bir silaha dönüşmüştür.

Hedonizmin serüveni

Şeytan, Âdem’e yasak meyveden yedirerek ‘mutlak tatminsizliği’ tattırmıştır. Yasakları çiğneme pahasına ulaşılmaya çalışılacak maddi, bireysel tatminin insanlığa da fayda getirmeyeceğini öğretmiştir. Ne yazık ki, faydacılık teorisyenleri ve taraftarları, Âdem’e tatminsizlik getiren ferdiyetçi faydacılığın, insanlığa tatmin sağlamasını mümkün görebilmektedirler. Hedonistlerin bu olaya dair yorumu ise muhtemelen şöyle olacaktır: Âdem için Cennet’te ebedîlik fikri, kazanma hevesinin verdiği haz, mevcut diğer Cennet nimetlerine baskın çıkmıştır.’ Ama bu örnekte , hazcılık da saadet getirmemiştir. Belki de yasak meyveden tatmak, mülk duygusunun tezahürüdür. Günümüzde de tüketim, aşırı üretim toplumunun başlıca sahip olma biçimi gibidir. Tüketici, tükettiği şeyin artık elinden alınması korkusunu taşımaz. Ama tüketim mallarının verdiği tatmin, tüketildikleri andan itibaren sona erdiği için, tüketici, her biri tatminsizlikle noktalanan yeni yeni tatminlerin peşinde koşarak, nihayet kendisini tüketmektedir.

Her Müslüman, vereceği İktisadî kararlarda, daima manevî alternatif maliyeti, yani Cennet nimetlerini ve daha önemlisi Allah’ın rızasını kaybetme ihtimalini de hesaba katmak zorundadır. Geleceğe yönelik yatırım alternatiflerinden, muhtemel getirisi en yüksek olanı seçmeye çalışması doğal karşılanabilir. Ancak onun uğrunda ‘yasak meyveyi yemesi, yani Allah’ın (c.c.) koyduğu -kul hakkı gaspı gibi- haramları işleyerek, ebedi nimetleri kaybetmesi pahasına değil.

Bu bağlamda israf yasağının da, ‘kârın maksimizasyonuna bir başka sınır’ oluşturduğu gerçeği, göz ardı edilmemelidir. Akıp giden bir nehirde su ile abdest alırken bile israftan sakınması80 öğütlenen insan, ister bollukta olsun, isterse de kıtlıkta, hiçbir şeyi israf edemez. Ancak, günümüz dünyasında üretilen gıdaların üçte biri çöpe”‘ atılıyor. Yıllık 30-35 trilyon dolarlık tüketim harcaması yapan insanların tükettikleri bu şeylerin, yüzde 90dan fazlası sunî mamullerdir. Bugün, Kızılderililerin topraklarını işgal eden Batıkların torunu olan Amerikalılar, dünya nüfusunun yüzde 16 sim oluşturuyorlar. Buna karşın tek başlarına, dünya kaynaklarının yüzde 32 sini tüketiyorlar. Bir Amerikalının ortalama tüketim harcaması, yıllık ortalama 33 bin dolar düzeyindedir. Günümüz insanının tüketim alışkanlıkları ve dolayısıyla israfları, artık sürdürülebilir olmaktan çok uzaktır.

Şehvet ve haz dürtüsünün ehlileştirilmemesi, insanı hazzının peşinde koşmaya ve aşırı faydacı olmaya sürüklemektedir. İçindeki, dünyaya, dolayısıyla her şeye sahip olma dürtüsü, şeytanın ona telkinidir. İblis’in Hz. Âdem ve Havva’ya yasak meyveden yeme telkinine kadar, onların bu meyveye karşı hiçbir temayülü olmamış, hatta tatmayı denemek akıllarının ucundan bile geçmemiştir. Şeytanın insanı ilk kez mağlup ettiği bu süreç, insan için hüsran dönemlerini başlatacak ve onu hazzının esiri yapacaktır.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir