Kadın Gibi Kadın Ol

Kadın Gibi Kadın Ol

Kadın gibi kadın nasıl olunur, kadın gibi kadın şiiri, kadın dediğin, kadın gibi kadın olmak, kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, kadın gibi kadın uğur ışılak, kadın gibi kadın sözleri, kadın gibi kadın nasıl olmalı.

Şirin güldü.

– Niye böyle söylediniz ki, erkek gibi mi görünüyorum?

– Hayır, kadın gibi görünüyorsun ama erkek gibi davranıyorsun.

– Nasıl yani?

– Soruna daha sonra cevap vereceğim. Önce sen benim soruma cevap ver. Sen kocana karşı cilveli bir kadın mısın?

– Hayır, değilim; öyle olmak gerektiğini de düşünmüyorum.

– Bunun altında “Erkeklerle eşit olmak istiyorsam erkek gibi olmam lazım, o zaman kadın gibi olmama gerek yok…” mantığı olabilir mi?

– Hayır, ben yapı olarak ciddi bir kadınım. Yapmaya çalışsam komik olurum, elime yüzüme bulaştırırım. Öyle kırıtıp sırıtamam. File “Cilve yap…” demişler, üç dükkân yıkmış.

kadin gibi kadin

– İyi de sen fil değilsin ki, Allah seni kadın olarak yaratmış. “Kadınla erkek eşittir!” çığlıklarının bir neticesi olarak, senin gibi pek çok kadın, fıtrattan gelen kadınsı hususiyetlerini bir yana iterek erkeklerle eşit olmak için erkek gibi davranmaya başladılar. Bunun neticesi de ne tam kadın ne de erkek olabilen karışık bir varlık ortaya çıktı. Dışı kadın, içi erkek…

Kadın-erkek münasebetleri üzerine verdiğim bir seminer sonrası yanıma gelen bir hanım, fikirlerini benimle şöyle paylaşmıştı: “Kadınlar hep kocalarının kendilerine alaka duymasını, onun yaklaşmasını bekliyor. Ben hiç beklemem, ne zaman onun (eşimin) sevgisine ihtiyacım olsa gider kucağına yatar ‘Miyavvv, kedin geldi, sevilmek istiyor’ derim, kocam da beni sever.” dedi.

– O kadar da değil. Kadının bir onuru, gururu var yani.

– Sözlerin beni hiç şaşırtmadı. Ben bu hanımın sözlerini pek çok yerde örnek olarak anlattım. Anlattıktan sonra susuyorum kadınların tepkisini ölçmek için. Çoğu “Ayy, kendimizi de o kadar alçaltmayalım yani. Miyavlamam da, sevsin diye dizlerine de yatmam!” diyor. “Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz” kitabındaki “Miyav” hikâyesini o hanımın sözleri ve kadınların tepkisi üzerine yazmıştım.

Kadımn fıtratında olan cilve, işve, sezgi, kurnazlık gibi kadınsı duygu ve davranışlar günümüzün okumuş-çokbilmiş kadınları tarafından bayağı ve basit bulunmakta. Oysa kadın, kadın gibi davranmadığında erkek de nasıl davranacağını şaşırıyor ve ayarlar bozuluyor.

– Şimdi ben kadın gibi kadın değil miyim?

– Sana bir soru daha soracağım: Ferhat akşam eve geldiğinde kadın gibi davransa ister miydin?

– Asla istemem.

– Sen kadın gibi bir erkek istemediğine göre, kocanın da erkek gibi kadın istememe hakkı var. Yapılması gereken tek şey sadece kadının kadın gibi olmasıdır. Kadınların aklından çok, sezgilerini dikkate alması ve şuuraltında bastırdığı yaradılış vasıflarını açığa çıkarıp kullanması gerekli.

– Kadınsı vasıflar derken hangi vasıfları kastediyorsunuz?

– Bir kere, kadın zekâsı da erkekten çok farklı çalışır. Kadınların beyninin iki tarafında konuşma merkezi vardı. Ve iki beyin arasında elektrik akımı çok hızlı çakşır. Bu yüzden kadınların iletişim kabiliyeti çok güçlüdür. Fakat günümüzde ne yazık ki kadınların büyük kısmı zekâsını kendini mutsuz etmek için kullanıyor. Beyinlerine sızdırılmış “erkekle mücadele” fikrinden bir türlü kurtulup da eşiyle mutlu olabilmeyi başaramıyor. Kadın, kadın olmaktan kaçıyor.

– Kadın olmaktan kaçış mümkün mü ki?

– Bunu sana küçük bir fıkra ile anlatayım. “Mahkûmun biri cezaevinde hastalanmış. Adamı hastaneye göndermişler, ayağının biri kesilmiş, tek ayakla dönmüş. Bir daha hastalanmış, bu kez gittiğinde adamın bir kolu kesilmiş, tek kolla dönmüş. Adam bir kez daha hastalandığında cezaevi müdürü kızmış: “Bana bak!” demiş, “Gözüm üstünde… Parça parça cezaevinden kaçtığını fark etmiyorum zannetme!”

Kadınlar da parça parça kadınlıktan kaçıyorlar. Fark edilmiyor zannedilmesin.

Şirin güldü:

– Galiba dışarıdan fark ediliyor da biz fark etmiyoruz.

– Kadın, erkek gibi davrandıkça erkekle hiç bitmeyen bir çatışmanın içine giriyor. Erkek elindeki gücü kaybetmemek için direniyor, kadın direniyor. Derken her ikisi de mutsuz oluyor. Oysa ikisini de mutlu edecek başka bir yol var. Örnek olarak sana Hürrem Sultanı anlatmak istiyorum.

– Hürrem Sultanı mı? İktidar hırsı yüzünden Kanuni Sultan Süleyman’a her istediğini yaptıran ve Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü başlatan kadım mı? Onu mu örnek göstereceksiniz?

– Osmanh’mn çöküşünü başlatıp başlatmaması, bizi değil, tarihi alakadar ediyor. Bize gerekli olan şu: Hürrem bir kadın olarak Kanuni’yi nasıl tesirine aldı? İstediklerini yaptırmak için eşiyle mücadele etti mi, karşısına dikildi mi, “Benim de haklarım var!” diye diklendi mi, yoksa başka yollar mı kullandı, biz ona bakacağız. Ben Hürrem Sultandan alınacak dersler var diye düşünüyorum.

– İyi, anlatın o zaman, ben dinlemeye hazırım.

– Hürrem, on yedi yaşındayken bir savaşta esir düşer ve Osmanlı sarayına hediye edilir. Herkes Hürrem’in sarayda fazla harmanlayacağını düşünür. Çünkü Hürrem diğer cariyeler gibi yumuşak başlı değil, hırçın ve dik başlıdır. Yurdundan, ailesinden ayrı düştüğü için isyan eder, haremde her gün bir hadise çıkarır.

Hürrem’in yaptıklarını Kanuni duyunca onu görmek ister. Kanuni o zaman yirmi altı yaşındadır. Hürrem derdini, isyanını ona da anlatır. Daha ilk görüşmelerinde Kanuni onu beğenir, daha o hafta Hürrem Kanuninin gözdeleri arasına girer. Hürrem güzeldir ama sarayda öyle güzel cariyeler vardır ki, o, onların yanında sönük kalmasına rağmen nasıl olup da Kanuninin gözdesi olur, herkes buna şaşırır.

Oysa Hürrem güzelliğiyle değil aklıyla padişahın dikkatini çekmiştir. Saraydaki bu dik başlı kadın, Kanuninin yanında bambaşka bir kadın olur. Hürrem kendini Kanuni’ye öyle sevdirmiştir ki herkes onun, padişaha büyü yaptırdığından bile şüphelenir.

Oysa Hürrem’in büyüye ihtiyacı yoktur; çünkü Hürrem sözlerin büyü tesiri yaptığını gayet iyi bilir. Zira en güzel kadın bile, ağzından çıkan sözlerle çirkinleşebilirken, en çirkin kadın da ağzından çıkan sözlerle, çekici, alımlı bir kadın olabilir.

– Şimdi çok merak ettim: Hürrem Kanuni Sultan Süleyman’a ne yapmış?

– Hürrem, giyimini kuşamını, saç modelini bile kocasını ruh hâline göre ayarlayan bir kadınmış. Kanuni neşeliyken daha fazla süslenip cıvıl cıvıl konuşurken, Kanuni sıkıntılıyken daha sade giyinir, daha sakin davranır ve tane tane konuşurmuş. Kanuni, gergin olduğunda hiçbir meseleyi açmayıp onu sakinleştirirmiş. Kanuninin ona olan düşkünlüğünü bildiği için, canı sıkıldığında naz yapar, küser; ama asla şımarıp saygısızlık etmezmiş.

Hürrem, hiçbir şeyi Kanuni’ye zorla yaptırmamış, zaten zorla yaptırması da mümkün olmazdı. Hürrem’in metodu, istekleri hususunda acele etmemek, zamana yayarak yavaş yavaş eşine telkin etmek olmuş. Bir müddet sonra Kanuni o fikri artık benimsermiş ve kendi fikri olarak tatbik etmeye başlarmış.

– Sabır isteyen ustaca bir metot…

– Hürrem, yanındayken büyülemeyi başardığı sevgili eşi, uzak yerlere sefere gittiği zaman sevgileri soğumasın diye Kanuni’ye sürekli aşk mektupları gönderirmiş.

– Aşk mektupları mı? Neler yazarmış acaba?

– Hürrem’in mektuplarından bazı kısımları senin için not aldım. Mektuplar uzun olduğu için yalnızca giriş ve son kısımlarım yazdım.

Hürrem’in bir mektubu şöyle başlıyor:

“Gözlerimin nuru, saadetimin sermayesi, sırlarımın bilicisi, gamlı gönlümün rahatı, yaralı ruhumun aşkının merhemi, daima gönül tahtımın sultanı…”

BaşkabirmektubundaiseşöylehitapediyorKanuni’ye:”Benim devletlüm, benim sultanım…”

Başka bir mektubunda da:

“Benim yüzü Yusuf’um, sözü şeker, latif nazlı sultanım. Tanrı kapısına yüzümü süpürge edip beni sizden ayırma fikrini mahvolmasına ve çabucak mübarek yüzünüzü göstermesine öyle yalvarıyorum ki…

Eğer denizler mürekkep, bütün ağaçlar kalem olsa yine bu ayrılığın acısını anlatamaz. Kim ki ayrılığın acılarını öğrenmek isterse Sure-i Yusuf’u okusun.

Yüzümü yere koyup mutluluk sığınağı ayağınızın toprağını öptükten sonra…

… Ferhat ile Mecnundan beter şeyda kölenizi sorarsanız; ne zamandır sultanımdan ayrıyım bülbül gibi ah-u feryadım dinmeyip, ayrılığımızdan dolayı öyle bir hâlim var ki, Allah, kâfir olan kullarına dahi vermesin.”

– Çok harika yazmış doğrusu.

– Bu mektuplarla Hürrem, Kanuninin aşkını sürekli taze tutuyordu. Kanuni de ona şiirler yazıyordu.

“Aşk ile sahralara düştüm, yürü avareyim,

Çaresiz derde sataştım, ah biçareyim.”

Dünyayı titreten padişahı bir kadın ne hâllere düşürmüş!

Başka bir zamanda,

“Sûre- i Velleyl okurdum dün namâz-ı şâmda

Zülfün andım dilberin n’ittim, ne kıldım, bilmedim”

diyor.

– Büyük aşkmış doğrusu. Kaç yıl devam etmiş?

– Hürrem elli altı yaşında öldüğünde kırk yıla yakın beraberliklerine rağmen Kanuninin gözdesi olmayı hep başarmış, istediklerini Kanuni’ye hep yaptırmış.

– Demek istiyorsunuz ki erkekle mücadele ederek, yarışarak hiçbir şey kazanamayız.

– Aynen öyle… Kadın, erkek gibi olduğunda, kadın-erkek birlikteliğinin de keyfi kalmaz. Kadın ve erkek zıt oldukları için birbirlerini çekerler. Aynılaşmaya başlamaları mutsuzluğu beraberinde getirir.

– Bu hafta Hürrem’in metotlarını aklımdan çıkarmamaya çalışacağım ve kadın olmak için gayret sarf edeceğim.




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir