Evliyim = Değerliyim

Evliyim = Değerliyim

Evliyim = Değerliyim

Acaba!? Evliysem değerli miyim? Ya değilsem…

Bu satırları 5 Ocak 2014 tarihinde, yeni yıl gecesi uçarak geldiğim Hindistan, Auroville’den yazıyorum. Buraya gelme sebebim, rutinin içinden çıkmak, sorumluluklarımdan sıyrılmak, aşamadığım duygu durumlarımdan özgürleşmek, bilinmezin içine biraz daha cesurca dalabilmek, kısacası Hande’nin ruhunu beslemekti. “Ben zamanı”m çoktan gelmişti. Hemen hemen bir ay önce, yaklaşık yedi ay süren ilişkim bitti. Her biten ilişkinin ardından kendini iyileştirmede, yaraları sarmada hızlansam da yapılması gerekenleri ardı ardına yapsam da bu sefer belki de yaşımdan dolayı gitmek, uzaklaşmak, kendime, yaşadıklarıma her şeyin dışına çıkıp bir dış gözle bakmak istedim. Sîzlerle bunu, biten ilişkilerinizin neden yürümediğine dair payınıza düşen kadarının sorumluluğunu almanız için paylaşıyorum.

Umarım bu niyetim sorumluluk almaya, geçmişte yaşananların tekrarlanmamasına vesile ve üzülmenize engel olur.

Her ilişki, her sevgili/eş müthiş bir okul-öğretmen…

evlilik yuksugu

Bu ilişkinin bitmesinin nedeni sevgilimin evlenmeyi gereksiz bulması gibi görünse de hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrenen ben, sevgilimin söylediklerinin ardına yani kendi duygularıma, bana aynaladıklarına bakmaya başladım. Baktığımda gördüğüm şey, öncelikle beni şoke etti. Bu itirafı kendime yapmam bir ayımı aldı. Asıl evlenmek istemeyen, evliliği gereksiz ve anlamsız bulan bendim… Daha doğrusu evlilikle ilgili pek çok korkumun olduğunu ve bundan dolayı ilişkiyi nasıl sabote ettiğimi fark ettim. Tabii ki sabotajlarımın sebeplerini biliyorum. Etrafımda çok sevdiğim, çok takdir ettiğim pek çok MUTLU evli arkadaşım olsa da anne ve babamın çalkantılı evliliği, yıllarca süren didişmeleri ve en sonunda evliliklerinin 37. yılında boşanmaları, ilişkimi sabote etmeme etkendi.

Ne tesadüf ki annemle babamın boşanması ile sevgilimle ilişkimizi noktalamamız aynı ayda gerçekleşti.

Ve ben daha fazla sorgulamaya başladım evliliği…

Çok değerli bir uzman, ofisteki seminerlerden birinde; çok eskiden beri kadının aslında yaşamda kalma, bakılma, yeme-içme, barınma gibi en temel yaşamsal ihtiyaçlarının karşılanması için erkeğin himayesi altına girdiğini söyledi. Yani mesleği olmayan kadın için geçim garantisiydi evlilik. Eskiden durum şüphesiz böyleydi. Benim için daha önce de düşündüğüm ama ilk defa çok farklı bir algılamayla idrak ettiğim bir fikir oldu. Bu fikrin günümüzde geçerli olmadığını fark etmem ise saniyenin milyonda biri kadar kısa bir sürede oldu.

Çünkü artık kadın özellikle büyük şehirlerde yaşama güvenliğe ihtiyaçlarım ve daha pek çok ihtiyacını kendi başına karşılayabiliyor. Yani bu ihtiyaçlar için evlilik gerekliliği ortadan otomatik olarak kalktı.

  • Kadının mesleği, geçim garantisi, ekonomik ve sosyal özgürlüğü varsa evlenmesi gerekli mi dir?
  • Gerçekten neden evlilik yapıldığını sorguladınız mı?
  • Birine güvenmek için evli olmaya gerçekten gerek var mı?
  • Evlilik güvende olunduğunun garantisi mi?

Gerçek yaşamsal tehlike olmamasına rağmen, neden sürekli güvende hissetme ihtiyacındayız.

Evlilik sahiplenmeyi, sahiplenilmeyi yani sadece egoyu besleyen “benim malım” anlayışını getirmiyor mu?

Evlilik, biricik ve tek sevilen olduğunun, değerli olduğunun göstergesi mi?

Tüm bu sorulara bakacak olursak çok derin değersizlik inancımız nedeniyle evliliğe prim verdiğimizi fark edebiliriz.

Sevdiğin, birlikte olmaktan mutlu olduğun kişi ile birlikte yaşamanın evli olmaktan neyi eksik? Neyi fazla?

Ne çok soru var aslında değil mi?

İşte biten ilişkim tüm bunları sorgulamama, fark etmeme sebep oldu, iyi ki de oldu… Yıllardır ailemin, toplumun, bazı arkadaşlarımın, ve elbette ki bizzat kendimin, üzerimde yarattığı evlilik baskısından bir anda özgürleştim. Evlenmem GEREK! düşüncesinden kurtulmak ne büyük bir yükü bırakmakmış anlatamam size… Çünkü geriye sadece sevgi kalıyor. Sevgi varsa birlikte olursun, yaşarsın, paylaşırsın. Evlilik kadının değeri ile özdeşleşecek bir kavram değil. Kadın evli, bekar, dul, birkaç kere evlenmiş, boşanmış vb. olsa da zaten çok DEĞERLİ!

Öyle değil mi?

Güvenlik ihtiyacınızı kendi maddi imkânlarınızla gideriyorsanız, aynı zamanda kendinize bakabiliyor, geçiminizi sağlayabiliyorsanız ve en önemlisi mânen zaten güvende olduğunuzu tüm hücrelerinizde hissediyor ve biliyorsanız evliliğin gerekliliği nerede kaldı?

Belki birine sadece karım, kocam diyebilme fantezisine vuruluyoruzdur. Ama bu kelimeleri kullanmak için evli olmaya da gerek yok ki… Kelimelerin kullanımı limitli değil ki…

Ayrıca, evlilik olmazsa olası boşanma travmasını da otomatikman ortandan kaldırmış oluyorsunuz.

Eğer çocukken bize birlikte yaşayan anne baba modelleri sunulsaydı, evliliğin gerekli olduğu, özellikle çocuk sahibi olmak için evliliğin şart olduğu empoze edilmeseydi bugün kimse evlenmek ya da evlenmemek için üzerinde baskı hissetmezdi.

Çocuk büyütmeyi anne, baba sıfatıyla, evlilik olmadan ister birlikte yaşayarak, ister ayrı yaşayarak da yapabiliriz.

Sevgilisi hamile kaldı diye kendini evlenmek zorunda hissedenler… Yazılı olmayan baskıcı toplum kuralları nedeniyle gerçekten sevmediği, anlaşamadığı, hayatı paylaşamadığı kadınlarla/erkeklerle evlenmek zorunda kalanlar… Sonra da eşlerini aldatırken aslında kendilerini aldattıklarını fark etmeyip değer görme ihtiyacını dışarıda arayanlar… O kadar çok ki…

Ve buna kimsenin dur demeyişi… Aksine sessiz, sözsüz toplumsal baskı uygulanışı… İlginç değil mi? Koşullanmış alışkanlıkları sürdürmeyince, sürünün dışına çıkınca kendimizi güvende hissetmiyoruz, değerli olduğumuza inanmıyoruz.

Her koşulda güvende olduğumuza ve her koşulda çok değerli olduğumuza tam teslim olabilsek…

Belki de artık yeni çağ bilinciyle bunları yaşamın içine alma zamanıdır.

Bu yazıdan evliliğe karşı olduğum sonucunu çıkarmayın lütfen… Çok saygı duyduğum bir müessese… Amacım, evlenme eyleminin ardında yatan, karar verme mekanizmasını etkileyen gerçekleri sorgulamaktı; biraz da sadece kendimde keşfettiklerimi paylaşmak. Evliliğin, her birlikteliğin kutsallığını teyit eden bir tarafının olduğunu, gönülden geldiği üzere, doğal bir akış içinde, istenildiği gibi seremonileri yapılarak kutlandığında çok heyecanlı, eğlenceli bir şölen olduğunu kabul ediyorum. Küçük yaştan itibaren özellikle kendi jenerasyonumun büyüdüğü masalları hatırlayınca, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Külkedisi, Kurbağa ve Prenses, Rapunzel… Hep erkeklerin bir kurtarıcı rolü yüklendiği açıkça görülüyor.

Ama artık kadınlar kendi kendilerinin kurtarıcıları olmadı mı? Ve aynı zamanda kurtarılacak bir hayat yaşadığımız inancıyla davranırsak, hayatımızın yeterince iyi olmadığı düşüncesini beslemez miyiz?

Bu yazıyı; “Evlenmem gerek” inancından özgürleşerek kendimi son derece rahat ve huzurlu hissetmeme vesile olan eski sevgilime ithaf ediyorum. Ve diliyorum ki hayatında evlenmek için heyecan, tutku, aşk, sevinç, neşe ve coşku duyacağın bir kadın olur. Teşekkürler…

Evlenseniz de evlenmeseniz de “BEN DEĞERLİYİM!”i hissetmeniz dileğiyle…




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir